Yirmi gündür direnişte olan Serapool işçilerini ziyaret etmek üzere Pendik Kaynarca yakınlarındaki fabrikaya doğru çeşitli platformlardan kadınlar olarak yola çıkıyoruz. Güneşin altında kurulmuş direniş çadırı uzaktan görünüyor. 140’ın üzerinde kadın işçi fabrikanın önünde direnmekte.
Sabah fabrika bahçesinden çıkarmak için polisin müdahale etmesi yüzünden oldukça yorgun gözüküyor kadınlar. Zira alışkın olmadıkları bir durum bu. Yirmi üç yıldır fabrikada çalışan kadın işçilerden birisi “Televizyonda gördüğümde kızardım insanlara, polise iyi davranmıyorlar diye. Hiç de haksız değillermiş” diye dile getiriyor düşüncelerini. Çocuklar çadırın ortasında, kimisi uyuyor, kimisi oynuyor. Biz de sohbet etmeye başlıyoruz kadın kadına.
Serapool yetmiş ülkeye seramik ihracatı yapan, porselen havuz kaplama maddeleri üretilen bir fabrika. Kesme, çapak temizleme gibi işler yapıldığı için toz (porselen tozu) solumak zorunda kalıyor işçiler. Maske kullanılmıyor ya da verilen maskeler kadın işçilere uygun olmadığından tahriş ediyor. Fabrikada kadın işçiler çoğunlukta. Bunun nedenini tahmin etmek hiç zor değil; “kadınlara söz geçirmek daha kolay, daha hızlılar” dile getiriliyor kadınlar tarafından bu durum.
İşçiler elli dereceye varan sıcaklıkta ve toz içinde, hızlı çalışmaya zorlanıyorlar. Öyle ki son dönemde patron tarafından bantların hiç durmadan çalışması için “on-off” tuşu iptal ediliyor. Üretim bölümüne maliyetli olduğu gerekçesiyle havalandırma yapılmıyor. Kullandıkları eldivenlerin işlevsiz olduğunu, sıcağı geçirip, ellerine zarara verdiklerini anlattılar kadınlar. En büyük şikâyetlerinden biri de ustaları tarafından maruz kaldıkları hakaretler. Ustaya karşılık verdiklerinde ceza alıyorlar. Başka önemli bir sıkıntı da ramazanda yemekhanenin kapalı olması. Bir ay boyunca öğle yemeği çıkmıyor; oruç tutmadıkları günlerde tuvalette gizlice yemek zorunda kalıyorlar.
Üretimde kullanılan asbest sağlıkları açısından en büyük tehlikelerden biri. Diğer bir tehlike ise, çalıştıkları süre içerisinde ağır kaldırmaktan ya da 200 kiloluk arabaları çekmekten hemen hemen bütün kadınlarda boyun ve bel fıtığı olması. Hamileyken ağır kaldırmaktan düşük yapanlar söz konusu. Makinelerin hızına dayanamayıp elini kaptıran kadınlardan biri elini gösterince dehşete kapıldık.
Bütün bu yaşananlardan sonra üç dört ay önce DİSK’e bağlı Cam-Keramik-İş’de örgütlenmeye başlar işçiler. İş hızlarının sürekli artması ancak eleman sayısının azalması yüzünden imza toplayıp patronla görüşme talepleri yönetim tarafından kabul edilmez ve sendikalaşma nedeniyle birçok işçinin işine son verilir. İşten çıkarmalar başlayınca 11 Haziran’dan itibaren direnişe geçerler.
Serapool’lu kadın işçiler oldukça kararlı görünüyorlar “Ya içeri sendikayla birlikte gireceğiz, ya da fabrika kapanacak.”diyorlar. “Direnişe çıkmayı önceden hiç düşünmezdik. Televizyonda görünce hep kızardım işçilere. Artık hak veriyorum. İşimiz ağır bir de sürekli hakaret işitiyoruz. Zulüm hakaret canımıza yetti. Daha önceki yıllarda da sendikalaşmaya çalıştık fakat sonuç vermedi. Öncü işçiler cezalandırıldı ya da işten çıkarıldı. Bu sefer canı yanan bütün işçiler birlik olup, dışarı çıktı. Artık daha güçlü daha sağlamız.” (İSİG Meclisinden arkadaşların görüşmesi)
"Çalışmak Sağlığa Zararlıdır" kitabının yazarı, Annie Thébaud-Mony iş ve sağlık ilişkisi üzerine sorusu ve önerisi çok anlamlıdır: “Ana mesele, bireylerin ya da toplumun yaşam, sağlık ve onur haklarına saygı duyulmasını sağlamak için toplumsal ve politik alanda baskı yaratılmasıdır; hem bugünün çalışanlarının hakları hem de bir azınlığın kısa zamanda zengin olması için düzenlenmiş finansal ve endüstriyel gelişmenin ağır tehdit altında bıraktığı gelecek kuşakların hakları için bu baskı gereklidir” (s.259–260). Bize düşen kadınlar olarak Serapool’lu kadın işçilerin yanında olduğumuzu göstermek, birlikte daha fazla ses çıkarmak. Bu direnişler vesilesiyle bir dayanışma ağı oluşturmak. Bilgilenmekten, bir arada olmaktan başka çaremiz yok gibi…(FS/NV)
Fotoğraflar: Sevgim Denizaltı