Dünya, Gezi Parkı'nda başlayan ve ülkenin geneline yayılan direnişle "daha yeni bir Türkiye" gerçeğini tanımaya başladı. İstanbul’un orta yerinde bulunan, Gezi Parkı'ndaki yeşil alanın devlet tarafından gasp edilmesine karşı başlayan direniş, kısa sürede dünya gündemini kapsayan ve hatta başka ülkelerdeki direnişlere de esin kaynağı olan bir niteliğe dönüştü.
Bu direniş, otuz yıllık Kürt özgürlük mücadelesinin ardından Türkiye’de rastlanan en büyük halk hareketlerinden biri olarak da tarihteki yerini aldı.
On bir yıllık AKP iktidarının Kürt direnişini kırmak adına geliştirdiği politika ve karşı saldırılar unutulacak gibi değil. 21 Mart Newrozu'yla birlikte Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik çözüm planı AKP iktidarının, geliştirdiği kıyım politikalarından çark etmesini sağladı. Bu yeni sürecin adına "çözüm süreci" dendi ve karşılıklı barışçıl adımların atılması anlaşmasıyla; silahlı mücadelenin son bulması ve Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını öngören müzakerelere başlandı.
Demokratik adımlar beklenirken...
Üç aşamalı plan dâhilinde başlayan bu süreç toplumda büyük bir umut ve cesaretin kaynağı oldu. Birinci aşamada, gerillanın sınır dışına çekilmesi işlemi başladı ve Hükümetin de paralel olarak demokratik adımlar atması bekleniyordu. İktidar demokratik adımlar yerine giderek otoriter bir söylem ve yaklaşıma büründü. Bu 'seferinde' sadece Kürtleri değil kendisine oy vermeyen bütün toplumsal kesimleri sert politikalarla sindirmek istedi.
Başbakan, demokratik teamüllere sığmayan üslup ve kibirli özelliğiyle sonunda isyanı genele yaymayı başardı. Boğaz üzerinde yapılacak olan köprünün adının 'Yavuz Sultan Selim' olduğunu ilan ederek 20 milyon Alevinin tepkisinden çekinmedi. Suriye politikasına bağlı olarak mezhepçilik üzerinden geliştirdiği söylemlerle giderek otoriterleşti. Söylem ve pratiği itibarıyla korkutarak her şeyi yapabileceğini sanan Başbakan, böylece ülkeyi yeni bir kavşağın tam eşiğine getirmiş oldu.
Gezi Parkı; patlama noktası
Bütün bu olumsuz, otoriter yaklaşımların ardından, Gezi Parkı'ndaki yeşil alanın, rant merkezi projesi için ilga edilme olasılığı, bir patlama noktasıydı; İstanbul halkının isyanı için yeterli bir nedendi. Ağaçların kesilmesi, yeşil alanın acımasızca talan edilmesi başlı başına kabul edilmemesi gereken, asıl vandallıktı! Kapitalizm, doğası gereği 'gözü dönmüş' bir sistem ve kenti AVM’lerle donatmayı 'haliyle' öncelik haline getirdiğinden, toplumun çevre bilincini de ciddiye alamazdı. Nihayetinde gaz bombaları, TOMA'lar, çadırların sökülmesi, yaralananlar ve ölenler bu kâr hırsının sonuçlarından oldu. Ancak polis saldırısının bu kez 'ters tepti' ve sinmek bir yana, öfkeler pratikte demokratik tepkiler olarak ülkenin çoğu kentine, ilçesine yayıldı; bizatihi bir hareketlenme meydana geldi.
AKP iktidarı, en azından genel halk kitlelerinden ilk kez gördüğü bu sarsıcı reaksiyon karşısında uğradığı şoktan henüz kurtulmuş değil. Bir an önce Alevilere dair "yeni açılım" paketini gündem yapması da, bu şok ve kurtulma arayışından bağımsız değil. Ancak Başbakan, öte taraftan BDP'nin demokratikleşme paketiyle ilgili sunduğu önerileri de gözardı ediyor. Seçim barajın düşürülmeyeceğini, ana dilde eğitimle ilgili anayasada düzenleme yapılmayacağını söylüyor... Şu halde, önümüzdeki süreçte Kürt bölgesini de kapsayan demokratik karşı çıkışlar, direnişler kaçınılmaz gibi.
Golacetu
Hükümet, Alevilerle ilgili sözüm ona yeni bir açılımdan dem vururken; Dersimlilerin kutsal mekânlarından, Golacetu ziyaretini parkıyla birlikte sulara gömmekte de bir sakınca görmüyor.
Dersim halkı yargı kararını tanımadıklarını ve Golacetu Parkı'nı Gezi Parkı gibi büyük bir direnme ruhuyla sahipleneceklerini ilan ediyorlar. Dersimliler, sahip oldukları tarih ve kültür bilinciyle bu direnişi büyütmeli; ekolojik yaşamın gereği olarak bu Parkın baraj sularına gömülmesini mutlaka engellemeliler.
Gezi Parkı direnişi, her gün geliştirilen eylemlerle Dersim'de güçlü bir karşılık buldu. Dersim doğasını tehdit eden HES ve baraj projeleri konusunda Türkiye’nin duyarlı halkları mutlaka Dersim'i tam da bu zor zamanlarda yalnız bırakmayacaktır. Doğal zenginliklerimizi sermaye güçlerine peşkeş çekmeyi adet edinmiş iktidarın da artık bir gerçeği iyi görmesi gerekir; Dersim artık, kötü niyetli sermaye güçlerinin at koşturacağı bir mekân değil. Devletin, Dersim doğasına yönelik tek taraflı alacağı hiçbir kararın geçerliliği olmaz. Halk, kendisine danışılmadan dayatılan politikalar karşısında tepkisiz kalmaz.
Gezi Parkı direnişiyle ortaya çıkan halkçı, devrimci direniş ruhu, Dersim'de Golacetu Parkı'nın sulara gömülmesinin de önüne geçecektir. Bu direniş hattı, aynı zamanda bir kardeşleşme hattı olabilir.
Tasdik edilen haklılık
AKP, bir bakıma, Kürtlerin ve diğer demokratik çevrelerin talep ve projelerini ciddiye almadığı için sarsılıyor. Yerel yönetimlerin halkın karar mekanizması olarak görev yapması yönündeki ilerici anlayışı senelerdir temsil eden çevrelerin haklılığı sarih bir hâl almış oldu. Ayrıca, gelişmeler, bazı endişelere sahip Türkiye kamuoyunun da, Kürtlerin istemlerindeki gerçekliği yakından görmesini sağladı. Ankara'dan yada halka danışılmadan bir yönetim anlayışının, yaşam alanlarımızı tehdit edeceği ve Gezi Parkı direnişinin başından beri, mesela, asıl bölünme olasılığının hangi zihniyetle vuku bulacağı da çoğunluk tarafından fark edildi. Bu farkındalık, Kürt ve Türk halklarının ortaklaşmasının zemini de olabilir. (FT/HK)