Türkiye son günlerde çok dramatik kitlesel Suriyeli göçünün kaynağı olarak dünyanın gündemine oturdu. Her şeyden önce bu iç acıtıcı göçlerin önlenmesi için tek çözümünün barış olduğunu belirterek söze başlamak istiyorum. Özellikle Avrupa-Amerika blokunun ve tabii ki Türkiye'nin bu göçlerden dert yanmadan önce, buradaki savaşları kışkırtan politikalardan vazgeçmeleri gerekiyor. Hayatta kalmaya çabalayan insanların kaçışını önlemeye çalışmak ya da gelenlerden şikayet etmek kabul edilebilir bir durum değil.
Savaş, ölüm ve göç üçlüsü, acımasız insanlık durumları olarak hepimizin geçmişinde iz bırakmış olmasına karşın, her gün yeniden bütün canlılığıyla karşımıza çıkmaya devam ediyor. Bu günlerde gerçekçi olarak yapabileceğimiz tek şey hiç olmazsa savaştan kaçanların yaşam haklarını korumaya çalışmak oluyor. Bu bağlamda günümüzde insan hakları savunucuları göçmen haklarını insan hakkı olarak savunmaya ve uluslararası örgütlerin ve devletlerin göç politikalarını eleştirerek düzeltmeye çabalıyor.
Türkiye bekleme odası
Burada Avrupa'nın göç politikasını uzun uzun ele almaktan çok, son dönemlerdeki Suriye göçünün daha öncekilerden farkını Türkiye bağlamında tartışmaya çalışacağım. Türkiye'nin yabancı ve göç politikasının yasal kurallar açısından katılığı ve göçmen hakları açısından sorunlarla dolu oluşu yıllardır tartışılıyor ve eleştiriliyor. Buna rağmen Türkiye'ye son dönemlerde çalışmak, yerleşmek ya da sığınmak amacıyla gelen yabancıların artışı devam ediyordu. Gelen yabancıların önemli bir kesimi yasal hiçbir güvence olmadan burada yaşamaya, çalışmaya ya da ticaret yapmaya devam ettiler.
Aynı şekilde, Türkiye uzun bir zamandır, Balkanlar’dan, Asya'dan, Orta Doğu'dan gelen sığınmacıların Avrupa'ya kaçış için geldikleri, kaçış günlerini ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin bürokratik yardımlarıyla belirlenen sığınacakları ülkelere gidecekleri günleri bekledikleri bir bekleme odasıydı. Bugüne kadar milyonlarca kişi burada bekledi, kimi Boşnaklar gibi savaş sonrası geri döndü, kimi insan kaçakçılarının aracılığıyla ölümü göze alarak Avrupa ülkelerine kaçtı. Türkiye'nin bekleme odası olarak seçilmesinin nedeni biraz da buranın sığınmacılara göreli olarak güvenli yaşama olanağını vermesiydi.
Neden Türkiye'den kaçıyorlar?
Suriyelilerin Türkiye'ye gelişi de, buradan kaçışı da daha önce gerçekleşenlerden farklı oldu. Suriye Savaşı'nın başlangıcından bu yana milyonlarca insan Türkiye'ye kaçtı. Burada benim sormak istediğim soru şu: Yaklaşık üç yıldır burada yaşayan Suriyelilere ne oldu da can havliyle kitlesel olarak her şeyi göze alarak Türkiye'den kaçıyorlar? Bu sorunun cevabını doğrusu bilmiyorum, ama bu konuda bazı sorular sorarak cevap aramaya çalışabilirim.
Acaba bunun nedeni başlangıçtan bu yana işin içine sokulmayan Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'nin ağır aksak işleyen bürokratik muamelesinin bile Suriyelilere uygulanmasına izin verilmemesi mi? Suriyelilere uygulanan, hiçbir hukuksal temeli olmayan, "misafir" politikasının işlememesi mi? Yeni çıkarılan göçmen "koruma" politikasının işlememesi mi? Türkiye'nin uyguladığı etnikçi politikanın "misafir"lere de uygulanması ve onları Kürt, Yezidi, Sünni gibi gruplara ayırarak ayrımcılık yapılmış olması mı? Acaba halkımızın gelenleri burada yaşadıkları üç yıl süresince yabancı düşmanlığı diye adlandırılan muameleyle bezdirmiş olmaları mı?
Suriye'deki iç çatışmanın Türkiye'nin içine taşınmış olmasının Suriyelilerin Türkiye'yi artık güvenli bir ülke olarak kabul etmemelerine neden olmasına mı bağlamak gerekir? Aylan'ın Kobanêli bir Kürt olması, akrabalarının yaşadığı Kanada'nın hukuksal prosedür tamamlanmadığı için mülteci vizesi vermemesi kötü bir tesadüf mü? Acaba her ölümde bizim hangi yanlış politikamız var? Bu soruları açıkça sormamız, aynaya bakmamız ve açıkça cevaplamamız gerekir.
Burada kısaca benim söylemek istediğim, başkalarını suçlamadan önce çuvaldızı kendimize batırmamızın gerekliliğidir. (SE/ÇT)
* Fotoğraf: Gökhan Balcı / Muğla / AA