Birkaç gündür Davutoğlu sayesinde ülkenin gündemine giren Toledo konusunda tam birkaç şey de ben söylemek isterken laptopumun azizliğine uğradım. Zaten uzun zamandır klavyesi bozulmuş, bir kelimeyi üç denemede yazmaktan canımdan bezdirmişti. Tam Toledo diye başlarken bir de kablo arızası çıkmasın mı! Her işte bir hayır vardır diyerek yeni bir alet almaya karar verdim. Pek anladığım bir konu olmadığı için, Özbek asıllı ABD’li briç partnerim Pavel’e danışayım dedim. Kendisi Sovyetler döneminde hem matematik hem de Marksizm üniversitesini bitirmiş, uzun yıllardır ABD’de Microsoft dahil birçok büyük şirkette programcı olarak çalışmıştı. Ben artık sadece PC kullanıyorum, laptoplar yüzünden emekliye ayrıldım, mazoşist isen yeni bir laptop alırsın, dedi. Aldım ama ona söylemeyeceğim. Gerçi briççiler partnerinin mazoşistliğini değil egoistliğini sevmez ama olsun…
Yine konuyu dağıttık. Dönelim her işte bir hayır vardır kısmına…
İlk hayır: 2 Şubat’ta bianet’te Şeyhmus Diken’in Toledo yazısını okuyunca iyi ki hemen yazmamışım dedim. Eline sağlık, çok güzel yazmış. Beni birçok konuda araştırma zahmetinden kurtarmış ve de gerek bırakmamış.
İkinci hayır da Davutoğlu’nun sonraki açıklaması ardından gerçekleşti. Toledo-Sur benzetmesini Unesco Dünya Kültür Mirası bağlamında yaptığını, konunun başka taraflara çekildiğini söyledi.
Ama bu iki yer yanyana gelince tahrik unsuru oluşturuyor. Yoksa biz de biliyoruz, başbakanın Franco faşizmine karşı barikatlarda verilen Toledo direnişini kastetmediğini, özerklik meselesini aklının ucuna bile getirmediğini, hele de ayrı bir bayrağa sahip olduğunu hiç mi hiç düşünmediğini.
Bunlar aklına gelse eminim ki Toledo’dan bile bahsetmezdi. Demek ki aydınlatıcı açıklamaları beklemeden konuya dahil olmamak gerekiyormuş. Bunu hep düstur olarak kabul ederim zaten. Ama sanırım bu son açıklama daha büyük tartışmalara neden olacak gibi. İşin içine kültür meselesi girince konu ülkemiz açısından daha da içinden çıkılmaz bir duruma evriliyor.
1999 yılında Yavuz (Önen) ağabeyle Madrid’e WFEO’nun (Dünya Mühendisler Federasyonu Organizasyonu) toplantısına Türkiye delegasyonu olarak gittiğimizde, İspanyol meslektaşlarımız Toledo ve Aranjuez’e (Aranjuez konusunu hiç açmayalım, Toledo benzeri bir başka konu çıkar karşımıza. Belki bir gün başka bir başbakan da Trabzon’u Aranjuez gibi yapacağız derse o konuya da gireriz) götürdüler bizi. Gurur duyuyorlardı tarihi, kültürel miraslarını korumak için gösterilen özeni yabancılara göstermekten.
Irak heyetinden bir mühendis Endülüs’e gönderme yaparak; buralar eskiden bizimdi, belki bir gün yine geri alırız deyince, İspanyol meslektaşlarımız çok gülmüştü. O zamanlar Suriye ve Irak’ta henüz IŞID, binlerce yıllık kültür miraslarını yerle yeksan etmediği için gülmüşlerdi ama sanırım aynı espriye bugün aynı rahatlıkla gülemezlerdi.
Tanklarla, toplarla günlerdir dövülen Sur için günler önce bir arkadaşıma; bu kadar hasar hendek meselesine benzemiyor, sanki bir kentsel dönüşüm yapılıyor dediğimde, bu kadar acıyı hafife alan bir değerlendirme oldu, demişti de ben de meramımı anlatamadığım için üzülmüştüm.
Elbette kastettiğim dönüşüm sadece binaların yıkılıp yerlerine TOKİ konutlarının yapılması değildi. Yıllardır bir arada yaşamanın verdiği dayanışma, yardımlaşma ve ortaklaşma duygularının yok edilmesi, kültürel birikimlerin dağıtılması, otantik değerlerin ilişkili ortamlardan koparılması ve de en önemlisi siyasi birlikteliklerin engellenmesi. Sulukule’den başladığında sadece rant olarak görülen mevzu şimdi şekil değiştirip, yıkıcı bir hale dönüştü.
Küreselleşmenin çok canlı tartışıldığı yıllarda, küreselleşmenin kültürel boyutuna ilişkin bir tartışma da mimari alanda idi. Şehirlerin iklim, topoğrafya ve kültürel özelliklerinden beslenen mimari yapılarının yok edilerek, günümüzde artık sıkça gördüğümüz, dışarıdan içeriyi göstermeyen camlarla kaplı koca gökdelenlerle yer değiştirmesi süreci. Daha da beteri varmış göreceğimiz; mimari hiçbir kırıntı taşımayan TOKİ ucubeleri.
Şimdi bütün bu verilerin ışığında Sur’u Toledo’laştırmak… Üçüncü açıklamayı bekleyelim derim. Bakarsın mevzuyu hala anlamamış olabiliriz. Açığa düşmekten çok korkarım neme lazım.
Son olarak Toledo demişken, ünlü İspanyol ressam El Greco’dan bahsetmeden olmaz. Müze haline getirilmiş evinde büyük bir duvarda, 1586-88 yıllarında yaptığı, çağdaşı ve yakın arkadaşı Cervantes’i de resmettiği “Kont Orgaz’ın Cenazesi” tablosu görülmeye değer. Bu bağlamda, İspanyollar Davutoğlu’na ne kadar teşekkür etse az. Sur’da görülecek pek bir şey kalmadı belki ama Türklerin Toledo’yu görmesinde büyük yarar var… (Şİ/YY)