Ankara'ya kar yağıyor. Bir arabanın içindeyim. Tedirgin ilerliyor araba. Elimdeki kitaba bakıyorum. Gazeteci Gökçer Tahincioğlu'nun "Beyaz Toros" isimli kitabı... Kitap "Faili belli devlet cinayetlerini” anlatıyor.
Ağır aksak ilerlediğimiz yolda kitabın ilk iki paragrafına takılıyor gözüm:
"Biz, tam da şu anda, burada otururken, bir yerlerde birileri, bir başkası tarafından öldürülüyor. Bizim, yarın akşam haber bültenlerinde izleyebileceğimiz bir cinayet, tam da şu anda, bu satırları okurken bir yerlerde işleniyor sessizce.
"Peki ya bu cinayetleri işleyenler, kuralı koyanlarsa. O kural koyucu bir yerlerde can alıyor, bir yerlerde birinin canını acıtıyor, bir yerlerde birilerinin yakınlarının yok olmasına yol açıyorsa?"
Yukarıdaki satırları okuduğumun bir gün öncesi, 6 Aralık, düşüyor aklıma. Yüksekova'da PKK'lilerin mezarlarının tahrip edilmesini protesto eden halka polis ateş açıyor ve açılan ateş sonucu amca Reşat İşbilir ve yeğen Veysel İşbilir hayatını kaybediyor.
Kitabı bitirdikten sonra iyice anlıyorum ki bu cinayetler de faili "meçhul" kalacak...
70'lerden, 2000'lere 12 hikaye...
1970'lerden, 2000'lere uzanan 12 hikaye dile geliyor kitapta. Sözlü tarih çalışmasının bir ürünü olan "Beyaz Toros" neden mi 1970'lerden başlıyor? Çünkü amaç öldürülenlerin, kaybedilenlerin hikayelerini yakınlarının ağzından dinlemek, aktarmak.
Hikayeler Kadir Manga'yla başlıyor, Ethem Sarısülük'le son buluyor. Her bir hikayenin sonu bir noktada aynı aslında: Failler ceza almıyor, korunuyor. Ve aslında bu koruma ağı beraberinde yeni faili "meçhul" cinayetler getiriyor.
Kitapta ayrıca 80'li yıllarda öldürülen ve kaybedilen Cemil Kırbayır'ın, Hakan Mermeroluk'un, Ferhat Kurtay'ın, Orhan Keskin'in, Ramazan Yukarıgöz'ün, 90'lı yıllarda öldürülen ve kaybedilen Namık Erdoğan'ın, Hasan Ocak'ın, Rıdvan Karakoç'un ve 2000'li yıllarda öldürülen Mahzun Mızrak'ın ve Roboski'nin hikayesi yer alıyor.
70'ler, 80'ler, 90'lar ve 2000'ler... Hükümetler değişiyor fakat devletin kanlı eli varlığını her daim sürdürüyor. Kitabı okudukça anlıyoruz ki karşımızda "çürük elmalar"dan çok çürümüş bir sistem var.
İnsan nasıl her gün idam edilir?
Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan Ferhat Kurtay'ı ziyarete giden eşi Süheyla Kurtay anlatıyor:
"Bayramda ben görüşmeye gittim. İlk gittiğimde hiç göremedim onu. Sonra gittiğimde gördüm. Allak bullak olmuştu. Yeni darbe olmuştu. 'Sana ne olacak? Milleti idam ediyorlarmış' dediğimde, 'Burada her birimizi her gün binlerce defa idam ediyorlar. Bir idam olsa razıyız. Burada her gün idam ediliyoruz' dedi. Yani yine de gençtik ya fazla anlamıyoruz, insan nasıl her gün idam edilir?"
Süheyla Kurtay o dönem 18 yaşında. Ve "dörtler" olarak bilinen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner, Diyarbakır Cezaevi’nin zulmüne isyan etmek için, 17 Mayıs 1982'de bedenlerini ateşe vererek, hayatlarına son veriyorlar.
Devlet her kuşağa kanlı elini takdim etmeyi bir borç biliyor adeta. Tarih 1 Haziran 2013, Ethem Sarısülük polis kurşunuyla öldürülüyor.
Anne Sayfı Sarısülük, oğlunu anlatıyor:
"Çocukluğu olmadı benim oğlumun. Hep çalıştı. Hep didindi. Nasıl anlatayım ki Ethem'i. Her şeyin içinde anısı var. Arkadaşıydım, babalarıydım ben çocuklarımın, sadece anne değil.
"Yüküm ağırdı. Yemeğimiz bile olmazdı. Su ile beslerdim çocuklarımı. Katil aldı çocuğumu elimden, adalet olsa belki içim soğur biraz ya, baktıkça üzülüyorum olanlara."
Kitaba ismini veren "Beyaz Toros" ölümü ve kaybedilmeyi simgeliyor aslında. Devlet infaz edilecekleri, bir daha hiç gidemeyecekleri yerlerden alıp bu arabayla götürüyordu bilinmeze çünkü.
Beyaz Toros, yazarın cümlesiyle "Cezasız bırakılan o akıl almaz işkencelerin ve cinayetlerin devletin egemenliğine nasıl hizmet ettiğini anlamamız için, yok edilenlerin ve yakınlarının öykülerini anlatıyor." (SK/AS)
* Beyaz Toros, Gökçer Tahincioğlu, Doğan Kitap, 2013, 204 sayfa, 15 TL.