Binlerce kilometre uzaklara gitmek isteriz. Bazen içimizde diğer kültürlere merak ve kitaplarda öğrenemediğimiz bilgilerin peşine düşme isteği vardır. Kimi zaman macera tutkusu ile yanar tutuşuruz. Ya da kendini tanıma, yeni deneyimler edinme güdüsü düşüncelerimizi kemirir.
Tanımadığımız kültürlere sığınma isteği Sartre’ın “Bulantı” kitabında bahsettiği insanın hikayeye dönüşme serüveni gibidir. Varoluşçu filozof Sartre; “İnsan her zaman hikayedir, kendisinin ve başkalarının hikayeleriyle çevrelenmiştir. Hikayeler sayesinde anlar başından geçenleri ve bunları anlatarak tekrar yaşar,” der.
Aslında gezmek zaman ve mekan kaygısı olmaksızın kaybolup gitme isteği. Yaşadığı yerde huzuru bulamayan insan/yeryüzü gezgini, bilemediği bir sırrın peşindedir. Onun gezisi ömür boyu sürecektir. Ve yeni keşfederek sonsuzluğun içinde evrilip gidecektir. İnsanın gezme ve sonsuzluğun içinde kaybolmak merakı yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar, ulaşımın yeterince hızlı ve konforlu olmaması, ulaştırma maliyetlerinin yüksek olması, insanların rahatça seyahat edebilmeleri için ihtiyaç duydukları bilgi akışını sağlayabilecek iletişim imkanlarının yetersiz olması nedeniyle imkansız oldu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki turizm pazar
Ancak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir dizi faktör hem turizm pazarının, hem de paket turla seyahatin hızla genişlemesine sebep oldu. Bu faktörler genel olarak şu şekilde sıralanabilir:(a) insanların büyük bir bölümünün ekonomik ve sosyal refah düzeyinin iyileşmesi; (b) bir çok çalışanın ücretli izin kullanma hakkına kavuşması; (c) savaş sonrası, savaş uçağı fazlalığının fark edilip, seyahat amaçlı kullanıma tahsis edilmesi; (d) havacılıkta daha hızlı ve daha uzağa uçmayı sağlayan yeniliklerin oluşması; (e) savaş sonrası demokrasi ve eşitlik anlayışının yaygınlaşması; (f) eğitimin iyileşmesi; (g) tur operatörleri tarafından verilen hizmetlerin daha ucuz ve kaliteli bir şekilde bir araya getirilmesi (paketlenmesi); ve (h) dünyanın her yerinden görüntü sunabilen televizyonun ve diğer haberleşme araçlarının neredeyse her eve girmesi.[1]
Çoğunlukla bir haftalık zaman diliminde bazen kendi ülkenizi bazen de en uzak ülkelere yolculuk yaparsınız. Eğer bu türden bir haftalık turlara katılıyorsanız, tüm dert ve sıkıntılarınız geride bırakın. Ve sizinle birlikte seyahat eden yol arkadaşlarınızın kusurlarını çok fazla dikkate almayın. Yola çıkış amacınız kendinizi yenileme ve yeni yerleri keşfetme merakı olsun. Çünkü sizin yeryüzü gezginleri gibi sınırsız zamanız yok.
Gideceğiniz yer, duraklar önceden belli
Gideceğiniz yer, varacağınız duraklar önceden belirlenmiştir. O kadar konsantre yaşanır ki o anlar, geriye dönüp baktığınızda iç içe geçen anıları hatırlarsınız sadece. Program herkesin gittiği en güzel şehirleri, meydanları, parkları ve bahçeleri içerir. Ve bir haftada neredeyse binlerce kilometrelik yolu tüketirsiniz. Bazen panoramik şehir turları veya sadece fotoğraf çekimi için verilen on beş dakikalık izinler vardır. Hiçbir zaman gittiğiniz yerin tam olarak içinde olamazsınız. Büyük keşifler yapmayı ummamak lazım, çünkü fırsatınız olmaz. Hep çok kalabalıktır, kalelerin, tarihi evlerin, kiliselerin, restoranların önleri. Sizin gibi binlerce insan akın akın gelmiştir. Koşmak gerekir, en azından bir fincan yorgunluk kahvesi içmek için bile seri hareket etmek ve topluluktan ayrılmamak gerekir. Bazen grubun bir kısmı başka bir şey ister, öteki kısmı başka bir şey söyler. Ama her zaman sosyal medya hesabında fotoğrafını paylaşabileceğin güzel yerler bulursunuz. Zaten bu fotoğrafların amacı, genellikle başkalarının merakını çekmek içindir.
Zorunlu yol arkadaşlığı
Zamanın çoğu otobüs yolculuğunda geçer. Günler geçtikçe aile gibi olursunuz yakınınızdakilerle. Aslında ilk zamanlar tatlı başlayan, sonrasında kolayca bozulan zorunlu bir yakınlıktır bu. Bir hafta içinde en hızlı şekilde tanışır ve tanıtırsınız kendinizi. Bir süre sonra “bugün kim ne giydi, bakalım neler yedi, ay aman ne dedi” ile başlayan dedikodular/önyargılar çoğalmaya başlar. Eğer siz de bu dedikodu zincirin içindeyseniz, geziniz renkli gıybetlerle geçer. Ama tam tersi olursa da üzülmeyin, her şey birkaç gün sonra bitecektir. Zaten tüm dedikoduları unutturacak sorunlar yolculuk boyunca sürekli çıkar. O nedenle bırakın kötü olan her şey dışarıda kalsın.
Yeni yer görme merakını canlı tutumak gerek
Eğer katılımcının kalabalık ile yaşama becerisi yoksa bu tür yolculuklar cehenneme dönebilir. Tur boyunca birileri mutlaka geç kalır, görevlilere saç baş yoldurur. Uzun çok uzun tuvalet kuyrukları, kısa çay/kahve molalarıyla geçer zaman. Her gün bavul indirip bindirmekten deliye dönen şoförler, zamanında varılamayan oteller, kaçırılan akşam yemekleri, karşılıklı zorlanan sabırlar, bazen büyük/küçük çapta çıkarılan isyanlar yolculuğun tuzu biberidir. Burada en önemli kişi işinde mahir rehberinizdir. Kalabalık içinde huzuru sağlayabiliyorsa, kalacağınız oteli, yiyeceğiniz yemeği, gideceğiniz mekanlarını iyi seçiyorsa işler kolaylaşır. Eğer olumsuz bir durum olursa sakin ve sabırlı olmakta fayda var. Çünkü, ne olursa olsun karşınıza çıkan sorunlar ilahi ahir sürmeyecek, yaşadığınız aksilikler kaderinizi değiştirmeyecektir. Her söylenene itiraz etmek (ki en sevilmeyen yolcudur), gereksiz mızmızlıklarla diğer yolcuların canını sıkmak (o da en sevilmeyen yolcudur) ve sonuçta dışlanmak içten bile değildir. Yaşadığınız an sadece bir dekor değişikliği değildir. O nedenle yeni yerleri görme merakını hep canlı tutmak gerekir. Aksi takdirde geriye gezi parasının taksitleri ve eskisinden daha gergin sinirler kalır. (PT/EA)