Henüz 14 yaşlarındaydım. Köyde yaşıyorduk. Cep telefonunun ve televizyonun bilinmediği pilli radyoların bile lüks sayıldığı zamanlardaydık. Kuşların cıvıltıları, usulden esen rüzgârın sesi müziğimizdi.
Çocuk sayılırdık. Baharın başladığı Newroz günlerinde önce toprak hazırlanırdı yaşama. Toprak kazılır, altüst edilir, düzeltilir ve ekime hazırlanırdı. Kışın bozulan köyün toprak suyolları yeniden temizlenerek düzeltilir, suyun kayıpsız köye gelmesi sağlanırdı.
Hazırlıklar bittiğinde sırasıyla bostanlar ekilir, sulanırdı.
Her evin bir ya da iki ineği, birkaç tavuğu bazılarında birkaç koyunu olur, bu hayvanlar sabah gün doğduğunda otlaklara götürülür, kuşluk(1) vakti sağılmak üzere köye geri getirilir, sağım sonrası tekrar otlağa götürülür ve gün kararana kadar orada kalırlardı. Gün kararmak üzere olduğunda yolu öğrenmiş olan hayvanlar kendiliğinden otlaktan köye geri dönerlerdi.
Köyde yaşam gün ışıklarıyla başlar gün ışıklarıyla biterdi. Gün ışımaya başladığında, henüz güneş doğmadan kalkılır, kuşluk vakti kahvaltı hazırlanana kadar geçen zamanda bostanlar sulanır, hayvanlar otlağa götürülür, ocak yakmak için çirpiler(2) toplanırdı.
Kadınlar akşamdan hazırladıkları hamurlarla sıcak sacın üzerinde, hünerli elleriyle taze ekmeklerini pişirirdi. Sabahları, yeni pişen, dumanı üzerinde sac ekmeğinin tadına doyum olmazdı. Kahvaltılarımızda bugünkü gibi çay olmazdı. Genellikle, yağ yapmak üzere tulumlarda yayılan ayran içilirdi. Çay, o günlerde fazla bulunmaz, sık gelmeyen misafirlere ikram edilirdi.
Sadeyağ, kaymak, reçel, peynir, köy kahvaltılarında genel olarak bulunan, kısıtlanmasına gerek duyulmayan gıdalardı. Bostanlardaki, domates, biber, salatalık, soğan yeşerdikten sonra kahvaltı ve diğer yemek sofralarının vazgeçilmezleri olurdu.
Şimdiki gibi her mevsimde bulunmazdı sebze ve meyveler. Domatesin yeşerip kızıllaşmasını, salatalığın büyümesini, biberin olgunlaşmasını beklemek, tatlarını özlemek ayrı bir zevkti. Meyve ağaçlarının çiçek açmasını, çiçeklerin ucunda meyvelerin küçücük, minyatürlerinin çıkmasını, büyüyüp gelişmesini izlemek, insana ayrı bir tat verirdi.
Dutlar olgunlaştığında, birkaç kişinin ağaca çıkıp, aşağıda tutulan savana(3) dut ağacını ayakları ile silkeleyerek dut toplanması, biz çocuklar tarafından eğlenceye dönüştürülürdü. Bir keresinde bizler dut ağacına çıkmıştık. Büyükçe bir dalın üzerinde 4-5 çocuk vardık. Aşağıda savan gerilmiş bizi bekliyorlardı. Biz çocukluğun verdiği hınzırlıklar bir taraftan dutun dökülmesini sağlamak için dallara ayaklarımızla hızlıca vururken diğer taraftan birbirimizi düşürmeye çalışıyorduk ki koskoca dal gövdeyle birleştiği noktadan kırıldı. Üzerinde olan bizler devasa dalla birlikte yaklaşık 2-3 metre yükseklikten aşağıya düştük. Aşağıda savanı tutan büyüklerimiz, bizlere bir şeyler olmasının telaşını yaşarken biz çocuklar, düştüğümüz yerde hala kahkahalarla gülüyorduk birbirimize, ufak tefek çiziklerle atlatmış olmamıza aldırmadan.
Vişne zamanı vişne toplarken yediklerimiz nedeniyle ağrıyan karınlarımıza aldırmazdık. Ceviz toplarken yeşil kabuklarıyla ellerimizin kararması, belki de verdiğimiz emeğin görüntüsü olarak bizleri gururlandırır, birbirimize, cevizin kabuğundan kararan ellerimizi gösterir, kiminki daha fazla kararmış, yarışması yapardık.
Hayvanları otlağa götürmek, dağdan kışlık odunları kesmek ve kestiklerimizi köye taşımak, hayvanların kışlık ot ihtiyaçları için ot toplayıp burma(4) haline getirip kurutmak üzere güneşe sermek, sabah gün ışıdığında, topraktan yapılmış sulama havuzunda, dağlardan gelen buz gibi suda yıkanmak, belki de henüz çocuk olduğumuzdan eğlenceydi bizim için. Ya da eğlence haline getirirdik her işi.
Pişmeler zamanı, üzümlerin toplanması, sıkılması, kazanlarda kaynatılıp kışlık kesme, pestil ve sucukların yapılması şölen gibiydi.
Sonbaharda en son kavurmalar yapılırdı. Daha baharın başında, kavurma için ayrılan hayvan sonbahara kadar besiye çekilir, otun otlağın en iyisi sunulur, sonbahara kadar en iyi şekilde beslenmesi sağlanırdı. Böylece kışlık et ihtiyacı karşılanırdı.
İlkbahardan sonbahara kadar tüm çalışmalar, kışlık hazırlıktı. Kışı iyi geçirmek, tüm ihtiyaçları karşılamak, eksiksiz olmak içindi.
Aslına bakarsanız her işin kendi zorluğu vardı. Köyde her iş zordu. Baharda toprağı kazıp alt üst etmek, düzenleyip ekine hazır hale getirmek basit değildi.
Dağda odun kesmek ve onları köye taşımak kolay değildi. Hayvanların kışlık otlarını toplamak, burma haline getirmek, kurutmak, istiflemek kolay işler değildi.
Yine de biz 14-16 yaş arası çocuklar her işi eğlenceli hale getirmesini bilir, yarışmalar yapardık. Kim daha fazla odun kesecek, kim daha fazla ot toplayacak, kim daha fazla toprak kazacak diyerek birbirimizle yarışırdık. Böylece yapılan iş kolaylaşır, verdiğimiz emeği ve yorgunluğumuzu unutur, bütün işleri bitirdiğimizde de oyunlar oynardık.
Bize oyuncak veya top alınmazdı. Topumuzu kendimiz yapardık bez parçalarından. Tellerden, kamıştan, dallardan değişik oyuncaklar yapardık. Bize yeterdi.
Değişik renk ve şekildeki plastik cızlavet(5) ayakkabıları giymeye kıyamaz, özel günler için saklar, eskimiş, dökülmek üzere olan ayakkabılarla idare eder, sızlanmasını bilmezdik. Sızlanmak bize göre değildi. Sızlanmak yaşama göre değildi.
Bizler eksikleri, olmayanları, bulamadıklarımızı düşünmez, ellerimizde olanla yetinmesini bilerek yaşardık.
Çocuktuk ama paylaşmasını biliyorduk, emek vermesini, zamanında yemesini, hakkımız olmayana el atılmamasını, büyüklerimize değer vermeyi, insana saygı göstermeyi öğretmişti, hem büyüklerimiz hem de yaşamın kendisi.
TIKLAYIN - KÜRTLERE DÜŞEN ÇOCUKLUK NEDİR?
Bunlar, bugün yaşadıklarımızı düşününce aklıma geldi. Bugün yıkılmış evleri, dağılmış aileleri, ölen/öldürülen insanları düşününce belki de uzaklaşmak için, unutmak için gözlerimi kapattığımda geldi aklıma.
Ülkeyi çıkarları için bu hale getirenlerle çocukluklarımızı karşılaştırdım. Yokluklar içerisinde mutlu yaşamımızla varlıklar içerisinde huzursuz yaşamı karşılaştırdım.
Daha çok da yaşadığımız çocukça mutlulukları düşündüm.
Bugün paylaşılamayanlara bakınca paylaştıklarımızı düşündüm. İmkânsızlıklar içerisinde yaşarken bile tat alırken yaşamdan, bugünün gelişen imkanlar içerisinde insanların bencilliği, ihtirası, kazanma hırsı yüzünden yaşanan acıları, mutsuzlukları, ölümleri düşündüm.
Sığınabileceğim tek yere kaçtım, çocukluğuma.
Çocuktum, mutluydum… (NT/YY)
Dipnotlar
1 Kuşluk; sabah ile öğlen arası, yaklaşık saat 9-10 arası.
2 Çirpi; özellikle bağ budama sonrası çıkan küçük bağ dalları ve ince ağaç dalları.
3 Savan; çarşaftan daha büyükçe kalın Amerikan bezinden yapılma büyük örtü.
4 Burma; otların dağılmasını önlemek ve bir arada tutmak için saç örgüsü gibi yapılması.
5 Cızlavet; İsveç Gislaved firmasının ürettiği, o dönemlerde kırsal kesimde çok kullanılan plastikten yapılma renkli ayakkabılar.