Likelandınız. Hatta kimsenin fark etmediği ya da fark edip de ilgi göstermediği fotoğraflarınızı bile fark edip likeladı. Sonra hayatla, ilişkilerle ilgili okkalı laflarınız favorilendi, retweetlendi. Paylaştığınız müziklere, haberlere yorumlar yapıldı. Sonra siz de karşılıklar vermeye başladınız. Ardından buluşmalar, arayıp sormalar, sesini duymalar, yemekler, sevişmeler derken nur topu gibi bir ilişkiniz oluverdi.
21. yüzyılda bu denli hızlı ve sanallıktan temel alan ilişkiler normalimiz. Önce facebookta statünüzü değiştirip “ilişkisi var” yaptınız sonra da hiç zaman kaybetmeden sevgilinizle çektiğiniz bir selfieyi paylaştınız. Millet görsün, artık sizin de bir sevgiliniz var.
Sonra sevgilinizin yedi seceresini çıkarmaya başladınız (belki çoktan yaptınız bunu ben sıralamada hata yapıyor olabilirim). Sevdiceğinizin sosyal medya geçmişine gidip tüm likeları, yorumları tek tek elden geçirdiniz. Eski sevgilileri ya da tehlike potansiyeli barındıranları tek tek belirlediniz. Belirlediklerinizin sosyal medya hesapları da incelendi. Defalarca fotoğraflarına bakıldı. O kadında/adamda ne bulduğu anlaşılmaya çalışıldı. Sonra whatsupptaki son görülme saatlerine dikkat etmeye başladınız.
Bazen mesajınızın alınmasına rağmen, geç cevap yazılmasına asabınız bozuldu. Tüm bu süreçte küçük kalp krizleri de yaşamışsınızdır diye tahmin ediyorum. Sevgilinizin eski sevgilisinin fotoğrafına yakından bakıcam derken yanlışlıkla like etmelerden, parmaklarınız tombikse retweet ya da follow etmelerden de Allah sizi korumuştur umarım. Yaptıysanız da canınız sağolsun, her ölümlü stalker’ın başına gelebilecek şeyler bunlar.
Sonra likeların azalması, sosyal medya ilgisizliği, kıskançlıklar, kavgalar, soğukluklar derken bir ilişkinin daha sonuna geldiniz. Geçmiş olsun.
Belki çok derinlikli şeyler yaşadınız. Ve bir kaybınız oldu artık. Belki de bu bitiş çok da canınızı acıtmadı. Her ne olursa olsun sosyal medyada ilişkinize dair ne kadar az paylaşım yaptıysanız, o kadar şanslısınız. Zira şimdi temizlik zamanı. Önce birer birer sosyal medya hesaplarınızdan eski sevgilinizi sileceksiniz ya da limited’layacaksınız. Sonra birlikte olduğunuz fotoğraflarınızı sileceksiniz teker teker. Bir de engelleme opsiyonu var sanırım. E oldu olacak bir de evi temizleyin. Ona ait eşyaları da doldurun bir poşete.
Buraya kadar çok istikrarlıydınız. İşte şimdi felaketinizin olduğu noktaya gelebilirsiniz. Eski olan sevgiliyi stalklama! Ondan kurtulma arzusunda ve eylemlerinde bulunurken, aslında onu daha da içeriye almanız. Ve bunu takıntılı bir şekilde her sabah, her akşam ve haftalarca, aylarca yapmanız. Acaba bugün ne paylaştı? Acaba nasıl? Mutlu mu? Bensiz ne yapıyor? vs...
Aslında siz onu çoktan unuturdunuz da, ah bu sosyal medyanın …..
“Stalker” kelimesini Türkçeye takip eden, gözetleyen şeklinde çevirebiliriz. Özellikle sosyal medya üzerinden rahatlıkla yapılabilmesi, kolay ulaşılabilir olması ise eylemi daha takıntılı ve böylelikle de daha psikopatolojik bir hale dönüştürebiliyor. Son dönem hastalıklarından biri olarak da pekala düşünülebilir. Peki birini stalklamanın altında yatan nedenler neler olabilir? Merak? Kişinin yaşadığı derin duygusal boşluğu -belki de yalnızlığı- çeşitli görüntü ve yazı kalabalığıyla gidermeye çalışmak? Ya da içerideki zihinsel ve duygusal yükü, dışarıdaki bir şeye bağlama arzusu ve bu sayede hafiflemeyi umma? Veya ayrılmayı reddetme ve o kişiyle bağlantıda kalma arzusu?
Sebebi her ne olursa olsun, olan biten şeylerden belki de en önemlisi belleğinizi kendi haline ve kendi hatırlamak istediklerine bırakmayıp, zihninizi sürekli dışarıdan gelen yeni görüntülerle muhatap edip, kendinizi kurtulmak istediğiniz kişiyle iyice yoğurmanız.
Peki bunun ne gibi sonuçları olabilir?
Malumunuz psikanalizin mucidi Sigmund Freud’a göre bellek, yas karşısında direnir, çünkü yitirilen sadece bir kişi/nesne değil, insanın o kişi/nesneyle kurduğu ilişkidir aynı zamanda. Yaşanan kayıplardan sonra hayata sağlıklı bir şekilde devam edilebilmesi için bir “yas çalışması”na ihtiyaç vardır: yani “öleni öldürme süreci”ne. Freud, 1917 yılında yazdığı “Yas ve Melankoli” makalesinde kayıplarla vedalaşma sürecine değinir. “Kayıp” kelimesi, bize ilk olarak ölümü çağrıştırırsa da bir ilişkinin bitmesi de kayıptır. Bu süreçte benlik kaybedilen kişi ya da nesnenin artık var olmadığı hükmünü verir ve enerji bu kişi ya da nesneden geri çekilir. Freud bu noktada “sağlıklı/başarılı yas” ve “patolojik/başarısız yas” ayrımı yapar. Başarılı yas, kaybedilen nesnenin/kişinin yerine başka bir nesneyi/kişiyi koymakla ilgilidir; başarısız yas ise engellenmiş yastır, patolojik bir durumdur ve melankoliye yol açar. Bu patolojik durumda, ego kaybedilen nesne tarafından ele geçirilir, kaybedilen nesneye kendini adar. Başarısız yas durumunda bellek, yitirilene takılıp kalmakta ve obsesif-kompülsif saplantılarla, yani yoğun tekrarlarla yası sürdürmektedir. Yas çalışması ise yitirileni, bellekte, sembolik olarak başka bir yere taşımakla yapılır; böylece saplantılı tekrarlardan kurtulan benlik, özgürlüğüne kavuşur.
İşte tam da burası sosyal medyanın, ilişki kayıplarında/yaslarda kişilere yaşattığı ya da kişilerin yaşamayı tercih ettiği cehennem taraf. Çünkü yitirdiğiniz nesnenin yani ayrıldığınız kişinin sürekli fotoğraflarına, paylaşımlarına bakarak aslında başarısız bir yas sürecine girip kaybedilen kişiye iyice saplanıp kalıyorsunuz. Yasınızı tutamadığınız için de gerçekten o kişiden ayrılmanız pek de mümkün olmuyor aksine o kişiyle iyice kaynaşmış oluyorsunuz.
Bu kaynaşma hali ise diğer ilişkilerinizi olduramama halini besleyebiliyor. Veya bir diğer versiyon olarak karşınıza hep benzer kişilerin çıkması da burada halledemediğiniz meselenizin tez zamanda çözülmesi gerektiği sinyalini verebiliyor size. Aksi halde çözülmesi gereken meseleler farklı kişilerde tekrar tekrar gündeme gelerek kendilerini size sürekli hatırlatıp, bir şekilde çözülmeyi bekliyorlar ısrarla.
Bir şey yıkılmadan yeniden inşa edilemez. İçeriden geçmeden dışarıya çıkılamaz. Yani kayıplarınızın ardından içinize dönüp mutlaka yasınızı tutmanız ve o kişiyle vedalaşmanız gerekmektedir. Sosyal medyanın bunu mümkünsüz kılma çabalarına rağmen. Dışarıdan size oldukça basit görünen bu merak dürtüsü, içeride çok hazin tahribatlara yol açabilir. Bu noktada eski sevgiliyi stalklamaktansa, iç dünyanızda olup biteni stalklama eylemi sizi çok daha farklı açılımlara taşıyabilecektir kendinize dair. Kolay mı? Bu çabucak ulaşılabilir bilgi ve görüntü kirliliğinde kolay olduğunu pek sanmıyorum. Ancak iç meselelerimize yoğunlaşmaktansa sürekli tekrar eden dış meselelerle boğuşmak, kendimizle olan temasımızı ciddi anlamda tehdit ediyor olabilir. Tüm bunların ardından ise kocaman bir yabancılaşma hissiyle kalakalıyoruz. Bu yabancılaşma önce kendimizle başlayıp, sonra dış dünyaya doğru vahşice yayılıyor ne yazık ki... (TI/HK)