işkence, gözaltında ölüm, gözaltına alıp kaybetme, faili meçhul cinayetler bu ülkenin hâlâ gündeminde. bunları yapanlar gerçek kişiler; büyük bir bölümü maaşlarını halkın ödediği vergilerden alan “resmi” görevliler. görevde oldukları süre içinde kendilerinden istenenleri ya da beklenenleri, kendi “kişisel özelliklerini” de katarak gerçekleştiriyorlar bu eylemleri.
eğer varsa yerine getirdikleri “görev”lerle ilgili raporlarda yaptıklarının hepsi kayıtlı. belki bazıları zaman zaman çok yakın hissettikleriyle yaptıkları “dost sohbetleri”nde de bunlardan söz ediyor bile olabilirler.
kanıtları da, kayıtları da, belki bazıları için tanıkları ve tanıklıkları da var oysa. belki çok azında onları rahatsız eden “vicdan”ları bunları dile getirmeye ve rahatlatmaya yöneltiyor onları.
bunların bir bölümü ise çeşitli davaların duruşmalarında açıkça dile getiriliyor, dosyaların içinde yer alıyor. sayıları çok olmasa da bazıları, “medyada görünür olmanın iğvasına uyup” bunları çeşitli biçimlerde ve nedenlerle dile getiriyorlar. bazıları da yine çok büyük olasılıkla içinde oldukları “ruhsal sağlıksızlıkları” nedeniyle, kimi hekimlere başvurarak onlardan yardım bile istiyor olabilirler. azımsanmayacak bir bölümünün gece yataklarında rahat uyuyamadıklarını söylemek de, çok büyük bir iddia olmasa gerek. ama bunların hiç birini bizler bilmiyoruz.
12 eylül’ün marifetleri(?..)
sadece 12 eylül döneminde olanlara dair, çeşitli insan hakları örgütleri tarafından ifade edilen verilere bakarsak, bu dönemde hemen hepsine işkence yapıldığı açıkça bilinen ve kabul edilen 650 bin kişi gözaltına alındığı; 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldüğü; bunların 171’inin ise “işkenceden öldüğü” belgelenmiş durumda.
cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi; 16 kişi “kaçarken” vuruldu; 95 kişi “çatışmada” öldü; 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi; 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi; 3 gazeteci silahla öldürüldü bu dönemde.
bu dönem dışındakileri de göz önüne alırsak türkiye’deki faili meçhuller ve kayıp olaylarının sayısı hakkında net bir bilgi olmamakla birlikte meclis insan hakları komisyonu’nun çalışmaları sırasında 17 bin 500 sayısı telaffuz edildiğini görüyoruz. bazılarınca abartılı bulunan bu sayının içinde “adi cinayetler”in olduğu da söyleniyor.
insan hakları derneği’nin diyarbakır şubesi’ne yapılan siyasi temelli kayıp başvurusu bin 251. aydınlanmayı bekleyen faili meçhul sayısı ise 3 bin 375. diyarbakır cumhuriyet başsavcılığı’nda, yalnızca diyarbakır’da yaşanan kayıp ve faili meçhullere dair 9 bin dosya var. siyasi nedenle faili meçhul ve kayıplarla ilgili dosya sayısı ise yaklaşık 2 bin 500. bunların araştırılmaları sırasında güneydoğu’da 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin son üç yılda yapılan kazılarda 941 kemik bulundu. bunlar kayda geçmiş veriler.
ilk itiraf
bunların kimler tarafından yapıldığına dair bilgileri araştırdığımızda da çeşitli dönemlerde yaptıklarını itiraf eden çeşitli kişilerin olduğunu da biliyoruz. sayıları belki de iki elin parmaklarının toplam sayısının geçmediği bu itirafçıların ilki, 6 şubat 1986’da yayınlanan “nokta” dergisinde yapılan işkenceleri itiraf eden polis memuru “sedat caner”.
o dergiyi de içinde yazanları da anımsıyorum. o zaman böyle bir şeyin yapılıyor olması “inanılmaz” gelmişti, pek çok insana. o dönemin devleti, böyle düşünenleri yanıltmadı. bu polisle yapılan söyleşinin yayınlandığı iki nokta dergisi, aynı günlerde mahkeme kararıyla toplattı. aslında sadece bu engelleme girişimi bile söz konusu dönemde yapılanların gerçekliğini kanıtlamaya yeter.
peki ya gerisi nerede?
sonradan da anlatanlar, insana “hepsi bu kadar mı?” dedirtecek başka itirafçılar da oldu. adı sıkça zikredilen, ya da medyaya konuşan, ya da kamuoyunca bilinen kişiler arasında abdülkadir aygan, ibrahim babat, musa anter'in katil zanlısı eski itirafçı-korucu hamit yıldırım, “susurluk” davası hükümlüsü eski özel harekat polisi ayhan çarkın var. kimisi içten, kimisi de dikkate bile alınmayan açıklamalar. süren davalardaki “itirafçılar” da var, ama onların çoğu “gizli”.
saydığım olayların hepsinin bu birkaç kişiye mal edilemeyeceği açık. demek ki tüm bu olayları gerçekleştiren ve henüz adları ve eylemleri bilinmeyen, belki de geçen süre nedeniyle, kimisi artık yaşamda olmayan, yaşamda olsa bile bilinmeyen. onların kimisi bugün “emekli” olmuştur, belki de namazında niyazında yaşamını namuslu, dürüst ve iyi bir şekilde sürdüren yüzlerce, belki binlerce “görevli” ya da yaptıklarından yola çıkarak söylersek “işkenceci ve katil” var bu ülkede!
bu işlere ve eylemlere karar veren noktasında olanların bizzat söylediklerinden yola çıkarak,
bunların çoğunun sağcı ya da milliyetçi, yurtsever insanlar oldukları söylenebilir.
onların çoğunun bu yüzden kendilerinin bir “suç işledikleri” yolunda bir kanaatlerinin de olmadığı, vatan hainlerine, ülkeye komünizmi getirmek isteyenlere, bölücülere ya da tüm bunların destekçilerine yönelik bu eylemlerin tam da bir “görev” olduğunu söyledikleri de açık. ülkenin büyük bir bölümünde, insanların çoğunun da bu eylemlere “hoşgörü” ile baktıkları başka bir gerçek.
peki bu hep böyle mi kalacak?
birkaç gün önce bbc-türkçe sitesinde “arjantin’de ‘gökten yağan cesetler’in öyküsü” başlıklı bir haber vardı.
kimi tanıklar arjantin’deki askeri cunta zamanında, ‘kirli savaş dönemi’ olarak söz edilen 1976-1983 yılları arasında kaybedilen 20-30 bin kişinin öldürüldükten sonra uçaktan atıldığı bir bölgedeki tanıklıklardan ve elde edilen bilgilerden söz ediliyordu. bu tür cinayetlerin hiçbir zaman sonsuza kadar gizli kalamayacağı görülüyor.
sonsuza kadar gizli kalamadığını gösteren örneklerden birisinden daha söz edeceği sizlere:
!f istanbul bağımsız film festivali-2013 sırasında izlenen hatta bir de ödül alan “the act of killing” (öldürme eylemi) adlı belgesel film bu örneklerden birisi.
izlenip sonuna gelindiğinde, izleyenlerin çoğunun bunun bir “kurmaca olduğu”na inanmak istemeleri de filmi belki de en iyi ifade edecek nitelemelerden birisi.
filmin yönetmeni joshua oppenheimer teksas doğumlu amerikalı yönetmen.
filmi çeken ekibin içindeki insanların çoğunun adı, filmin künyesinde “anonim” olarak adlandırılmış. başka bir deyişle kimliklerini açıklamak istemeyen insanlar. çünkü onlar için muhtemelen filmin içinde anlatılan olayların başlarına gelme olasılığı halen çok yüksek. belki de birileri için halen “süren bir eylem” anlatılıyor filmde.
diğerlerinden farkı yok !
film endonezya’da yaşanan bir dize katliam olayının ayrıntılarını yaklaşık “altmış yıl” sonra bizzat gerçekleştirenlerin ağzından anlatıyor.
bu ülke, içinde bir çok farklı etnik grubun yaşaması bakımından türkiye’ye benziyor. aslında başka açılardan da bir benzerlik çok: örneğin 1965 yılında gerçekleştirilen bir askeri darbe, ülkeye damga vurmuş. türkiye’de 12 eylül 1980 ve sonrasında yaşananlara benzer olaylar yaşanmış endonezya’da da.
en korkunç olaylardan birisini bu dönemde resmi olarak “endonezya komünist partisi”ne kayıtlı kişilerle (bunların çoğu aynı zaman da çin kökenli insanlar), onların yakınları, solcular, akademisyenler, sendikalı işçiler, aydınlar, çeşitli azınlıklar gibi pek çok kesimden gelen 1,5 milyonu aşkın insana yönelik, aslında “soykırım” bile denebilecek bir yaygın katliamın gerçekleştirilmiş olması.
bu “antikomünist katliam”lar resmi görevliler tarafından değil, onların eğitip desteklediği “paramiliter bir yapının içinde yer alan tetikçiler” tarafından gerçekleştirilmiş.
film bu olayın “önde geldikleri ve öncü oldukları için ismi bilinir katillerinin bizzat anlatımlarından, hatta bu süreç içinde yaşanan bir köye yönelik katliamın yeniden canlandırılmasından oluşuyor.
filmin trüklerinden bir tanesi de bu kişilerin kendilerini, bu tür eylemleri gerçekleştiren sıradan ve popüler amerikan film kahramanları ve onları oynayan aktörlerle özdeşleşmiş olmaları.
“öldürme eylemi” filmi
gerçekten de inanılmaz bir film. hem sinemasal özellikleri ve kurgusu açısından, hem de anlatılanların sahiliğini, olaylar olduğu sırada çekilmişçesine gerçekçi anlattığı için.
yönetmen oppenheimer bu filme niyetlendiği sırada, aslında, öldürülenlerden geride kalan yakınlarını anlatmayı planlamış. ama uygulama safhasında iki temel güçlükle karşılaşmış. ilki eylemlerin niteliği gereği geride çok az kişinin kalmış olması. diğer neden ise bundan daha çarpıcı: bulduğu insanların hâlâ korku içinde olmaları ve o olayları yaşayanların güç ve etkinliklerini o toplum içinde halen sürdürüyor olmaları.
bu nedenle endonezya’da halen “kahraman” olarak nitelenen ve devletin resmi kişi ve kurumları tarafından da desteklenen, benzer bir paramiliter yapı içinde etkin olan “tetikçiler”e ulaşmış. onlardan birisi, belki de tıpkı olaylar gibi filmin de gerçek kahramanı ve bu açık itirafın baş kişisi, aslında yaşadığı “vicdan azabıyla”, bir tür “övünç” duygusunu birlikte yaşayan ve ruhu huzur bulmamış bir insan olan “anwar congo”. yönetmen onunla bir çok katil ve tetikçiyle görüştükten sonra buluşmuş. film bir yandan da bu kişisel durumu sorguluyor. hem de bunu “film içindeki bir film”le.
filmin hikayesi, yönetmenin filme dair anlattıkları, katıldığı festivaller, hatta filmi izleme olanaklarıyla bağlantı için filmle ilgili yapılmış siteden ulaşmak olası.
bunlardan daha fazlasını anlatmayayım. çünkü söz konusu filmi bu kez istanbul modern müzesi ve documentarist’in ortak çabasıyla düzenlenen “güç belgeselde!” başlıklı program sırasında 11 nisan perşembe ve 13 nisan cumartesi 14.00’de izlemek hala mümkün.
ama filmden söz etmemin asıl nedeni bu ülkede halen gerçekleşmesi umulan barışın gerçekten gelmesi için bu tür yüzleşmelerin yaşanmasının gerekliliği ve yapanların bunların yanın kar kalmayacağı düşüncesinin tüm toplumda, özellikle de mağdurlarla, onların yakınları arasında, yok edilemez bir düşünce olarak yerleşmesi.
bugün “418. kez” galatasaray meydanına toplanacak olan kayıp yakınları, cumartesi annelerinin bu buluşmaları sürdürmelerinin nedeni de bu.
hiçbir katliam gizli, yapanları da cezasız kalmamalı. toplumsal barış ancak öyle gelebilir. (ms/çt)
künye:
öldürme eylemi (the act of killing), 2012
danimarka, norveç, ingiltere, dvd, renkli, 158’
yönetmenler: joshua oppenheimer, christine cynn, anonim
dil: endonezce, ingilizce
internet sitesi: http://theactofkilling.com/
fimle ilgili bilgi ve değerlendirme için:
the act of killing: hem tetikçiler hem de kurban