Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Talimciler ile Türkiye Milli Futbol Takımı'nı, Volkan Demirel'in stattan ayrılmasını, Passo Lig'i, Fatih Terim'in teknik direktörlüğünü, yaşanan sportif başarısızlığı ve devşirme futbolcu önerisini konuştuk.
Talimciler Türkiye'de oynanan futbolun kalitesinin gittikçe düştüğünü söylüyor: "3 Temmuz 2011'deki Futbolda Şike Operasyonu sürecinden itibaren futbol kalitesi gerçekten çok düştü. E bu da milli takıma yansıyor." Milliyetçi yaklaşımları ise "Milli dava söyleminin arkasına sığınarak ayrımcılık yapılmasını doğru bulmuyorum" sözleriyle yorumluyor.
Kazakistan maçında Türkiye Milli Takım Kaleci Volkan Demirel, kendisine yapılan hakaretler nedeni ile stattan ayrıldı. Anlatılanları okuduğumuz zaman Fatih Terim'in de kendisine gitmesi için izin verdiğini anlıyoruz. Volkan Demirel'in gitmek istemesi, Fatih Terim'in de buna izin vermesi sizce ne kadar doğru?
Ahmet Talimciler kimdir? |
1994 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Talimciler, ‘Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi’(1998) başlıklı teziyle yüksek lisansını, ‘Türkiye’de Futbol ve İdeoloji İlişkisi’(2005) adını taşıyan çalışmasıyla da doktorasını tamamladı. Ulusal toplantılarda: Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi, Türk Futbol Medyası, Derin Oyun Futbol, Sosyolojik Açıdan Futbol Fanatizmi, Sosyolojik Futbol Fanatizmi ve Çözüm Önerileri, Futbol Medyası ve Söylemi başlıklarında bildirileri yanında çok sayıda dergide de makaleleri yayınlandı. Ahmet Talimciler’in ‘Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi’ başlıklı çalışması 2014 yılında genişletilmiş ikinci baskısı; “Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu” başlığını taşıyan diğer çalışması ise 2010 yılında kitap olarak yayınlandı. |
Türkiye’deki Fenerbahçe ve Galatasaray rekabeti Türkiye Milli Takımı’nın da rengini değiştirmeye başladı. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanan mili maçlarda Galatasaraylı futbolculara, Türk Telekom Arena’da oynanan maçlarda Fenerbahçeli futbolculara karşı küfürlere varan çok sert bir tepki var. Hoş olmayan bir mesele ile karşı karşıyayız. Olay özelinde gidersek; Türkiye’de Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel’e sadece bir grup taraftarları değil, neredeyse bütün taraftarlar tepki gösteriyorlar. Bu iki isim rakip taraftarı tahrik etmekten tutun, zaman zaman söylemler ile bu işin içine giriyorlar. Saha içindeki agresif hareketleri ile de her zaman göz önünde oluyorlar. Futbolcu agresif olur ve zaman zaman rakip futbolcular ile kavga da ederler. Ama bu iki isim öyle değil. Bir futbolcu bütün olayların içinde yer alıyorsa burada bir problem vardır. Bu iki futbolcu başka.
Bu meseleyi kavramamız için milli dava meselesinden de sıyrılmamız lazım. Milli dava diyerek milyonlarca lira prim alacaksınız ondan sonra oynamayacağınızı söyleyeceksiniz. Böyle bir şey yok. Volkan UEFA’nın esami listesinde yer aldığı için ondan doping örneği isteyebilirlerdi. Eğer orada da Volkan olmasaydı Türkiye çok ciddi bir ceza ile karşı karşıya kalabilirdi. Ondan dolayı Volkan Demirel geri döndü.
Ceza konusu ise ayrı bir sıkıntılı. Ceza versen Fenerbahçeli taraftarlar tepki gösterir, ceza vermesen Galatasaray taraftarları tepki gösterir. Türkiye'deki adalet kavramı da sıkıntılı olduğu için ceza verilemiyor. Herkese eşit olan bir yapıya ihtiyacımız var ama TFF'nin durumu ortada. Adalete ihtiyacımız var ama Tahkim Kurulu'nun durumu ortada. Gene bir orta yol bulunacak ama bize çok zarar verecek. Orta yolculuk eyyamcılığı, eyyamcılık da şiddeti besler. Hiç bir oyuncu milli takımın üstünde değilse Volkan'ı milli takıma bir daha almayacaksın. Tüm yaşananlardan aynı zamanda milli takım teknik direktörünün de sorumlu olduğu gerçeğini de unutmamalıyız.
Taraftarın Volkan Demirel'e yapılan hareketlerini nasıl anlamak lazım? Kendisine çok ciddi küfürler edildiği, futbol oynanacak bir ortamın olmadığını söyledi. Taraftarları da uyarıyor hatta yapmayın diye.
Taraftar kesinlikle haksız. Hiç bir kimsenin başkasına küfür etme gibi bir lüksü olamaz. Bunun karşısında ise bir futbolcunun da bana küfür ediliyor diyerek stadı terk etme hakkı olamaz. Bak gene Passo Lig meselesine geldik. Türkiye Futbol Federasyonu bu küfür ve şiddet meselesini Passo Lig ile çözeceğini söyledi. O zaman ben sormak istiyorum: Neden Passo Lig uygulamasını milli maçlarda yapmıyorsun? Milli maçlarda da küfür edildiği biliniyor. Kazakistan maçına 17 bin seyirci gelmiş. Volkan’a küfür edilenlerin hepsini orada tespit edersin ve ne ceza gerekiyorsa verirsin. Burada Türkiye Futbol Federasyonu çifte standart uyguluyor. Niye milli maçlarda Passo Lig geçerli değil? Eğer geçerli olursa milli maçlara gelen çok az insanın da gelmeyeceğini çok iyi biliyor federasyon. Ondan yapamıyorlar. Federasyon, Passo Lig ve kulüplerin kendi aralarında oynadığı riyakar bir oyun var. Bu riyakarlık üzerinden de saçma sapan işler yürüyor. Tüm bu yaşadıklarımız aslında ülkemizde düzeyin ne kadar yerlerde sürünmekte olduğunun ve bunların yansımalarının ne kadar sıkıntı verici olduğunu göstermesi açısından da dikkat çekicidir. Son dönemki futbolu, milli takımı değil belirli bazı kişileri ve bu kişiler üzerinden yaşanan kavgaları, küfürleri ve tartışmaları konuşmaktan başka bir şey yapamıyoruz.
Gazeteciler de bu olaydan nasiplerini dayak yiyerek aldılar.
Beyaz TV’yi seyrettim olay gecesi. Herhalde kendi arkadaşları dayak yediği için “Bunu yapanlar mutlaka cezalandırılmalı.” dediler. Eskiden bu olayları yapan bir avuç kendini bilmezdir derlerdi. Bu da nasıl oldu bilmiyorum. 2005’te meşhur Türkiye – İsviçre maçında milli takımın başında da Fatih Terim vardı. O dönemde çok çirkin şeyler yaşandı. Medya buradaki çıkan olayları hiç bir şekilde Türkiye’nin suçu olmadığı şekilde naklettirdi insanlara. Sanki bir şey yapmadık, “Pislik İsviçreliler bizi tahrik etti” dedi basın.
Türkiye Milli Futbol Takımı oyuncularının İsviçreli futbolculara tekme attığı görüntüleri ortaya çıkınca da bunu saklayamadılar. FIFA çok büyük bir ceza verdi. Gazetelerimiz de “Adam mı öldürdük?” diye başlıklar atmıştı. Türkiye’deki stadyumlarda akreditasyon kartı uygulaması vardır. Kimin nereye ve nereden gireceği bellidir. Türkiye’de tuhaf bir durum var. Antrenörler kart takmıyor, olmaması gereken insanlar oradalar. Oranın güvenliği konusunda da tuhaflaşıyor. Fenerbahçe Spor Kulübü İdari Menajeri Hasan Çetinkaya ve Emre Belözoğlu’nun boyunlarında herhangi bir akreditasyon kartının olmadığı gözüküyor. Yine de bu kişiler ellerini kollarını sallayarak içeri giremezler bu bir, bir de maç bitmeden geldiklerini ve içeri girdiklerini biliyoruz. Ayrıca yanlarında Kadıköy’den getirdikleri korumalar var ve o kişiler gazetecileri dövüyorlar. Gençlik ve Spor Bakanlığı müfettişlerinin soruşturmalarını da geçin. Oradan hiç bir şey çıkmaz. Bu korumalar 6222 sayılı kanun çerçevesinden 1 yıl statlardan men edildiler. Bu işin üstü kapanır.
Türkiye Milli Takımı'nın Brezilya ile oynadığı hazırlık karşılaşması her yönü ile olay oldu. Brezilya'ya maç için yüksek miktarların ödenmesinden tutun, taraftarın Türkiye Milli Takım Futbolcularını yuhalamasına kadar. Taraftar sizce neden yuhaladı? Bu duruma nerelerden gelindi?
Türkiye'de futbol bir balondur. Bütün yapı Digiturk'ün naklen yayın gelirlerinin üstüne kurulu. Durum bu kadar kötü olunca, kendi kuyruğumuzu dik tutmak için kendimize yalanlar söylüyoruz. Türkiye Milli Futbol Takımı kalitesinin de son derece kötü olduğunu görebilirsiniz. 4-5 maçta 25 futbolcu oynatılıyor ama olmuyor. Çok ciddi miktarlar harcanıyor milli takım için. İnsanlar bu paraların karşılığını görmek istiyorlar ama bu mümkün değil. Fatih Terim göreve geldiği zaman gönüllerin milli takımını yaratacağını söylemişti. Gönüllerin milli takımını bırak, insanların artık izlemekten soğuduğu bir milli takım yaratıldı. Oyuncu seçimleri açısından da oyunu içeriden yöneten değil, dışarıdan bu yapıyı yorumlayan bir insan pozisyonuna döndü Terim. "Yenile yenile yenmeyi öğreneceğiz." diyorlar. Biz bu dönemlerden çok önce geçtik. 80'li yıllarda kaç gol yiyeceğimizi konuşurduk. Yeni Türkiye tartışmalarına da atıf yaparak şunu söylemek isterim: Yeni Türkiye'de 80'li yılların milli takımını görüyoruz. Öyle bir benzetme yapılabilir. İnsanlar Brezilya maçına seyir zevki yüksek bir maç görmek için gittiler. 3 Temmuz 2011'deki Futbolda Şike Operasyonu sürecinden itibaren futbol kalitesi gerçekten çok düştü. E bu da milli takıma yansıyor.
Sergen Yalçın, eskiden insanların orada oynamak için canla başla çalıştığını ancak bugün oynayacak adam bulmakta zorlanıldığını söyledi. Sizce milli futbolcular kendi kulüplerini artık daha mı çok önemsemeye başladılar?
Artık milli takım üzerinden değil, kulüp üzerinden kazandığınız paralar ile gündeme gelmeye başlıyorsunuz. Milli ruh için, terinin son damlasına kadar oynamak meselesi, futbolun gerçekten oyun olduğu, futbola farklı anlamların yüklendiği zamanlarda geçerliydi. Bugün milli formayı giymemeyi yeniden konuşmamız ve tarif etmemiz gerekir. Bunu konuşmaya başladığınız zaman direk vatan haini olarak damgalanırsınız. Ama bu mesele dile geldiğinde hemen milli formadan kaçtığınız ima edilir. Futbolcular mili formayı giyemeyeceğini anladığı zaman zaten bırakır. Sonuçta aşağıdan gelen insanlara da yer açmak gerekir. Milli takımda forma giyme ısrarı aslında futbolculara da çok zarar vermeye başladı. Bizim zaten milli takım seyircimiz yok, milli takımın futbol oynayacağı bir kent yok. Türkiye'de futbol Fenerbahçe - Galatasaray derbisi olarak anlaşılıyor artık. Futbol bu anlayış üzerinden yükseldiği için milli maçın bir önemi kalmıyor, hatta bu rekabetin çok daha gerisine düşüyor. Fenerbahçe - Galatasaray rekabeti sadece milli takım branşlarının değil bütün spor branşlarının önüne geçti.
Gökhan Töre'nin, Hakan Çalhanoğlu'na ve Ömer Toprak'a silah çektiği ortaya çıkmıştı. Terim de "Gökhan Töre'ye 7 maç ceza verdim ve oynatmadım. Sizin çocuğunuz Gökhan Töre gibi olsaydı, onu öldürmeli miydik" demişti. Ne yapmalıydı Terim?
Fatih Terim'in daha önce tartışmasız olan karizması artık tartışılmaya başlandı. Eskiden Fatih Terim telefona sarılır ve hakkında yorumda bulunan yorumculara haddini bildirirdi. Gökhan Töre olayı sonrasında ise çok ciddi tepki gördü Terim. Türkiye'de futbolcuların kalitesi ve yapısına baktığımız zaman da burada problem olduğunu görüyor ama bunu hiç konuşmuyoruz. Türkiye'deki bir milli futbolcu, milli takım arkadaşına silah çekecek aşamaya geldi. Biz çocuklarımızı altyapıdan yetiştiriyoruz. Ama bu çocukları biz sadece futbol üzerine yetiştiriyoruz.
Gökhan Töre, Bayer Leverkusen'in alt yapısından yetişti ama.
Olabilir ama beslendiği kültür belli. O beslendiği yapıda da bir değişim yok ki. Aileniz ve çevreniz üzerinden birtakım değerleri içselleştiriyorsunuz. Silaha karşı da bir sempati var. Milli takım futbolcusunun silah taşıması da abes. Trabzonsporlu Aykut'un da böyle olayları vardı. Bunları konuşmak bile çok abes. Bir milli takım oyuncusunun ağzına silah dayanması kabul edilemez bir şey. Hiç bir şey ile açıklanamaz. Böyle bir olayı "Napalım öldürmeli miydik?" diyerek de geçiştiremezsin. Bunun cevabı bu olamaz. Bu milli takımda olan ilk vukuat değil. Hatırlarsanız Volkan Demirel, bir gazeteciye "Seni evinden aldırmayan Volkan değildir." demişti. Orada da ceza verilmedi. Biz bu olayları tuhaf bir şekilde tekrar tekrar yaşamaya başladık. Gökhan Töre’ye ceza verilmesi sorunu ortadan kaldırmayacaktır çünkü asıl problem bundan sonra olayın içerisinde adı anılan diğer iki futbolcumuzun milli formayı giyip giyemeyecekleri meselesinde düğümlenmektedir. Bir daha milli takıma almamak gibi bir ceza söz konusu olmamalıdır ancak verilen cezanın ne olduğu ve neden verildiği meselesi de ‘Kol kırılır yen içinde kalır mantığı’ ile geçiştirilmemelidir ki, bu süreçte maalesef bu durum yaşanmıştır.
Türkiye Futbol Federasyonu ve Milli takım içinde idari bir zaaf olduğunu düşünüyor musunuz?
Yıldırım Demirören'in oraya başkan olarak getirilmesi ile alakalı da sorunlar oldu. Demirören'in Federasyon başkanlığı da çok benimsenmedi. Demirören'in arkasında kulüpler değil devlet var. Öyle olunca da durum değişiyor. Kulüpler aslında yapılan hiç bir uygulamaya ses çıkarmıyor. Örneğin şu anda Passo Lig yüzünden tribünlerin çoğu boş. Ama Digiturk'ten aldıkları naklen yayın gelirleri nedeni ile buna ses çıkarmıyorlar. Aslında seyircilerin maça gelmemesi kulüplerin bazen işine de geliyor. Olay çıkmıyor ve başları derde girmiyor. Yıldırım Demirören'in 2 tane gazetesi var. O gazetelerde federasyonun nasıl yüceltildiğini okuyabilirsiniz.
Türkiye Milli Futbol Takımı Avrupa Şampiyonası elemelerine yenilgiler ile başladı. İlk önce İzlanda'ya yenildi, daha sonra Saraçoğlu'nda Çek Cumhuriyeti'ne. Letonya gibi çok kötü bir takım ile de berabere kaldı. Kazakistan'ı yenince de bir "Oh!" dedi herkes. Bu sportif başarısızlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kalkıp "Fatih Terim mi çıkıp sahada oynasaydı?" diyorsa burada gerçekten çok ciddi bir problem vardır. Bunu epeyce düşünmek lazım. Geldiğimiz noktanın ne kadar sıkıntılı olduğunu bu demeç ortaya koyuyor. Türkiye'de Fatih Terim'in futbolda kazandığı başarıları ve futbola getirdiklerini inkar edecek durumda değilim. Ancak, futbol giderek değişiyor. Fatih Terim'in bu değişen futbola nasıl ayak uydurduğuna dair çok ciddi soru işaretleri var kafamda. Özellikle antrenman teknikleri hususunda. Fatih Terim hep aynı isimler ile çalışıyor. Ayrıca oyun anlayışımızda bir B planımız yok. Arda Turan dışında bir alternatif koyabiliyor musunuz? Hollanda maçında Arda'sız bir milli takım ile Terim'in ne yapacağını çok merak ediyorum. Oyunu açacak planlarımız da yok. Kazakistan maçında da iyi futbol izleyemedik. Kazakistan'ın son 15 dakikada yaptığı o pası ve hücumu Hollanda yapsaydı ne olurdu? Mart'taki Hollanda maçı her şeyin sonu olur.
Sizce Türkiye yeterince oyuncu yetiştirebiliyor mu? Devşirme meselesi gündemde tartışılıyor.
Devşirme meselesi çok komik geliyor bana. 77 milyonluk bir ülkede yaşadığınızdan bahsedeceksiniz ama futbolcu yetiştiremeyeceksiniz. Milli takım ve kulüplerimizin en büyük kaynağı Almanya'dır. Devşirme sporcuyu biz aslında çok denedik. Ama verdiğimiz paraların karşılığını alamadık. O paraları altyapılara, sporcu yetiştirmeye ayırmalıydık. Bu çok daha kalıcı bir spor politikasının ve geleceğin kazanılması anlamına gelirdi. Ne yazık ki ülkemizin bir spor politikası yok ve günü kurtarma amacıyla geçici çözümlerden medet ummayı çok ama çok seviyoruz. Altyapıdan daha fazla futbolcu yetiştirmemiz ve yetiştirdiğimiz çocukları oynatabilecek organizasyonları çoğaltmamız gerekiyor. Türkiye'deki futbolda dönen büyük paralar futbol alanına çok büyük zarar veriyor. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Anadolu kulüplerinden aldığı bir çok oyuncu var. Tam oynaması gereken dönemde futbolcuları alıp, oynatmıyorlar. Bu durum hem futbolcuya hem de milli takıma zarar veriyor. Özellikle süper lig seviyesindeki futbolcular gerçekten çok para kazanıyorlar. Siz yeni yetişen bir oyuncuya 2.5 milyon avro ödediğiniz zaman adamın dengesi şaşıyor. Gece hayatını görüyor, başka hayatları görüyor ve kumaşı değişmeye başlıyor. Özellikle futbolcuların kazançları düşük vergili, yurtdışındaki adaptasyon süreci de zor olduğu için burada kalıyor.Hem zaten çok büyük paralar kazanıyor ve çok daha fazla itibar görüyor, bu durumda yurt dışında çok daha zor koşulları denemeye kaç kişi gidebilir?
Kaç kişi gidip başarılı olabilir? Çok zor. Profesyonellik anlayışını da düzgün verememiş kulüpler. Türkiye'de gerçek anlamda profesyonel futbolcu çok az sayıda. Çok ciddi devamlılık sorunları var. Son dönemde başlayan ve ilerleyen süreçte daha da etkili olacağını düşündüğümtehlike ise çocuklarımızın gördükleri futbolun kalitesini kıyaslamaları ile birlikte Türkiye'deki takımlar yerine İspanya'daki, İngiltere'deki takımları tutup, onları destekleme oranlarının artmasıdır.
Milli takımın başka bir şehirde maç yapma ihtimali var mı sizce? Örneğin milliyetçiliğin yüksek olduğu yerler seçilebilir mi?
İnsanların milli takımı desteklemesi gerçekten bir problem. Kulüp taraftarlığının yüksek olduğu İstanbul kentinde oynatmak handikap, Şükrü Saraçoğlu ve Türk Telekom Arena'da oynatmak ayrıca bir problem. Beşiktaş'ın stadında oynansaydı böyle problemler olmazdı. Bu iki takımın arasındaki düşmanlıktır aslında rekabet değil. Fenerbahçe ile Galatasaray takımları arasında yaşananları rekabet diye adlandıracak olursak her iki takımın geçmişinde yaşadıklarına haksızlık etmiş oluruz. Bu yaşanan rakibini yok etmeyi amaçlayan ve bu doğrultuda her türlü yolu mubah gören son derece pragmatist bir tavrın yansımasıdır.
Siz milli takımı tutuyor musunuz hocam
Şu andaki milli takım için benim milli takımım diyemiyorum. Şu andaki milli takım beni temsil etmiyor. Emre Belözoğlu'nun gözümüze sokula sokula kaptan yapılmasını doğru bulmuyorum.
Milli takımın egoların şişirilme yeri olduğunu düşünmüyorum. Milli takımın üzerinde bu kadar paraların dönmesi benim anlamadığım bir şey. Eğer dava milli davaysa bu kadar para olmamalı. Ben milli dava söyleminin arkasına sığınarak ayrımcılık yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu sebepten dolayı bu para konusunun netleşmesini istiyorum. Milli takımın oynadığı futbol bana haz vermiyor. Ozan Tufan ve Bilal Kısa'yı izlemekten çok mutluyum. Gönüllerin milli takımını kuracağını iddia eden Fatih Terim'in iktidar ile içe içe girmesi ve yaptığı basın toplantılarında sanki kendisi sorumlu değilmiş gibi dışarıdan konuşarak herkese ayar vermeye çalışması da beni rahatsız ediyor. (UŞU/HK)
Ahmet Talimciler'in gönlündeki Mili Takım 11 |
Sistem 4-4-2 Kale: Onur Defans: Gökhan Gönül, Bekir (Serdar Aziz) –Semih-Caner Orta Saha: Olcay Şahan - Mehmet Topal - Ozan Tufan - Arda Turan Forvet: Mevlüt Erdinç - Umut Bulut |