İstanbul’ da yaşayan mülteciler, siyasi nedenlerle sürgün edilmiş kişiler ve genç film yapımcılarına odaklanan “Searching Traces” workshop serisi, katılımcılarına basit yöntemler ve cep telefonu gibi basit ekipmanlarla film yapımının değişik yanlarını tanıtmayı hedefliyor.
Aralık 2014’te başlayan proje, Diyalog Derneği’nin kurucuları Sabine Küper-Büsch ve Thomas Büsch tarafından geliştirildi. Sabine ve Thomas Büsch, 1992’de İstanbul’a yerleşmelerinden bu yana toplumsal ve sanatsal konularla ilgileniyorlar.
Birleşmiş Milletleri Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Göç Komisyonu’nun bilgilerine göre, Suriyeli mülteci sayısı 4 milyonu aşmış durumda. Suriye’de 2011 yılında yaşanan halk ayaklanması ve sonrasında başlayan savaşla birlikte çok sayıda Suriyeli komşu ülkeler Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye akın etti. Türkiye’de şu an yaklaşık 3 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor.
Suriye’den göç edenlerin sayısı ne kadar yüksekse, göç eden bireylerin hikayeleri ve geçmişleri de bir o kadar çeşitli. Bu çeşitlilik Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de mülteciler hakkındaki genel algının gölgesinde kalıyor.
Thomas Büsch
Türkiye’de oldukça zor koşullarda hayat mücadelesi veren mülteci sayısı az değil. Bunun yanı sıra, Avrupa’ya göç etmeye uğraşanların bir kısmı yüksek eğitimli ve gerekli maddi kaynaklara sahip olan kişiler. Tüm bu farklılıklar göz önüne alındığında, genel algının eksikleri olduğunu görebiliyoruz. Böylece hikayelerinde olduğu gibi, mültecilerin göç esnasında ve yeni ülkelerde yaşadıkları zorluklar da çok farklı oluyor.
“Sıradan tecrübeler yaşamak”
İstanbul’da “InEnArt” Sanat Platformu’nun Goethe-Enstitüsü desteğiyle hayata geçen “SearchingTraces” (İz Sürmek) workshop serisi, tam da bu genel kanının gölgesinde kalan çeşitliliğe vurgu yapmak amacıyla gerçekleştirilen, mültecilik konusundaki algının eksiklerini gideren ve çeşitliliğe birçok anlamda yer veren bir proje.
Türkiyeli ve Almanyalı sanatçıların da katıldığı programın ilk gününde, Suriyeli katılımcılarla Karaköy Balık Pazarı’na gittiklerini anlatan Sabine Küper-Büsch, projenin ilk adımlarını şöyle dile getiriyor:
“İlk aşamada katılımcılardan Karaköy Balık Pazarı’nda uzun bir kayıt yapmalarını istemiştik. Pazardan geçerken yaptıklarımız birçok kişinin ilgisini çekti. Bize ne yaptığımızı sormaya başladılar ve mültecilerle muhabbet ettiler. Tabii projenin önemli maksatlarından biri buydu. Mültecilerin İstanbul’un insanlarıyla temas kurmalarını ve burada sıradan tecrübeler yaşamalarını istiyorduk.”
“Yerinden olma” ve “yeniden yerleştirme”
Proje katılımcılara, bazı film teknikleri öğretmenin yanı sıra, katılımcıların geçmişlerine bakıp yaşadıklarını yeniden değerlendirmeyi, bunun üzerinde yeni fikirler oluşturmayı ve böylece sürgün hayatlarına yeni bir bakış açısı kazandırmayı istiyor.
Böylece hikâyelerini kendi çektikleri filmlerde anlatma şansı yakalayan katılımcıların çalışmalarının ortak noktası “yerinden olma” ve “yeniden yerleştirme” kavramlarıyla ilerliyor.
Katılımcıların bazıları dokümanter tarzı tercih ederken, bazıları ise öyküleme stilleri kullanarak kendilerini ifade ediyor.
Workshop serisinden bir araya gelen grup, 2015 yazında Türkiyeli ve Uluslararası film yapımcılarıyla “Çeşitlilik Şansı” konusu üzerinde çalışmalar yaptı. Ayrıca katılımcıların bazı filmleri Haziran 2015’te “Documentarist” adlı 8. İstanbul Belgesel Günleri’nde gösterildi.
“Mağdur rolünden” çıkmak
“Projenin temel amaçlarından biri de katılımcıların ‘mağdur rolünden’ çıkmasıydı. Belgesel Günleri’nde bazı filmlerin gösterilmesi bu anlamda önemli oldu“ diyen Küper-Büsch, etkinliğin sosyal anlamının altını çizdi:
“Bu projede yaratıcı çalışmaların önemi ne kadar büyük olsa da, katılan kişilerin kendi aralarında ve bizle bağ kurması çok daha önemliydi.”
“In The Dark Times” belgeseli
Projede çekilen ve internet üzerinden izlenebilen kısa filmlerin dışında, workshop etkinliklerini kayda alan, İstanbul’daki farklı Suriyeli mültecilerin hikayesine yer veren ve mülteci meselesini genel anlamda tartışan “In the Dark Times” adlı bir belgesel şu an yapım aşamasında.
Sabine Küper-Büsch ve Thomas Büsch’ün hazırladığı belgesel 2016 ilkbaharında İstanbul’da vizyona girecek.
Geçen yaz Almanya ve Avusturya’nın bir süre için sınırlarını mültecilere açmasından dolayı, bazı katılımcıların Avrupa’ya gitme kararını verdiğini anlatan Thomas Büsch, projenin buna rağmen devam ettiğini belirtiyor:
“Bazı katılımcılar Avrupa’ya gitti, ama orada çekimlerine devam ediyorlar. Şu an bir arkadaşımız Berlin’de bir mülteci kampında yaşıyor ve oradaki yaşamını belgeliyor, yani proje bitmedi, devam ediyor.”
“Geri dönemedim”
Workshops serisine katılanlardan biri 34 yaşındaki Suriyeli Nadine Al Lahman. Şam’da İngiliz Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra film yapımcılığı okumak istediğini söyleyen Nadine, bu arzusunu Suriye’de gerçekleştiremeyeceğini anladıktan sonra yurt dışında okumaya karar verdiğini anlatıyor.
2011’de Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da film yapımcılığı bölümüne başlayan Al Lahman, Malezya’ya taşındıktan bir ay sonra Suriye’deki ayaklanmalar başladı:
“Ayaklanmaların haberini aldığımda Suriye’de gelişmelerin bir gün büyük bir iç savaşa döneceğini hayal bile etmemiştim. Ya Arap Baharı kapsamında Mısır’da ve Fas’taki gibi hükümet değişimi olur, böylece bazı şeyler düzelebilir, ya da ayaklanmalar kısa bir süre sonra biter ve Suriye’de hayat eskisi gibi devam eder diye düşünmüştüm. Savaşçı gelişmeler ilerledikten sonra geri dönmedim, dönemedim.”
Türkiye’ye gelmeden önce bir süre Lübnan’da yaşayan, orada tercümanlıkla geçimini sağlayan ve kendi film projeleri üzerinde çalışan Al Lahman, Aralık 2014’te Türkiye’de davet edildiği bir seminer sonrası Lübnan’a geri giriş yapamadı Türkiye’ye sürüldü. Bundan olaydan beri İstanbul’da yaşıyor ve geçimini yine tercümanlıkla sağlıyor.
Anne ve babası dahil olmak üzere ailesi halen Suriye’de. Küçük kardeşi ise mülteci olarak Ege Denizi üzerinden Avrupa’ya göç etmiş ve şu anda Frankfurt’ta bir mülteci kampında yaşıyor.
“İnsanlar yaşadıklarını anlatmaktan yoruldu”
Nadine Al Lahman, InEnArt Platformu ve projeyle Türkiye’de Suriyeli sanatçıların yürüttüğü bir Facebook grubunda karşılaşmış, projenin değerini şöyle anlatıyor: “İnsanlar yaşadıklarını anlatmaktan yorgun. Bazıları da geçmişte ve şu an yaşadıklarını kelimelerle ifade etmekte zorlanıyor. Ama film çekerken farkına bile varmadan, kelimelerle ifade edemediklerini anlatabiliyorlar. ”
Projede yaşananları Fatih Akın’ın ‘Duvara Karşı’ filmini örnek göstererek anlatıyor: “Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin çelişkileri kolayca anlatılacak bir şey değil. O çelişkileri Fatih Akın herhalde kendisi yaşamış ki ‘Duvara Karşı’ filminde sıra dışı ve gerçek hayata yakın bir şekilde ekrana getirdi.”
“Unstable” – “İstikrarsız”
Workshop serisinin ilk buluşmalarındaki kısa eğitimlerden sonra katılımcılar, küçük gruplar oluşturup kendi filmlerini yapmaya başlamış. Nadine Al Lahman kendi filminde Türkiye’deki yaşamında hissettiği istikrarsızlığı ele almak istemiş ve yaptığı kısa filme İngilizcesi “Unstable” olan “İstikrarsız” ismini vermiş.
Nadine bu filmin kendisi için anlamını, “Ülkemizden uzaklaştık, yeni ve istikrarlı bir hayat arıyoruz, ama Türkiye’de koşullar bunun için çok zor. Pasaportumuz ise başka yerlere gitmemize izin vermiyor. Mecburen istikrarsız bir yaşam sürdürüyoruz” ifadeleriyle anlatıyor.
Türkiye ve Avrupa arasında
Kardeşi gibi çoğu kişinin Avrupa’ya gitmek istediğini söyleyen Nadine’le Türkiye ve Avrupa arasında kalmanın, yani bir yandan burada bir hayat kurma çabasında olup, öbür yandan istikrarlı bir yaşam için koşulların daha uygun olabileceği bir yere gitme isteği üzerine konuşurken, o, bu çelişkiyi bir metaforla tarif ediyor:
“İnsanın acı çektiği bir hastalığı olur, ama bu hastalığa alışmak zorunda kalır ve sonunda da alışır. Bu istikrarsızlık da böyle bir şey. Bu durumda geleceği düşünmek adeta boş yere enerji harcamak gibi oluyor.”
Türkiye’deki statüsü ve geçim sorunu dışında Türkiye’deki siyasi gelişmelerin de başka yere gitme arzusunu artırdığını belirten Nadine Avrupa’ya gitmek istiyor: “Avrupa’nın değişik kentlerinde eğitimime devam etmek için burs başvurularında bulundum. Bu şansı elde edebilirsem, orada film yapıcılığına devam etmek istiyorum.” (VA/AS)