Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’nda 500. kez buluşuyor.
27 Mayıs 1995’te başlayan oturmalara artan polis şiddeti ve baskıları nedeniyle 1999 yılında ara verildi. 31 Ocak 2009’da tekrar toplanmaya başladılar.
İkinci kez toplanmaya nasıl karar verildi, ara vermeye neden olan polis şiddeti bu kez nasıldı, katılımcılarda farklılaşma oldu mu, kamuoyu desteği değişti mi?
1995'ten bu yana süren mücadelenin içinde yer alan Cumartesi İnsanları'ndan, aynı zamanda İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Arcan 200. haftanın ardındanki aradan sonra yaşananları anlattı.
"Sanki aradan 10 yıl geçmemiş gibiydi"
İkinci kez Cumartesi oturmalarına başlamaya nasıl karar verdiniz?
Yoğun polis şiddeti nedeniyle 200. haftamızda eyleme ara verdiğimizi kamuoyuna açıklamıştık. Eylemlere ara verdiğimiz dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan kayıp davaları sonuçlanmaya başlandı. İç hukukta takipsizlikle sonuçlanan dosyalar AİHM’de mahkumiyetle sonuçlanıyordu. JİTEM mensuplarının insanları nasıl gözaltına alıp işkence ile öldürüldükten sonra gizlice gömüldüklerine dair itirafları basında yer alıyordu. Parti programına “İşkence, gözaltında ölüm, kayıp, faili meçhul cinayetler gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilemez uygulamaların üstüne ciddiyetle gidilecek ve şeffaflık sağlanacaktır. Bu konuda her vatandaşın şikayeti değerlendirilecek, caydırıcılığı sağlayan gerekli düzenlemeler yapılacak, sorumlular cezasız kalmayacaktır.” diye yazan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti iktidara gelmişti.
25 Temmuz 2008’de Ergenekon kapsamındaki dava açıldı.
Sanki aradan 10 yıl geçmemiş gibiydi. Sanki bir hafta önce " Haftaya yine Galatasaray'dayız" diye ayrılmış da gelmişiz gibiydi... |
Davada yargılanan kişilerden bazılarının görev yaptıkları dönemde çok sayıda insan gözaltında kaybedilmişti. Yalnız İstanbul’daki aileler değil, diğer illerdeki aileler de İnsan Hakları Derneği (İHD) Şubelerine koşuyordu. “Bunlar bizim evlatlarımızı kaybetti, kayıplarımız da bu davalara konu olmalı, bu kişilerin işlediği insanlık suçları da yargılamaya dahil edilmeli.” diyorlardı.
Ailelerle bir araya geldik. Aileler İHD’den yeniden oturma eylemini başlatmasını istedi. İHD merkezi düzeyde kayıp yakınlarının bulunduğu yerlerde eylemlerin başlatılması kararını aldı. Biz Galatasaray’da oturmaya başladıktan iki hafta sonra Diyarbakır, Batman, Cizre, Urfa başta olmak üzere diğer illerde de oturmalar başladı.
Cumartesi günleri kamuoyuna açıklayacağımız kayıp dosyalarını Ergenekon savcılarına gönderme kararı aldık ve 31 Ocak 2009 cumartesi günü saat 12:00’de Galatasaray’da 2. kez oturmaya başladık. Sanki aradan 10 yıl geçmemiş gibiydi. Sanki bir hafta önce “ Haftaya yine Galatasaray’dayız” diye ayrılmış da gelmişiz gibiydi… Ailelerin yüzlerindeki sevinç, bu işi uzun yıllar yürütecek gücü ve enerjiyi hepimize aşıladı.
Elbette biz Ergenekon’un hükümetin anlattığı gibi bir demokratikleşme, bir temiz eller operasyonu olmadığını, bir tür güçler arası bilek güreşi olduğunu biliyorduk. Ama parti programında “kaybedenlerden hesap soracağını” yazan hükümet üzerinde bir baskı oluşturmak için, bu davadaki kimi sanıklar yalnızca hükümete karşı suç işleme girişimi ile yargılanamaz, işledikleri insanlık suçları da bu dava kapsamına girmelidir demek için, müdahil olmaya karar verdik. Savcıların görmezden geldiği insanlık suçlarını görünür kılmak istedik. Bu dava, yargıyı hukukun sınırlarına çekmeye vesile olsun istedik.
“Hatırlama ve hatırlatma mücadelesi”
"27 Mayıs 1995 ile 13 Mart 1999 tarihleri arasındaki 200 haftalık eylemlerimiz devletin sistematik kaybetme politikasının önüne set çekti, kayıplar gerçeğini ülkenin ve dünyanın gündemine taşıdı. Sonraki 300 haftamızda toplumun hatırlama mekanizmalarını felç ederek belleğine unutuşu kodlayanlara karşı, bir hatırlama ve hatırlatma mücadelesi sürdürdük, sürdürüyoruz. Çünkü bellek ve tarih bir güç alanıdır. Gücü elinde bulunduran, gerçeği ortadan kaldırarak kendi kurgularını gerçek diye kaydeder. Muktedirin tahakkümünden kurtarılmadıkça tarihte de bellekte de ezilenlerin gerçeğine yer yoktur. Biz Galatasaray’da ezilenlerin gerçeğini toplumsal belleğe taşımaya çalışıyoruz. Bu topraklarda çok insanlık suçu işlendi ama en çok güncele taşınabilen, en akılda kalan gözaltında kayıplar oldu. Bu Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları sayesinde oldu.
"Her hafta İstanbul’un dört bir yanından Galatasaray’a gelen, her cumartesi gününü Galatasaray’a göre planlayan yüzlerce Cumartesi İnsanı olmasaydı bu mücadele bu kadar uzun soluklu olamazdı.
Ara vermeye neden olan polis şiddeti, ikinci oturmalar başladığında nasıldı?
31 Ocak 2009 tarihinde tekrar oturmaya başladığımızda yine çok yakın mesafede polis yığınağı ile oturduk. Oturmalarımıza polis köpekleri de eşlik etti. Polisin engelleme girişimi ile de karşılaştık. Polis otobüsleri bizden önce gelip oturacağımız alanı işgal ediyordu. Polis şefleri agresif tavırlarıyla adeta polisleri bize karşı tahrik ediyordu. İlk aylarda bir sinir harbi içerisindeydik. Ama bizim 200 haftalık tecrübemiz, ailelerin ve İnsan Hakları Derneği’nin, Cumartesi İnsanları’nın kararlılığı, eylemin kısa sürede destekçisinin artması, kamuoyu yaratması hükümetin demokratikleşme söylemini üst perdeden dillendirdiği bir dönemde müdahaleyi göze alamaması polisi geri çekilmek durumunda bıraktı.
"Mücadele kuşak kuşağa aktarılarak sürüyor"
Katılan kesimlerde farklılaşma oldu mu?
Kucağımızda ya da ellerinden tutarak Galatasaray'a getirdiğimiz çocuklarımız şimdi alanda turistlere tercümanlık yapıyor, basınla ilişkilerimizi koordine ediyor, teknik sorunlarımızı çözüyor... |
Evet. İlk zamanlardakinden daha geniş bir katılımcı profili var. Daha önce bizimle hiç teması olmamış kişiler basından görüp geliyor. Başka kentlerden, ülkelerden günübirlik katılımcılarımız var. Gençlerin sayısı arttı. Kayıpların çocukları büyüdü, alanda 2. Kuşağın görünürlüğü arttı. Bir de 3. kuşak var; torunlar, yeğenler… Kucağımızda ya da ellerinden tutarak Galatasaray’a getirdiğimiz çocuklarımız şimdi alanda turistlere tercümanlık yapıyor, basınla ilişkilerimizi koordine ediyor, teknik sorunlarımızı çözüyor… Tecrübe, bilgi, mücadele kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ediyor.
Kamuoyu desteği, halkın tepkisi ilk oturumlardan kıyasla nasıl değişmişti?
Özenle yaratılan “terörist anneleri” , “terör destekçileri” , “arkalarında birileri var” algısı kırıldı. Sosyal medyanın ortaya çıkması ile kendimizi daha iyi, aracısız anlatmaya başladık. 500. hafta mesajlarına baktığımızda çok farklı kesimlerin desteğini aldığımızı görüyoruz. Bu bizim açımızdan önemli.
1999’dan bu yana kaç kişinin mezarına ve kemiklerine ulaşıldı?
70 kadar kişinin kemiklerine ulaşıldı.
Bundan sonrası için ne söylemek istersiniz?
Kutsal olan devlet değil, yurttaşın haklarıdır; devlet yurttaşa hizmet etmek için vardır. Toplum bunun farkına varmalı ve herkes için insanca bir yaşam talep etmelidir. Cumartesi Anneleri/İnsanları tam da bunu yapıyor. Yalnız kayıpları için mücadele etmiyor, bu toprakların tüm evlatları için özgür, eşit, adil ve barış içinde bir ülkenin inşasına harç taşıyor… Bu mücadele desteklenmelidir. Bu toprakların “Mezarsız ölüler, sorgulanamaz katiller ülkesi “ olmaktan çıkması için çaba harcamak her yurttaşın görevidir. (BK)