"Nereye doğru gittiğimizi aslında bilmiyoruz fakat neden uzaklaşmaya çalıştığımızı gayet iyi biliyoruz".
Tercihlerini barıştan, hürriyetten, aşktan yana kullananlar yepyeni dünyalara doğru yol alıyordu. Politik iktidarın ve muhafazakâr toplumun dayatmaları onlara vız geliyor, farklı algılara, engin ufuklara yelken açarken müzik, kıyafet ve davranışlarda mümkün olduğunca özgün tercihleriyle dikkat çekiyorlardı.
Baskıcı tüm sistemler gibi Sovyet rejimi de çiçek çocuklara karşı tavır almakta gecikmedi. Tabii ki bu, hippilerin isyankâr tavırlarını perçinlemeleye yaradı, KGB'nin bile deşifre etmekte zorlandığı gizli bağlar sayesinde hareket tüm Sovyetler Birliğine yayıldı ve günümüze kadar süren bir fenomen haline geldi.
Gösterildiği Helsinki Uluslararası Film Festivalinin diğer adı Love & Anarchy (Aşk ve Anarşi) ile özdeşleşen Soviet Hippies (Neuvostohipit/Sovyet Hippileri) adlı belgesel bir yeraltı hadisesi olarak başlayan çiçek çocukların enerjisini beyaz perdeye başarıyla taşıyor.
Antropoloji kökenli kadın yönetmen Terje Toomistu'nun elinden çıkma, Estonya, Almanya ve Finlandiya ortak yapımı, 85 dakikalık film otoriter bir rejimle yönetilmeye devam edilen coğrafyadan tüm gezegene selam çakıyor, adeta "Savaşma, Seviş!" diyor. Saykadelik bir maceraya hazır mısınız?
Evrensel değerler
Rock müziği bir Batı icadı olarak damgalandığından 60'lı yıllarda Sovyet vatandaşları ilk Beatles veya Rolling Stones tınılarına bile radyolarından gizlice ulaşabiliyordu. Sakal ve saç uzatmak, uyuşturuculardan marihuana ve afyon kullanmak, bedenlerini utanılacak bir unsur olmaktan çıkarıp toplantılarında çırılçıplak dolaşmak kısa zamanda yayılan bir tavır haline geldi.
Hippiler sanata yatkındı, dans etmeyi seviyorlardı, sosyalliklerini doyasıya yaşamak, sevmek, sevilmek ve sevişmek istiyorlardı. Mistik ögeler budizmin enerjisiyle birleşiyor, envaiçeşit tecrübe doludizgin yaşanıyordu.
Katı Sovyet rejiminin toplum bireylerini birer "zombi"ye dönüştürmüş olması cinselliğin komünist ideolojiyle bağdaşmayan bir unsur olarak öğretilmesinden de besleniyordu.
Halkı sıkı bir kontrol altında tutarak yönetmeye çalışan iktidar aykırı gördüğü tipleri takibe başladı, hippilerin üzerine kurt köpekleriyle saldırıldı; tutuklamalar, emniyet güçlerince uygulanan işkenceler, karakollarda tecavüzler kısa zamanda çoğaldı.
Hükümet tarafından barış işaretinin gamalı haç olarak algılanması yönünde çalışmalar bile yürütüldü. Anti konformist olmak suç sayılıyordu, biat etmeyenlerin cezalandırılması gerektiği mesajı verildi. İktidardaki paranoyaklara göre bütün bunlar ancak dış mihrakların işi olabilirdi, hippilik ithal bir fenomendi ve yüz vermemek gerekiyordu.
Oysa filmde de ifade edildiği gibi çiçek çocuk olmak için özel bir çaba sarfetmek gerekmiyordu; hippilik şiddet ve savaş karşıtı olan herkesin içgüdüsel olarak özümsediği evrensel değerler bütününden başka bir şey değildi.
Eğlenceli ve düşünceli bir belgesel
Sevginin birleştirici gücünü hissedebileceğiniz Sovyet Hipppileri adlı belgesel yine de şimdiye kadar örneklerini bolca seyrettiğimiz, çoğu ABD'li veya Batılı fertlerin ön planda olduğu hippi filmlerine göre daha sert sayılabilir.
Özellikle Putin Rusyası'nın gerçekliğinde, milliyetçilikle harmanlanan sözde demokrasi hezeyanları bir zamanların ve günümüzün hippilerini kesinlikle yoruyor, uyuşturucuyla harmanlanmış muhtelif tecrübelerin kalıntıları hayatlarını bilhassa zorlaştırıyor.
Biraz daha kısa tutulabileceğine inandığım filmde hareketin Sri Rama Michael Tamm gibi öne çıkan figürlerinden, 1971 yılında en az 3.000 kişinin tutuklanmasıyla sona eren Vietnam Savaşı protestosu gibi tarihi episotlara, geniş bir yelpazeyle karşı karşıyayız.
Her sene 1 Haziran'da Moskova'nın Çar Parkında düzenlenen büyük hippi buluşmasında eski nesil hippilerle yeni neslin buluşması da filmin sonunda geleceğe dair ümit tohumları serpiyor. Günümüzde kolaylıkla ulaşılan kimyasal uyuşturucularla uyarıcıların yerine gençlere eskiden tercih edilen ürünlerin doğallığından da bahsediliyor.
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" deyişini hatırlatan ifadelerde her şeyden önce ferdin ruhsal iç barışına ulaşması gerektiğine dikkat çekilmesi de boşuna değil.
Film boyunca "overdrive" gitar dokunuşları seyirciyi kesinlikle büyülü bir evrene taşırken animasyon desteğiyle de saykadelik dünyanın hedonizmine balıklama dalıyoruz. Birbirinden zengin arşiv görüntüleri, hakkında pek az şey bilenen coğrafyalarla ilgili keşif imkanı tanıyor, demir perdenin dışına taşamamış birçok tını belgesel boyunca kulaklarımızın pasını siliyor.
1985 doğumlu Estonyalı yönetmen Toomistu memleketlisi sanatçı Kiwa ile birlikte Sovyet hipppileri hakkındaki mültimedya sergisinin küratörlüğünü de üstlenmiş durumda. Uluslararası çaptaki sergi dünyanın çeşitli ülkelerindeki müze ve galerileri dolaşıyor, Türkiye'ye de uğrar mı acaba?