Türkiye Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) hareketinin kapısından içeri girdiğimde kapıyı açanların anlattıkları bir “efsane” vardı.
Vaktiyle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York kentinde Christopher caddesinde “ilginç” insanların gittiği bir kulüp olan Stonewall Inn’de yaşanan olaylar Türkiyeli “yoldaşlarca” ballandıra ballandıra anlatılıyordu.
Evvel zaman içinde…
Rivayet şuydu; LGBTT’lerin gittiği bu kulübe sıklıkla polis baskın yapar, haracını toplar, içerdekilere “ensenizdeyim” mesajını verir, pis pis gülerek gidermiş.
Bir gün yine alışılageldiği üzere polis kulübe geldi. Her akşamki gibi bir ziyaretti emelleri. Paralarını alacaklar, birkaç kişiye sataşacaklar ve dakikalar sonra mekanı terk edeceklerdi. Ancak o gece planda küçük bir değişiklik oldu…
Mekân sakinleri o gece hiç de sakin değillerdi. Ve belki de ilk kez polisten korkmuyorlardı. Bir an oldu, isyan başladı ve kulüpten sokağa, sokaktan da dünyaya yayıldı. Birileri bilmeden “milat” yaratıyordu. Pek tabii farkında değillerdi…
İşte bu hikaye 1969 yazından bugüne dilden dile geldi, üstüne eklemeler yapıldı, 28 Haziran’dan 2008 Ağustos’una kadar milyon tane versiyonu anlatıldı/dinlendi.
Mutlaka…
Anlatan ve dinleyen milyonlarca insanın aksine tarihçi ve aktivist –ki en başından “ünlü” sıfatını eklemek lazım gelir, Martin Duberman o anı yaşayanları buldu, onlarla o geceyi ilk ağızdan dinledi.
“Stonewall İsyanı” adlı 378 sayfalık bu “mor” kitap Türkiyeli LGBTT’ler ve LGBTT mücadelesini merak edenler için “mutlaka okunması gereken” kitaplardan biri. Hatta belki de ilki…
Duberman bu gerekliliği görmüş olacak ki kitabın önsöz’ünde kitabın nereye düşmesini umduğunu anlatırken şöyle demiş:
“Kişiler ve anlatıma odaklanmamın okuyucuların bizzat yaşadıklarından farklı, ama benzer tecrübelerde –bazısının bir hikâyede, bazısının bir başkasında- kendilerine dair bir şeyler bulmalarını sağlayacağını umuyorum. Geçmişin bugünle “gerçekten” irtibat kurmasını sağlamanın başka bir yolunu düşünemiyorum. Hem geylerle lezbiyenler –bugüne dek her türlü tarihten dışlanmış oldukları için- hem doğru hem de ulaşılabilir bir tarih yazımına ihtiyaç duymaktadırlar.”
İsyanı yaşayanlar anlatıyorlar
“Stonewall İsyanı” Teşekkürler, Önsöz, Sonsöz ve Duberman’ın görüştüğü 6 kişinin kısa “geriye dönük” biyografilerine yer verdiği Kişiler kısımlarını saymazsak sekiz bölümden oluşuyor: Kişiler, Büyüme Çağı, Gençlik, 1960’ların Başları, 1960’ların Ortaları, 1960’ların Sonları, 1969, Stonewall’dan Sonra: 1969–1970.Büyüme Çağı ve Gençlik…
Craig Rodwell, Yvonne Flowers, Karla Jay, Sylvia (Ray) Riviera, Jim Fouratt ve Foster Gunnison… Bu altı kişi Stonewall İsyanı’nın 378 sayfasının yazılmasına vesile olmuş, “o gece” ve ertesindeki günlerde yaşadıklarını anlatarak tarihi bir anın belgelenmesini sağlamış. Bu nedenle de Duberman kitabın girişinde bu altı kişinin çocukluklarından gençlik yıllarına kadarki yaşanmışlıklarını paylaşmayı gerekli görmüş -zira onların nasıl bir çocukluk geçirdikleri kitabın sayfalarını çevirdikçe pusula işlevi görüyor okuyucu için. Büyüme Çağı ve Gençlik bölümleri isyana neden olan tüm çıkışsızlıkları geriye dönük anlatarak zeminin nasıl oluştuğunu idrak etmemizi sağlıyor.
1960’ların Başları…
Karakterlerimiz (kahramanlarımız demekten imtina etmekteyim) sorunlu çocukluklarının ve arızalı ilk gençliklerinin ardından kendilerine bir “dava” arıyorlar. Aramak demek yerinde olmayabilir –ki bu arayışı bir bilinçle yapmıyorlar, sadece tarih ve kadar ağlarını örüyor, ama bu altı kişi çıkmaz sokaklara girerek, olmadık işlere burunlarını sokarak, yanlış zamanda yanlış yerde durarak deneyimledikleri uçurum kenarlarından sonra nihayet o boşluğu dolduracak “şeyle” karşılaşıyorlar.
Yaşları ilerleyen, gençlikleri solmaya (!) başlayan (hatırlatırım ki ‘tazelik’ dayatması taaa o zamanlardan beridir var) “kayıp” altı kişinin zıvanadan çıkmaya başladıklarının anahtarları okuyana “çok yakında” hissi uyandırıyor. İsyan: Çok yakında!
60’ların Sonları…
“Craig New york’un gey barlarından da usanmıştı. Çoğu geyin hak iddia edebildiği yegane ortak alanların üzerindeki mafya kontrolünden eşcinsel müşterilerin sürekli küçük görülmesinden, ruhsatsız ve el altından işletilen mekanlardan, sulandırılmış fiyatı ateş pahası içkilerden, polisin rüşvet yemesinden ve ani baskınlardan çok sıkılmıştı. Greenwich Village’daki Stonewall Inn isimli bir gey barın vestiyerinde sahneye çıkmadığı zamanlarda çalışan şarkıcı arkadaşı Dawn Hampton’ın anlattıkları yüzünden öfkesi gün geçtikçe daha beter kabarıyordu. Stonewall’u işleten mafyanın adamları Dawn heteroseksüel olduğu için onun yanında rahatça konuşuyorlar ve servetlerine servet katan “ibne serserilere” duydukları nefretten bahsediyorlardı.”
233. sayfadaki bu paragraf isyanın nasıl temellendiğini ve aslında sandığımız gibi bir gece birdenbire ortaya çıkmadığının kanıtı gibi. Kitabın bu bölümü “yine” kişisel hikayelerle çeşitli yaşananların Stonewall isyanına zemin hazırlamak için Voltran’ı nasıl oluşturduklarını anlatıyor aslında.
Tabansızlık tehlikesinin modern zamanlarda her türlü devrim/dönüşüm için “tehlike” sayıldığı dünyamızda biz de anlıyoruz ki 1969 Haziran’ında Stonewall’da yaşananlar “big bang” gibi anlatılamaz. Duberman yazının başında da dediğim gibi bir miladı anlatırken sonrasından önce evvelini anlatarak geçilen eşiği görmemizi sağlıyor.
Ve…
Ünlü müzisyen, şarkıcı, kabareci, oyuncu “yüce” Judy Garland ölüyor. “Somewhere Over the Rainbow” adlı şarksıyla belki de “ilk” gey ikonu olan Garland’ın ölümü önce Christopher caddesine, sonra da tüm dünyadaki Queerlerin (kuir diye okunur) üstüne kara bir bulut gibi çöküyor. Ve yüzlerce LGBTT o gece evde yas tutmakla kafayı kırıp kulübe dans etmeye gitmek arasında bir gel git yaşadıktan sonra kendilerini sokağa atarak kimileri isteyerek, kimileri ise mecburiyetten ya da ayaklarına söz geçirememekten sebep Stonewall Inn’e geliyor.
Daha önceki tecrübelerinden sebep herkes polisin orayı basacağını, bu gece en azından canlarını sıkacağını düşünmüyor. Zira polis baskından hemen önce sermaye sahiplerini uyarıyor: Geleceğiz, haberiniz olsun.
28 Haziran gecesi Stonewall Inn’e polis “habersiz” bir baskın düzenliyor. Ancak maalesef ki(!) yanlış geceyi seçiyorlar bunun için. E kedinin her gün yemediği pilav gibi polisin de her zaman işi “rast gitmiyor”.
Üzgün, sarhoş, kafası iyi LGBTT’ler kendilerini dansa, alkole ve/veya kimyasallara vurmuş Judy ve vaat ettiği gökkuşağının oralarda bir yerde onunla dans edemeyecekleri gerçeğiyle baş etmeye çalışıyorken içeri giren polise “içerdekilerin” sürprizi “direniş” oluyor.
Kulübün dışına püskürtülen polislerle sokağa taşan çatışma polisin hiç beklemediği, görenlerin ağızlarının birkaç karış açık kalmasına neden olan bir dirayetle sürdürülen bir çatışmaya dönüşüyor.
Ama bildik yöntemlerle saldırmayı öğrenmiş polisin karşısında kol kola girerek “Biz Stonewall kızlarıyız, saçlarımız kıskıvırcık, iç çamaşırı da giymeyiz, şeyimizdeki tüyleri gösteririz, blue jeanlerimizi de dizlerimizin üzerine indiririz” diye şarkı söyleyince herkes kendilerini nasıl bir sürecin beklediğini biliyor: ateşli, seksi, kızgın, üzgün ve kararlı bir direniş.
Çöp bidonlarını devriliyor, lambalar sökülüyor, danslar ediliyor, şişeler kırılıyor, şarkılar söyleniyor… Göğüslerini açanlar, kıyafet değiştirmeye gidenler, makyajını tazeleyenlerle direniş karnavala dönüyor. Herkes büyük bir sokak partisindeymiş gibi davranıyor. Ama mücadeleyi de unutmuyor.
Stonewall’un kapısında başlayan isyan diğer sokaklara, sokaklardan şehre, şehirden ülkeye, ülkeden de kendine yazacak tarih düşleyenlerin ruhlarına değiyor. Siniyor…
68’in devrimci rüzgârını arkasına alan, “azize” Garland’ın ölümüyle sarsılan yüzlerce kişi kendi kaderini tayin hakkını kullanarak “Yeter!” diyor (Enough, Bese, Ya Basta diye de okuyabilirsiniz).
Ve o gece dünyadaki LGBTT özgürlük hareketi için İsa’nın doğumu yaşanıyor. Yalnız bu kez doğan “cinsiyetsiz” çocuğun ağlaması ilkine göre daha kudretli çıkıyor: İSYAN!
Stonewall’dan sonra: 69–70
İsyandan sonra gökten milyarlarca insanın hayatına değişiklik getirecek kadar çok elma düşüyor gökten. Bu elmaların düştüğü kafalarda babasız İsa’nın tepesinde beliren hareler LGBTT’leri aydınlatan gökkuşaklarına dönüyor. Ve o gökkuşakları görünmeyenlerin görünür olmak için yepisyeni bir yolu inşa etmesine vesile oluyordu.
Sözün özü: İsyan eden insanların adıyla oku
Bugün Stonewall İsyanı yaşandığı için Türkiye’de Lambdaistanbul, Kaos GL, Pembe Hayat gibi sayısız LGBTT örgütü “Başka bir dünyanın” hayalini kuruyor, cümleler sarf ediyor, mücadele ediyor.Duberman daha önce Türkçeye kazandırılan “Haymarket–1 Mayıs’ın Romanı”, “Aylak Kerouac” ve “Toprak Ana-Emma” adlı eserindeki gibi tadından yenmeyen diliyle bizlere okumanın ne mühim bir boşluğu doldurabildiğini “bir kere daha” gösteriyor.
Ve Duberman’ın kalemi, Ceren Günger’in çevirisi ve Agora Yayınlarının basımıyla sayfalarında seyrüsefer ettiğimiz bu kitap vasıtasıyla anlıyoruz ki –Fransa 68’den apartarak, “Kaldırım taşlarının altında gökkuşağı var”.