Değişmesi, hatta sorgulanması bile imkansız gibi görünen statükonun sekteye uğraması ve yıllar boyunca suçlu muamelesi gören siyasi bir muhalifin hapishaneden çıkıp ülkenin başına geçmesi tarihte sık sık rastlanan vakalardan değildir. Güney Afrikalıların lideri Nelson Mandela'nın serbest kalmasında ve Apartheid'ın sona ermesinde büyük payı olan Frederik Willem de Klerk gayet sancılı yaşanan süreçten sonra, önemli bir parçası olduğu sistemin yanlışlığını da itiraf etmeyi bildi. 1989 ile 1994 arasında Apartheid döneminin son devlet başkanı olarak görev alan ulusalcı F.W. de Klerk, derin devletin bazı icraatlarının bilgisi dışında vuku bulduğunu iddia etse de Güney Afrika Cumhuriyetinde yaşanan değişimdeki katkısı yüzünden saygıyı hak ediyor. Durban'dan sonra, Amsterdam'da düzenlenen uluslararası belgesel festivali IDFA'da da görücüye çıkan The Other Man: F.W. de Klerk and the End of Apartheid 6 Şubat'tan itibaren ABD'de gösterime girecek.
Diğer Adam
Muhafazakar ulusal partinin tüm özelliklerini bünyesinde taşıyormuş gibi bir görüntü arz eden milliyetçi de Klerk yönetime geldikten hemen sonra değişimle ilgili mesajlar vermeye başlamıştı aslında. Ülkede had safhaya ulaşmış ayrımcılık ve ırkçılık yüzünden hoşnutsuzluk tavan yapmış, bir yanda şiddet bir iç savaşa işaret ederken, diğer yanda çeşitli dünya ülkeleri Apartheid'a karşı tavırlarını açıkça koymuşlardı. Önce protesto yürüyüşlerine izin verildiği açıklandı, akabinde asker ve polisin sınırsız gücüne son verildi. Memleketini sürüklenmekte olduğu bir felaketten kurtardığına inanan de Klerk, Mandela'nın cezaevinden çıkmasını sağladı. Fakat Güney Afrika'da kargaşa ve bilumum cinayetler bitmiyordu.
Çözüm sürecine karşı olanların sabotajları birbirini takip etti, özelllikle siyahların partisi ANC'nin liderlerinden Chris Hani'nin öldürülmesi müzakerelerde F.W. de Klerk'e duyulan güvenin yerle bir olmasına sebep oldu.
Sağduyulu de Klerk toplumu sakinleştirebilmek için Mandela'nın televizyonda halka hiteben bir konuşma yapmasını sağladı. Bu ülke için bir ilkti fakat kötü muamele, insan kaçırma, işkence ve özellikle aktivistlere yönelik cinayetler devam etti. Ne de olsa de Klerk'in, o ana kadar yasaklı olan siyahların muhtelif parti ve bilhassa komünist oluşumlarının faaliyetlerini serbest bırakması devletin karanlık güçlerini rahatsız ediyordu. Mandela'nın kendisi de ona güvenini yitirdiğini, bir siyahın bir Afrikaner'e hitaben, örneği görülmememiş biçimde meydan okuyan konuşmasıyla ifade etmişti; fakat müzakereye devam edilmesi yönünde halkın yüzde 70 oranındaki destek oyu F.W. de Klerk'i yüreklendirdi ve yoluna emin adımlarla devam etti.
Belgeselin başarısı
Adaletsizliğe karşı olduğunu, insan hakları ve eşitlik için mücadele ettiğini ifade eden 1936 Johannesburg doğumlu de Klerk, çözüm sürecinin en zor döneminde Mandela ile birlikte Nobel Barış Ödülüne layık görüldü, Sovyetler Birliğinin ayrıksı lideri Gorbaçov'a benzetildi.
Tecrübeli yönetmen Nicolas Rossier 75 dakikalık belgeseli birçok arşiv görüntüsüyle zenginleştirmiş, de Klerk dışında ülkenin siyah liderlerinin yorumlarına da geniş yer vermiş. Dönemin ruhunu ayrıntılarıyla aktarmayı beceren Rossier, Aristide and the Endless Revolution ve American Radical: The Trials of Norman Finkelstein adlı belgesellerle çeşitli ödüllere layık görülmüştü.
Mümkün olduğunca objektif duruşunu korumaya çalışan Rossier, F.W. de Klerk hakkındaki yapımla dünya gündeminde uzun süre yer tutan zalim Apartheid'ı tekrar hatırlamamıza vesile oldu. Aldığı birçok ödülü teşhir etmekten hoşlanmadığını belirten mütevazı liderin ismi Mandela'nın cenazesinde anons edildiğinde halkın hararetli tepkisi de manidar - toplumda halen sürmekte olan ve çeşitli biçimlerde zuhur eden memnuniyetsizlik ise bitecek gibi değil.
Güney Afrikalı alternatif müzik grubu Die Antwoord'un zorlayıcı ve agresif klipleri karmaşık durumun birebir yansıması gibi duruyor:
Her halukarda, kısa bir süre önce yayımlanan, Ugly Boy adlı şarkılarına çektikleri klipte Marilyn Manson, Ditta Von Teese, Red Hot Chili Peppers'ın basçısı Flea, ATL Twins, Cara Delevingne ve Jack Black ayarında kişiliklerle çalışmış olmaları ve klibin gördüğü ilgi, fazlasıyla eleştirilse de grubun dünya çapında sansasyonel olmaya devam ettiğinin kanıtı.
Konumuza dönersek, çözüm sürecinin istikrarını bozmaya yönelik, malum devlet odaklarının cinayete varan icraatlarından devlet başkanının haberdar olmadığı tezi pek ikna edici olmasa da F.W. de Klerk zamanında geri çekilip tarihteki saygın yerini almayı bildi. Uzun süre elinde tuttuğu, Afrika'nın son beyaz lideri ünvanını geçen Ekim ayında Zambiyalı Guy Scott'a kaptırmış olsa da, hakkındaki belgesel izlenmeyi kesinlikle hak ediyor, meraklılarına bildirilir...(MT/NV)