Bu yazı et yemenin vicdani ve ahlaki boyutları, endüstriyel et üretiminin iklim değişikliği ile çevre kirlenmesi üzerindeki etkileri ve yol açtığı sosyal tahribat gibi meseleleri hiç dikkate almadan, “sucukta at-eşek eti çıkması” gibi bir örnek olay üzerinden kamu kurumlarının yürüttüğü gıda denetimi çalışmalarının zaaflarına ve bu çalışmaların medyada ele alınış biçiminin içerdiği sorunlara dikkat çekmek amacıyla yazılmıştır. Vejeteryan beslenme tarzını benimseyen ve hayvan refahını dert edinen kişilerin duygularını incitecek ifadelerden ötürü peşinen af diliyorum.
Firma teşhiri ile gıda güvenliği sağlanabiliyor mu? |
Hayır, sağlanamıyor. Basit bir değerlendirme ile bunu göstermek mümkün. Bakanlık tarafından 2011-2015 yılları arasında açıklanan teşhir listeleri yan yana konularak incelendiğinde bazı firmaların adlarına farklı yıllara ait listelerde hep rastlanıyor. Örneğin, son listede yer alan firmaların önceki yıllara ait listelerde de adının olup olmadığı araştırıldığında, en az 20 firmanın daha önce açıklanan teşhir listelerinin bazılarında da yer aldığı saptanabilir. Yani bazı firmalar yasal mevzuata göre suç olan fiili sürekli işliyor. Cezasını öderim uygunsuz üretimimi yapmaya devam ederim gibi bir anlayış var sanki. Uygunsuz üretim yapmaya devam eden bu firmalara karşı şimdiye kadar ne yapıldığı veya bundan sonra ne yapılacağı da merak konusu elbette. |
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı uygunsuz üretim yaptığını tespit ettiği firmaları son birkaç yıldır kamuoyuna açıklıyor.
Geçen hafta bu uygulamaya bir yenisi eklendi ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, taklit veya tağşiş (daha fazla para kazanmak için gıda maddesinin içeriğini bozmak ya da değiştirmek) yaptığını tespit ettiği 136 firmayı teşhir etti. Bu işletmeler ve ürünlerine ait bilgiler Bakanlığın internet sitesinde açıklandı. Bakanlığın teşhir ettiği firma ve restoranlar arasında, dana eti diye at ve eşek eti satanlar da bulunuyordu ve konu medyada bütünüyle bu yönüyle ele alındı zaten.
Hangi et yenir?
Konuyu sadece medyada yer alış biçimi ile sınırlayarak, basitçe şu soruyu gündeme getireceğim: Bir et ürününde at veya eşek eti bulunması gerçek bir sorun mudur? Eğer ülkedeki yasal mevzuat bunu bir uygunsuzluk olarak tanımlıyorsa, evet, bu bir sorundur. Yani üretilen et ürünlerinde mevzuatın izin vermediği hayvanlara ait etler kullanılamaz.
Peki, bu gerçek bir gıda güvenliği sorunu mudur? Hayır, değildir. Bir et ürününde at veya eşek eti çıkması bir hayvan hastalığı durumu ya da hijyenik şartlardan kaynaklanan bir problem söz konusu olmadıkça sağlık açısından önemli sorunlar doğurmaz.
İnsanlar yaşadıkları coğrafi bölgeye bağlı olarak yenilebilir olan her şeyi yer. Açlık durumunu bir istisna olarak kabul edersek, hangi hayvanın yenilebileceği, hangisinin yenmeyeceği coğrafi, ekolojik, kültürel pek çok olguya bağlı. Kazakistan ya da Moğolistan’da yaşıyor olsaydık yenebilir en makbul et at eti olacaktı.
Ancak tartışmak istediğim konu bu değil. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada ele alınması gereken çok daha önemli konular var.
Araştırılması gereken gerçek sorunlar
Bakış açımızı hangi et yenir noktasından, sağlık açısından sorun yaratan, mutlaka kontrol edilmesi gereken ve sonuçları da kamuya duyurulması gereken parametrelere kaydırdığımızda durum değişir.
Örneğin, et ve et ürünlerinde kullanılan hormon esaslı maddelerin, antibiyotiklerin, bazı pestisitlerin, arsenik gibi ağır metallerin kalıntısına bakmak; nitrit ve nitrat gibi katkı maddelerinin miktarını tespit etmek veya nitrozaminlerin bulunup bulunmadığını araştırmak halk sağlığı açısından çok daha önemli.
Bir et ürününde halk sağlığı açısından kontrol edilmesi gereken çok fazla parametre var ve bunların kalıntısına bakılmadığı sürece de yapılan iş epeyce eksik kalır.
Tek bir örnek vererek konunun taşıdığı öneme ışık tutmaya çalışacağım.
Tek bir yönetmelik üzerinden konuya bakalım
Medyanın konuyu ele alış biçimi |
Medya organlarının konuya “sucukta at ve eşek eti çıktı” noktasından değil de bir kısmının kullanımı ‘yasal’ ve bir kısmı da çevreden bulaşan toksik kimyasalların gıdalardaki kalıntılarının kontrol edilip edilmediği noktasından yaklaşması halk sağlığı açısından daha doğru bir yaklaşım. Bu tip haberlerin sunumunda etkenlerle, nedenleri birbirinden ayırt etmek de son derece önemli. Herhangi bir gıda ürününde istenmeyen bir unsurun veya zehirli bir kimyasal maddenin çıkması herhangi bir sağlık bozukluğunun nedeni değil etmenidir. Örneğin gıda ürünlerinde arsenik gibi zehirli bir kimyasalın kalıntısının çıkması durumunda, arsenik kanser hastalığının nedeni olarak değil; kanser hastalığına yol açan etmenlerden biri olarak anlaşılmalıdır. Gerçek nedenleri ekolojik kirlenmeye yol açan siyasal sistemler, müştereklerin gasp edilmesi, kendine yeterlik temelinde işleyen bir tarımsal üretim biçiminin devlet eliyle aşındırılması, kamunun üretim sürecinden tasfiyesi, siyasal sistemin bozulması vb gibi durumlar oluşturur. Konuyu etkenler üzerinde tartışmak gerçek nedenlerin üzerini örterek; bizi yakındığımız ya da eleştirdiğimiz şeyin bir parçası kılacaktır. |
4 Mayıs 2012 tarih ve 28282 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalarda Bulunabilecek Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği” hayvansal gıdalarda kalıntısı bulunabilecek örneğin antibiyotikler gibi farmakolojik esaslı kimyasal maddelerin neler olduğunu belirtir.
Gıda güvenliği adına yapılan denetimlerde, “38 sayfalık” bu yönetmelikte yer alan ve insan sağlığını tehdit eden kimyasal maddelerin gıdalardaki kalıntısına bakılması yapılması gereken işlerden biridir örneğin.
Bu yönetmeliğin kontrol veya denetim işinin küçük bir kısmını oluşturduğunu da unutmayalım.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı et ve et ürünlerinde sağlık açısından risk oluşturan kimyasal maddelerin kalıntısını tespit etmeye yönelik olarak neler yaptığını açıklamalı.
Yani halk sağlığı açısından gerçek birer risk etkeni olan ve bazılarına yukarıda değindiğimiz kimyasal maddelerin etlerde bulunup bulunmadığını tespit etmeye yönelik olarak hangi çalışmaları yaptığını; hangi ürünlerde, hangi kimyasal maddelerin kalıntısına bakıldığını, elde ettiği sonuçların neler olduğunu detaylarıyla açıklamalıdır.
Bu yapılmadığı sürece son yıllarda yapılan firma teşhiri çalışmalarının kamuoyunun gözünü boyamaktan başka bir anlamı yoktur.
Bu otoriter siyasal sistemde kamudan ya da kamuoyundan halen söz edilebilirse elbet. (BŞ/HK)