Basit ve meşru bir taleple, doğrudan ve aracısız bir eylem tarzıyla her Cumartesi Galatasaray meydanında sessizce mevcudiyet gösteren, insan hakları ve adaletten yana herkesin birlikte oturmasına olanak veren Cumartesi Anneleri/İnsanları siyasalın sınırlarını genişletti. Bir grup insanın meydanda oturması ile başlayan bu nöbetler Türkiye’nin en uzun soluklu eylemi haline geldi. Bugün Cumartesi Anneleri/İnsanlarını bilen herkes onların adalet arayışı için her Cumartesi Galatasaray’da olduklarını ve onlar sayesinde gözaltında kayıpların azaldığını biliyor.
Arjantin’deki cunta döneminde kaybedilen yakınları için her hafta Plaza de Mayo meydanında buluşan annelerden esinlenen Cumartesi Anneleri/İnsanları nöbet tutma eylem pratiğini benimsedi. Her Cumartesi aynı saatte aynı yerde olan Cumartesi Anneleri/İnsanları unutturulmak istenenin aksine gerçeğin hatırlatıcısı olarak meydanda oturuyorlar. Sözün bittiği yerde şiddet ve hak ihlallerini unutturmamak ve hesap sormak için oradalar.
Nöbet tarzı eylemin bir diğer önemi sürekliliği. Herkes biliyor ki her Cumartesi onlar orada olacak. Adalet nöbeti sona ermediği gibi yıllar içinde kurulan bağlar ve dayanışma bugün Cumartesi nöbetlerinin insan hakları ihlallerine karşı devamlı bir duruşa dönüşmesini sağladı. Şüphesiz bu Cumartesi nöbetlerinin en önemli ve yadsınamaz kazanımlarından biri.
Gezi parkı eylemleri sırasında annelerin zincir oluşturup parkın etrafını sarması birçoklarını umutlandırdı.
Peki, nedir annelik ve siyaset arasındaki ilişki? Anneler siyasal özne olursa ne değişir?
Cumartesi nöbetleri özel alan ve dişilik ile özdeşleştirilen duygu ve değerlerin kamusal alanda vücut bulmasına sebep olmuştur. Anne, baba, eş, kardeş ve diğer katılımcıların beden ve duyguları sembolik ya da söylemde değil doğrudan kendi varlıkları ile her Cumartesi kamusal alana taşınmaktadır.
Burada önemli olan annelerin geleneksel kadınlık ve annelik rollerini dönüştürmesi ve kamusal alana sıçrama yapması değil, özel alanla siyasi alan arasındaki ayrımın kendisinin siyasi olduğunun görülmesidir.
Feminist kuramcı Sara Ahmed duyguların sosyalliğinden bahseder. Ahmed’e göre duygular sadece bir kişisel ifade biçimi, psikolojik ve tekil bir durum değil aynı zamanda sosyal formlardır. (1) Cumartesi Anneleri/İnsanlarının nöbetleri kısa bir sürede Galatasaray meydanını umut alanına dönüştürmüş, başka adalet çağrılarına da ev sahipliği yapan bir yer haline getirmiştir. Gerek medyadan takip edenler, gerek Cumartesi meydandan geçenler bakar, görür ve tanık olur ve duygular toplumsal bir mevcudiyet alır. Bu da bizlere tekrar tekrar adalet için ve hak ihlallerine karşı durma sorumluluğumuzu hatırlatır.
Annelerin militarizm ve şiddete karşı insan hakları ve barışın yanında durması kadın olmanın doğal bir sonucu değil kadınların militarizm ve şiddete karşı çıkmak için çok fazla sebebi olması ile ilgilidir. Çünkü militarizm, kadınların hayatlarının her alanında şiddetle yüzleşmesine neden olan cinsiyetlendirilmiş bir süreçtir (2). Asıl bu sebepten kadınların, Cumartesi annelerinin, şehit annelerinin, barış annelerinin bir arada ses çıkarması önemlidir. Bir araya gelmeleri de militarist süreçlerin devamını gözetenler tarafından tehlike olarak görülür zira kadınların aktif siyasi özne değil sadece anne olarak kalması militarist süreçlerin devamlılığı için önemlidir.
Ancak annelik üzerine kurulu bir siyasetin potansiyel risklerini de göz ardı etmemek gerekir. Zira paternalist siyaset anneliğe ahlaki değerler biçer, anneleri sadece biyolojik olarak anne oldukları için yüceltir ve iyi anneler, kötü anneler, acısı meşru olan anneler ve olmayan anneler gibi karşılaştırmalar yapar. Ancak, annelik ile özdeşleştirilen erdem ve özelliklerin bir kısmı cinsiyetsizleştirildiği ölçüde siyasal alan için gereklidir.
Siyaset kuramcısı Joan Tronto feminist bir bakış açısıyla yorumladığı bakım etiğinin geleneksel olarak dişilikle özdeşleştirilmesini sorguladığı çalışmalarında, toplumdaki tüm insanlar arasında var olan birbirine bağımlılık ve bakım-veren, bakım-alan ilişkilerinden bahseder (3). Tronto’ya göre, Arjantinli anneler yozlaşmış bir askeri rejimin meşruluğunu yitirmesini sağlamıştır. Ancak kadınların siyaset sahnesinde sadece “ahlaki aktörler” olarak görülmesinin risklerini de görmek gerekir. Bu risklerden biri kadınlardan zamanı geldiğinde meydanı “gerçek” siyasete bırakmalarının talep edilmesidir.
Tronto’ya göre bakım bağlanmayı, iletişim kurmayı ve başkalarına el uzatmayı içerir. Çoğu zaman romantize edilen anne-çocuk ilişkisi gibi ikici ve bireysel olmayan bir siyasete işaret eder. Zira çocuk bakmak ve büyütmek sadece annelerin görevi de değildir. Annelikle özdeşleştirilen başkasına dikkat etmek, sorumluluk almak, yetkinlik, cevap verebilirlik gibi özellikler demokratik vatandaşlar olarak gündelik pratiklerimizi belirlemesi gereken özelliklerdir.
Bu sebepten de kayıplar için adalet aramak sadece Cumartesi İnsanlarının değil hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu hepimize tekrar tekrar hatırlatan Cumartesi nöbetleri Türkiye’nin toplumsal hareket tarihinde çok önemli bir sayfa açmıştır. (GG/ÇT)
(1) Ahmed, S. (2004) The Cultural Politics of Emotion. New York: Routledge.
(2) Bkz. Altınay, A.G. (2004) The Myth of the Military-Nation: Militarism, Gender, and Education in Turkey, (1st ed.), New York: Palgrave Macmillan; Cockburn, C. (2007). From Where We Stand: War, Women's Activism, and Feminist Analysis. London; New York: Zed Books; Enloe, C. H. (2000) Maneuvers: The International Politics of Militarizing Women's Lives. Berkeley, Calif.: University of California Press.
(3) Tronto, J. (1993). Moral Boundaries: A Political Argument for an Ethic of Care. New York: Routledge.
* Gülru Göker, Doktora Sonrası Araştırmacı, Koç Üniversitesi