Hepimiz zor zamanlardan geçiyoruz, siyasal evren aklımızı ve anlam dünyamızı zorluyor. Ama bir kadın 65 yaşına merdiven dayamış, vokal yorgunluğuna ve üretimin sınırlarına ve dijitalleşen müzik endüstrisine rağmen bir albüm yaptı... Sezen Aksu, 1990’da bir kedim yoktu diyordu Diyarbekir’e bombalar yağarken, şimdi o kedi yalnızlığa yol arkadaşı olmuş, eve dönmüş...
Dijital müziğe karşı tüm önyargılarıma rağmen indirdim albümü, parasını verdim, belki de bir kaç kişiden biriydim sağdık dinleyici dediklerimizden. Kuzey Amerika’da insanlar islamofobi ve Türkiye’de islamofaşizmle inlerken bir kulak verdim bu albüme.
Müzikal anlamda olağanüstü bir albüm. Albümün genel melodi ve söz yapısı tüm alışık olduğumuz popüler kültüre meydan okuyor. Hikaye tarzında şarkılar, alaturkadan, caza ve tangoya geçen alt yapılar Aksu’nun yenilik çığlıkları adeta.
Albüm “İsyancı” şarkısı ile açılıyor. Şarkının ismine bakınca Gezi’ye referans veriyor diye düşünebilirsiniz. Ama bu şarkı 2013 zamansızlığını aşıp 80 ve 90 kuşağının tüm duygu dünyasına adeta bir yol haritası oluyor.
“Baba Evi” ile Sezen Aksu bizi kendi mahrem dünyasının sınırları içine sokuyor. Onno Tunç ile hiç bitmeyen aşkının dinleyicisi oluyoruz bu şarkıda. O bitmek tükenmeyen acı Okan Barış gibi bir yeteneğin muazzam aranjesi ile alaturka ve caz arasında kayıp gidiyor.
Yılların tüm ses yorgunluğuna rağmen “Köz” şarkısında olağanüstü bir vokal performansı sunuyor dinleyinceye. Şarkının meyan kısmı adeta hem yıllara hem de tüm modern dünyanın üzerimize dayattığı içi boşaltırmış bir dünya tahayyülüne karşı bir başkaldırış.
“Benim Karanlık Yarım” derken kendisi ile hesaplaşıyor. Anadolu’nun kadim tınılarının kanun, duduk ve klarnet gibi enstrümanlarla can bulduğu bu şarkı, egoistliğin zehirlediği siyasal ve soysal evrenimizdeki küstah erkek figürlerini düşündüğümüzde gerçekten yenilikçi bir şarkı... Hangimiz, hangi erkek “Cennete ve cehennemde... Farkımız nerde...” diye itirafta bulabilir ki...
Albümün en öne çıkan şarkılarından biri Rob Dougan’nın Matrix filmi için yaptığı beste. Olağanüstü çok sesli altyapılar ile bu şarkı Akdeniz tangolarına ve Sezen Aksu’nun yanık sesine yediriliyor. Böyle bir müzikal akrobasiyi kim başarabilirdi ondan başka...Kedi ve yatak gibi mahrem imgeleri bir direniş alanı olarak kim bize sunabilirdi?
Bu tango, Sezen ve global füzyon albümün geneline hakim olmuş dersek yanlış olmaz sanırım. Erdem Yörük ve Okay Barış gibi belki de olağanüstü diye nitelendirebilecek müzisyenler, sayesinde kulağımıza işliyor bu radikal ve yenilikçi müzikalite.
Albümde “Üfle Söneyim” gibi alt metninde market piyasasına eleştiriler bulacağımınız bir çok şarkı var. ANAP'a seçim şarkısı olan “Hadi Bakalım”da böyle bir şarkıydı. Sezen Aksu albümün hareketli şarkılarında yine bu popüler kültür ve sistem eleştirisi alanına gidip geliyor. Yani bizi bir kez daha o muazzam müzik ve metin zenginliğinde alt metinleri okumaya zorluyor.
Albümün en önemli şarkısı “Koca Kıçlı.” İlk duyduğumda ben şarkıyı Sezen’nin kendisine yazdığını düşündüm. Ancak dinledikten sonra tüm orta sınıf ev kadınlarının hayal kırıklığına tercüman olacak bir şarkı olduğunu anladım. Aslında bu tango melodileri Sezen’nin gitmesi gerektiği yeri gösteriyor. Erkek egemen bir toplumda kadının muhalefeti...
Hepimize sinirlerine iyi gelecek bir albüm. Mutlaka dinleyin, hiç değilse 65 yaşına merdiven dayamış bir efsanenin hatırasına... (PK/ÇT)