Bazen, dünyadaki tek kadın benmişim kadar yalnız hissediyorum kendimi. Topuklu ayakkabılarımla bir sınav verircesine adliyenin önüne doğru yürüdüm. "Arkamdan gürül gürül sloganlarla kadınlar, erkekler, kalabalıklar geliyor" hayaliyle yürüsem de daha sonra bunun ancak klip çekimlerinde mümkün olabileceğini düşünerek dev adliye binasının önüne vardım. İçine gireni yutacakmış gibi musibet, etobur adliye bahçesinde bize istemeden verilmesi gereken adaleti istemeye gitmiştik. Rica minnet adalet isteyecektik.
Gördüklerim arasından “Kızım için Adalet İstiyorum” diyen babanın kim olduğunu tahmin ettim. Gerçekten kızı için adalet isteyen bir tipi vardı. Kadın arkadaşlarımı taa uzaklardan tanıdım tatlı tatlı estiriyorlardı eteklerini. Sırt çantalarıyla uzaklardan gelmişlerdi. Böyle eylemlerde kalabalıktan nefes alamayayım istemişimdir hep. Hepimiz aynı şeyi dileriz çoğu kez. Yine bir konser kalabalığı olamamıştık. Öğle yemeği yememişim kan şekerim düşmüş, kafam “açlıktan” hafif kıyak. Çevik mi çelik mi neyse o kuvvet ekiplerinden milyonlarca görüyorum çevremde. Animasyona mı başladılar nedir? Kendilerini belki de savaşta zannediyorlar. Güneş gözlüklerini taç gibi takıp dürbünden nişan alıyorlar siperde. Hala güneş gözlüğü takınca havalı oluyoruz zannedilen yıllardan kalma nostaljik bir kibir var üzerlerinde. Keşke günümüzde de öyle olsaydı, ha ha ha. Bilgisayarla çoğaltılmış gibiler. Biz ise kırmızı dudaklıyız. Ne bileyim karizmatik de takılmaya çalışıyorlar bir yandan gülmek istiyorum üzerlerine.
Gazeteciler dışında aramızda erkek yok. Kadınlarınsa çoğu maalesef AVM'lerdeki "Yüzde 50'ye varan" indirime gittiler...
H.İ. ile karşılaşmamı da ertelemek istiyorum bir yandan. Her göz göze geliş üzebilir onu. Çok olsaydık sevinirdi biliyorum. Ülkede sanki kocaman bir sistem odası var çok elektrik ve çok acayip enerjiyle çalışıyor. Türkiye’nin enerjisi bu makineyi çalıştırmaya yetmediği için sistem sürekli kilitleniyor. Kilidi açmak için Tanrılar kurban istiyor. Aramızdan bir kaçımızı yuttuğu zaman biraz daha çalışıyor sonra azgın iştahı tekrar tekrar kabarıyor. Sistemin bekçileri elektrik yerine bizi atıyorlar içeri bazen. Böyle sistem odasını düşünürken H.İ.’nin yanına hafif hafif yanaştım. Öyle varlığımla, yan gözle bakarak teselli etmeye çalıştım; "bana bir şey olmadı, senden daha iyi durumdayım, sana destek olacağım" diyerek değil, "Ben de senin kadar yalnızım, seninle aynı yerdeyim, yüzlerce kez beni de ıskaladı" diyerek bir direnişi işaret etmek istiyorum. Hepimizin yalnızlığından bir direniş çıkar diyorum belki de.
Biraz sonra korkunç bir şey oluyor. Güneş gözlüklü bir polis tecavüze uğramış bir kadın görmenin verdiği şehvetli bir merakla aramıza sıkışıyor. Hakimin içeriye sadece on altı kişi alabileceğini söylüyor, aramızda bu kişilere karar vermemizi istiyor. Kapıda tek tek sayacak bizi herhalde; ondört, onbeş, onaltı.... Saymasınlar bizi. Bu önemli buyruğu getirdikten sonra H.İ’ye bakıp “Mağdur sen misin? “ diyor birden. Havada yakalayamayacağım kadar hızlı ses. "Annecim yaa!..." diye ayaklarımı yere vuruyorum. Çok net söylüyorum; adama pisliğin alası küfürler sallıyorum. "Neden bu soruyu soruyorsun?" dediğimde H.İ.‘nin nerden öğrendiğini bilmediğim -erkeklere ve polislere cevap ver- refleksine acıyla şahit oluyorum. Ağzından bir kelime çıkmıyor. Ne diyecek, "Benim" mi? Elini hafifçe öne bükerek işaret parmağıyla kalbinin üzerlerinde bir yere denk gelen bir işaret yapıyor. Yaslandığım adliye sütununun diğer tarafına geçip betona yapışıp ağlamak istiyorum. Taşa kafamı dayayıp gözlerimi siliyorum. O nasıl bir işaretti ki tüm bedenimi sızlatıyor. O işareti herkese anlatmak istiyorum, cezaları nasıl çektiğimizi.
Öyle adına H.İ. deyince H. ne hissediyordur? Bu yazıda da ona bunu yaptığım için, onların diliyle konuştuğum için beni affetmesini istiyorum. İsimlerimiz kısaltılınca mağduriyetimiz de daha çok artıyordu sanki. Tanınmayalım diye. Oysa H.İ‘nin yaşadığı yerde mahallesinde herkes biliyordu onun kim olduğunu. Bu dava için babasının desteğini alması bizim en çok içimizi rahatlatan şey. Neticede tecavüzcünün küçük sıyrıklarla atlatacağını biliyoruz bu masalın sonunda. Direğe sarılmışken karşı kaldırımda tecavüzcünün ailesini görüyorum. Aile nasıl bir şeyse artık tecavüzü bile destekletiyor insanlara. “Peh size!” demek istiyorum, ailece gelmişsiniz. Benim elimde “YAPAN UTANSIN” yazan bir döviz var ona tutuyorum. Sorgucu polis onları merak etmiyor. Tecavüzcünün babası “Hadi oğlum bunu da atlattık neyse ki” deyip evine gidecek biraz sonra. Biliyorum ne yazık ki! O yüzden Adalet Sarayı’nın direğine sarılıp ağlamak istiyorum.
Tecavüzcü 11 Mart'taki son davada H.İ'nin rızasıyla tecavüze uğradığına hükmederek beraatine karar veriyor. Avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz "Erkek Adalet Değil Gerçek Adalet.” (LS/AS)