Hareketsizlik ya da kitabi ifadesiyle “fiziksel aktivite azlığı” şişman ya da fazla kilolu olmanın önemli nedenlerinden. Günümüzde bir elinde yiyecek/içecek, diğerinde tablet/telefon/bilgisayar/kumanda taşıyan, haz ve konfor arayan kent insanları (ve özellikle gençler ve ergenler) geçmişten farklı olarak hareketi, egzersizi, sporu bir tür ödev ve zorunluluk olarak yapmak durumundalar. Hareket, egzersiz ve spor da bir tüketim alanı ve endüstriye dönüyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünya genelinde ergenlik çağındakilerin yüzde 80’i yeterli düzeyde hareketli değil. Dört yetişkinden biri de hareketsiz. Buradan hareketle de DSÖ yaşa göre hareket (fizik egzersiz) önerileri getiriyor. Örneğin 5-17 yaş aralığında çocuk ve ergenler için günde en az 60 dakika orta-yoğun fiziksel aktivite, haftada üç kez de kas ve kemikleri güçlendirecek aktiviteler öneriyor.
Hareket gündelik hayatın bir parçası olmaktan çıkınca kalıp reçeteler önünüze geliyor. Fiziksel aktivite de egzersiz de spor da biçim ve içerik değiştiriyor. Toplum ve Hekim Dergisi’nin bir sayısı (2014/5) tam da bu konuda önemli tespitler yapıyor. “Fiziksel Aktivite Spor ve Sağlık” başlığını taşıyan dosyada yer alan yedi yazıda mevcut söylem ve incelemelerin dışında konu başka minvalden ele alınıyor.
“Tüketim bağımlısı toplum”, “beden politikaları”, “egzersiz psikolojisi”, “sportif değerlerin eğitimi”, “fiziksel aktivite davranışı geliştirmede etkili öğretim stratejileri”, “vücut geliştirme ve besin desteği” meselesi ve “medyanın biçimlendirdiği taraftarlık” ana başlıklarında yazarlar bugünün bireyselleştirilmiş aktivite, egzersiz ve spor anlayışını sorguluyor.
Dosya editörleri yazılarında “insan doğasında/yaşamında olan fiziksel aktivitenin günümüzde insana yabancılaşmış” olduğuna, “tüketim dünyasının bir nesnesi” konumuna geldiğine dikkat çekerek “sağlık zemininde meseleyi farklı yönleriyle değerlendiren bütünsel bir yaklaşımın durumu doğru olarak kavramaya” yardımcı ve “ne yapılması gerektiğine dair” yol gösterici olacağının altını çiziyor ve ekliyorlar:
“Yaşamın giderek artan ölçüde tıbbileştirilmesi ve bunun tehlikeleri sağlığa toplumcu bakışın önemli tespitlerindendir. Kapitalizm insanın doğasına ve bütünleşik olarak sağlığına içkin her şeyi tıbbileştirerek bir rant mevzu haline dönüştürmüştür. Benzer durum –günlük yaşamda sıklıkla eş anlamda kullanılan- fiziksel aktivite/spor için de geçerlidir.
"‘Sağlık için spor yapmadan olmaz’! Bunun yolu ise fitness center’larda ‘çok bilinçli olmalı’, yani filanca ‘takviye ürünleri/ilaçları’ kullanmaktan, bir ‘center’a üyelikten geçmeli, bu mümkün olamıyorsa eve bisikletle başlayan aletler alınmalı, kullanılmasa da, evde dönecek büyüklükte alan olmasa da başköşede yürüme bandı bulunmalı!”
Evlerde çoğalan aletlerle, cihazlarla, ilaç ve takviyelerle, spor salonları, havuzlar ve tesislerle hızla büyüyen bir özel sektör alanı hareket/fizik aktivite ve spor. Kamunun bir hizmet olarak sunumunda olmadığı, oldurulmadığı. Bu duruma ilişkin bir örnek okullarla ilgili olarak karşımıza çıkıyor.
Kalkınma Bakanlığı 10. Kalkınma Raporu Spor Özel İhtisas Komisyonu Raporu okul çağı çocuk ve gençlerin harekete ve spora ne kadar “teşvik edildiğini” açıkça gösteriyor. Rapora göre, sayıları 40 binin üzerinde olan ilk ve orta dereceli okulların sadece 4.092’sinde spor tesisi bulunmakta ve bu tesislerin ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük illerimizde yer aldığı görülmekte.
Bu veriler çarpıcı bir tespitle devam ediyor: “Okul spor eğitimindeki tesisleşme oranlarının yetersizliği sonucu 7-18 yaş grubundaki yaklaşık 12 milyon çocuk ve gencimiz hiçbir spor tesisi görmeden mezun olmakta, bu da onların sporu severek yaşam biçimi haline getirmelerini engellemektedir.”
Bir zamanlar sokaklarda top koşturan, terli terli şişeden su içmeyi seven, annesinin sırtına koymaya çalıştığı havluyu ancak yağlı ya da reçelli ekmek rüşvetiyle kabul eden bizim kuşağın yerini şimdilerde spora parayla yazdırılan, ilerleyen yaşlarda bir spor salonuna yazılan, kolundaki saat ya da cebindeki telefonla adımlarını sayan bir kuşak aldı.
Tabii bu kuşak kentli ve orta-üst sınıftan çoğunlukla. Diğerleri çocuk yaşta tarlada, fabrikada, oto sanayide, dükkânda, tezgahta çalışmaya başladığı için ya da okul sıralarında her zaman daha çok çabalaması gerektiği için ne zamanı var ne de parası bu aktiviteler için.
Çalışan çocukların hareketsizlik gibi bir sorunu yok gibi görünüyor. TÜİK verilerine göre çalışan 6-17 yaş grubundaki çocukların (2012 verilerine göre yaklaşık 900 bin çocuk) haftalık ortalama fiili çalışma süresi 40 saatti bulurken, bu süre 15-17 yaş grubundaki çocuklar için 45,8 saat. Okula devam etmeyen çocuklarda ise bu süre 54,3 saat. Ücretli ve yevmiyeli çalışan çocukların üçte birine işyerinde yemek de verilmiyor.
Hareket meselesinde de şişmanlık gibi sınıfsal bir yan var, görmek isteyene! (CIY/NV)
Fotoğraf: Utku Mersinli
NOT: Eriş Bilaloğlu ve Eftal Yıldırım’ın dosya editörlüğünü yaptığı Toplum ve Hekim Dergisi’nin “Fiziksel Aktivite Spor ve Sağlık (2014/5)” başlıklı sayısında yer alan yazıların özetlerine TTB web sayfasından (Yayınlar/Toplum ve Hekim) ulaşılabilir ve sayıyı edinmek için iletişim kurulabilir.