12 Eylül askeri darbesi cezaevine konulan yüzbinlerce kişi için işkence ve zulüm demekse, dışarıda kalanlar için de başka türlü bir işkenceydi.
Kendi oğlu da mahkum olan şair Gülten Akın 42 Gün adlı kitabında Mamak Cezaevi’nde süren açlık grevini anlatır. Kitaptaki kısa öyküler, darbe sonrasında cezaevinin en kötü günlerinde içeridekilerin hali kadar dışarıda kalmayı da aktarır.
"Analardık. Oğullarımızın kızlarımızın yattığı cezaevinden görüşlerden çıkardık. Dağılırdık eskiden olsaydı. O açlık günlerinde dağılıp gitmeyi düşünmedik. Birlikte kaldık. Yürüdük yollar boyu. Otobüslere doluşup gittik. Görkemli kapılardaki yetkililere ulaşmaya. Dilekçelerde, dilekçelerde, sayısız pullarda umar aradık."
Akın'ın oğlu Murat Cankoçak Ankara’da bir banka soygununa katıldığı gerekçesiyle tutuklanmış, dosyası Şentepe Devrimci Yol davasıyla birleştirilmiş, önce müebbet hapse mahkum edilmiş, daha sonra cezası Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Bütün bu zaman zarfında Cankoçak Mamak’ta, Akın, "Seyran'la Mamak" arasında bekledi. Kitabı “Bir daha böyle şeyler yaşanmasın, insanın insana zulmü bitsin, bir daha böyle kitaplar yazılmasın diye yazdım” diyecekti.
"Soğuktu. Çoğumuzun sırtında ince giysiler. Çoğumuzun ayağında, eski, ıslağını içe geçiren pabuçlar. Her gün buralardaydık, yuvarlak, küçük parkta oturduk. Kovalıyorlardı bizi kapı önlerinden. Azarlıyor, itiyorlardı. Dövüşürdük kimileyin. Öfkeyle bağırırdık. Ama dayanamazdık, tutunamazdık fazlaca."
"Gülerken" öyküsünde anne açlık grevine başlamış çocuğunu görüşe gitmiştir. "Yüzü orada. Gözlerini aradı çocuğun. Gözleri orada. Anlatımını aradı. Donmuş. Bulamadı."
Bir daha görüşe gittiğindeyse umutlanır anne. "Kararlı. Dışına dönmüş. Yine gülümsemiyor, yine gülmüyor ama kararlı, bilinçli, top gibi bütün kendiyle ve amacıyla."
Açlık grevinin sonuna gelinirken çocuk çökmüştür. Anne demek ister ama birşey diyemez. "Yeni keşfedilmiş bir işkence biçimi gibi" diye niteler Akın bu durumu. "O gün oruca son verilmişti ama çocuk ayakta duramıyor. Dal gibi sallanıyor. Ana. Göğsünün bütün soluğunu bağırarak boşalttı. 'Ölme oğlum, ölme emi oğlum'."
Akın kitapta dışarıda kalan kadınların dayanışmasını da anlatır. "Anca Ramazan ayında oruç tutanların" anneleriyle "yalnızca insanca yaşamak için oruca yatanlar"ın anneleri de acılarını paylaşır. Ne de olsa ikisi de annedir ve "insandır. İnsanda umut vardır."
Bu arada ölüm orucundakiler mahkemeye çıkartılır. Tek amaçları, taleplerinin tutanaklara geçmesidir. "İstemlerinin reddine" karar verilir. Talepleri “tek tip elbise” gibi, “asker statüsünde marş okutma” gibi, “tekmil verme zorunluluğu” gibi uygulamalara son verilmesidir.
Kitaptaki son öykü görüşe giden bir kadınla dört yıldır babasını sadece o günlerde gören, dört yaşındaki bir çocuğun yolculuğunu anlatır. "Ne güzel büyüyorsun, daha da büyüyeceksin, o zaman..." der annesi; çocuk araya girer:
"Ben büyümek istemiyorum tamam mı? Abi olmak istemiyorum tamam mı? Baba olmak istemiyorum tamam mı? Tutuklu olmak istemiyorum tamam mı?" Akın, darbenin, cezaevlerinin, yıllarca içeride tutulmanın ve dışarıda beklemenin yükünün ağırlığını, bir çocuğun ağzından aktarır.(EÜ)
* Gülten Akın, 42 Gün, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1986.