Hava ne kadar sıcak ve boğucu olursa olsun yanlarında hırkalarıyla oturan çıplak omuzlarını öğlen güneşi altında ısıtmaya çalışan kadınları Washington'ın merkezinde görürsünüz. Güneş ışığına muhtaç kaplumbağalar gibi çıktıkları Temmuz ayı öğlen sıcağında buzlarını çözmeye çalışmaktadırlar.
Gözlerini yukarı dikmiş yukarı bakan 64 yaşındaki Ruth Marshall, konuştuğum kadınlardan biri. "Donuyorum. Bak, ellerim buz gibi." Dokunuyorum, elleri gerçekten soğuk.
Çalıştığı inşaat firmasında yöneticilik pozisyonunda bulunan Marshall'ın ofisinde klima "Kutuplar" ayarında. "30 dakikada bir buraya sadece ısınmak için gelip oturuyorum" diyor.
Çalışan kadınların ofislerinde şallara, hırkalara ve elektrikli radyatörlere sarıldığı aylara gelmiş bulunuyoruz ve maalesef erkek meslektaşlar durumun farkında değil.
İçindeki fanilanın çizgileri dümdüz ütülü gömleğinin üzerinden belli olan, takım elbiseli bir grup erkeğe soruyorum: "Ofisiniz çok mu soğuk?"
Soruma aldığım cevaplar kendinden emin ifadelerle geliyor: "Hayır.", "Yok, neden soğuk olsun."
Lacivert takım elbiseli başka bir adama soruyorum: "Gayet iyi."
Bir örnek mavi gömlekleri ve kırmızı kravatlarıyla dikkatimi çeken iki erkeğe soruyorum: "İyi", "Hayır."
Cevaplar aynı. İlginç, değil mi?
Konuya biraz daha farklı bir açıdan bakıp kadın merkezli bir ofis düşünelim, belki de Amerika'da seçimlere adaylığını koyan kadınlar için para yardımı toplayan kuruluş Emily's Choice'un ofisinde sıcaklık kadınların istediği gibidir?
Kadınlar tarafından yönetilen bir şirkette çalışan bir kadına soruyorum, cevap aynı: "Donuyorum"… Yanında az önce çıkardığı kazağı, buzlarını çözmeye çıkmış. "Biz katın sıcaklığını kontrol edemiyoruz, havalandırma sistemi bütün binada aynı ayarda." Peki kim kontrol ediyor? Belki de bir erkek.
Araştırmamız çok derin ve önem arz eden bir araştırma olduğundan erkek-kadın sayısının birbirine yakın olduğu ofislerden çalışanlarla konuşmaya karar veriyorum. Konuştuğum grup açık omuzlu iki kadın ve lacivert, jilet gibi takım elbisesinin içinde bir erkekten oluşuyor, öğlen arasındalar.
Uluslararası eğitim sorunları ile ilgilenen bir şirkette çalışıyorlar. "Peki, içeride havalar nasıl?"
"Soğuk.
"Buz gibi."
"İyi."
Kimin hangi yanıtı verdiğini tahmin etmişsinizdir.
Araştırmamızdan anlaşılacağı üzere sağlam, zamansız takım elbiseleriyle çevrelerini kendi rahatına göre manipüle eden erkekler, iklime uygun giyinmeyi reddederken bunaltıcı yaz iklimine uygun elbiseler, uçuşan ince etekler ve bluzlar giyen ofis kadınları, çalışma ortamlarında yeni bir tür cinsiyet "ayrılığı" durumuna maruz kalıyorlar.
Evet, ofiste havalandırma kategorisinde cinsel ayrımcılıktan söz ediyorum.
1973'ten beri Washington'da çalışan Marshall, rahat, uçuşan yaz kıyafetleri içinde ofise gelip soğuktan kavrulduğunu söylüyor; "Yıllardır çalıştığım her yerde aynı durum. Felaket. Testosteron yüklü bu insanlar için her şey 21 dereceye ayarlı, ofise gelip kazağımı giymek zorundayım. "
"Ofis sıcaklığını erkeklere göre ayarlamak" konusunun "yaz modası" ile sınırlandırılamayacak bir konu olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir.
Cornell Üniversitesi İnsan Faktörleri ve Ergonomikleri Laboratuarı direktörü, tasarım ve çevre analizi profesörü Alan Hedge'in yaklaşık 10 yıl önce yaptığı "ofis sıcaklığı" çalışmalarına göre, üşüyen çalışanlar daha verimsiz, hata yapma ihtimalleri daha yüksek. Araştırma için bir sigorta şirketinin ofisinde bir ay boyunca gözlem yapılmış. Ortam sıcaklığı yaklaşık 18 dereceden 25 dereceye çıkarıldığında yazım hataları yüzde 44 azalmış, verimlilik yüzde 150 artmış.
Ayrıca A.B.D Enerji Bakanlığına göre oda sıcaklığını 22 dereceden 25 dereceye çıkararak yüzde 11 tasarruf etmek mümkün.
Erkekler de bu durumda neden mevsim normallerine uygun kıyafetleri tercih etmesinler? Yazlık takım elbiseler, keten kumaşlar Washington'da şehir içinde erkekler tarafından giyiliyor, ofislerde de giyilse ne olur? Erkekleri bu konuda cesur davranmaya davet ediyoruz. (PD/İK)
* Bu makaleyi İdil Kafescioğlu, The Washington Post'tan Türkçeye çevirdi.