Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın.
Coğrafyada yüzyıllardır yerleşik kadim halkların soykırımlara maruz bırakılması, sürgüne zorlanması, mal, mülk ve topraklarına el konması, dolayısıyla medeniyetlerinin yok edilmek istenmesi yabancı olduğumuz bir durum değil.
Projenin tam anlamıyla başarıya ulaşmamış olduğu durumlarda, baskı veya asimilasyon gibi sinsi metotlarla aynı politik çizginin dirayetle devam ettirildiği de görülmüştür.
Askerlik yaparken çoğunluğa göre ikinci sınıf insan muamelesi görüp ayrımcılığa maruz kaldıkları yetmezmiş gibi, öldürüldükleri de unutulmamalı.
Fakat, her şeye rağmen "Biz hâlâ buradayız" diyebilenler var!
Kuzey Amerika kıtasının yerlileri Avrupa'dan gelenler tarafından acımasızca katledildiler, yerlerinden, yurtlarından edildiler ve akabinde rezervlere hapsedildiler. Köklerinden koparıldıktan sonra insanlık dışı şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışsalar da gelenek, görenek ve kültürlerinin gücünü yitirmesi sonucunda kimliklerini muhafaza etme konusunda zorlandılar.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) muhalif müzik ikonu Johnny Cash 1964 yılında duruma dikkat çeken bir albüm kaydetmiş. Ancak, durumla yüzleşmeye cesareti olmayan ABD'liler Bitter Tears (Acı Gözyaşları) adlı plağı duymazdan gelmeyi tercih etmiş.
Aradan 50 sene geçtikten sonra bir grup müzisyen Cash'in yansıtmak istediği mesajın ne yazık ki günümüzde de geçerli olduğunu görüp albümde yer alan parçaları tekrar yorumlamış. Tabii bunda yazar ve belgesel yönetmeni Antonino D'ambrosio'nun konuyla ilgili yazdığı kitabın da etkisi büyük gibi görünüyor.
Görsel sanat ve yapımcılıkla da uğraşan D'Ambrosio bununla da yetinmeyip tüm süreci yansıtan We're Still Here: Johnny Cash's Bitter Tears Revisited (Biz Hâlâ Buradayız: Johhny Cash'in Bitter Tears Albümü Yeniden) adlı belgesele de imza atmış.
Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da düzenlenen dünyanın en büyük belgesel etkinliklerinden IDFA'da görücüye çıkan eser, ABD'de ve tüm gezegende tekrar kuvvetlenen ırkçı rüzgara karşı ezilenlerin haklarını koruma konusunda kat edilmesi gereken mesafenin uzunluğuna bir kez daha işaret ediyor.
Tabuyu kazımak
ABD'de siyasetçilerin ve toplumun hafızasından silmeyi yeğlediği coğrafyadaki yerlilerin maruz kaldıkları ve sonrasındaki uygulamalar, Johnny Cash'in dikkatinden kaçmamıştı. Özellikle cezaevi şartları konusunda mahkumların haklarını savunan şarkıları ve konserleriyle tanınan aykırı sanatçı, aktivist tavrına hayran olduğu Peter La Farge'ın birçok şarkısını da yorumlayarak konuya dikkat çeken konulu Bitter Tears: Ballads of the American Indian albümünü yayımladı.
Değerli sanatçı La Farge'ın kendi geçmişinden yola çıkarak ortaya çıkardığı eserler o ana kadar fazla ilgi görmemişti.
Fakat kariyerinin parlak bir döneminde olmasına rağmen Cash'in çabası da hiç takdir edilmediği gibi şarkılar radyolarda çalınmadı, plak şirketi herhangi bir promosyon bile yürütmedi.
Cash duruma çok öfkelenmişti, ortaya çıkardığını görmezden gelen dönemin en popüler müzik dergisi Billboard'a zehir zemberek bir mektup göndererek editörleri korkaklıkla itham etti. Muhtıra yoğunluğunda sözleri yayımlanmadı fakat Cash, kendi plaklarını satın alarak içine mektubunun birer nüshasını yerleştirerek onları tekrar dağıtıma soktu. Bu arada Country Müzik Birliği onu üyelikten atma tehdidini bile savurmuştu.
Damarına basmak
La Farge'ın, Cash yorumladıktan sonra epey ünlenecek albümdeki esas şarkı The Ballad of Ira Hayes, ABD'nin Japonya ile çarpıştığı Iwo Jima adasındaki muharebenin kahramanlarından birine odaklanıyordu. Adanın Suribachi Dağının tepesine bayrağı diken askerlerin fotoğrafı ve ondan esinlenen anıt heykelle ölümsüzleşen efsanevi dinamikte, grubun en arkasında gördüğümüz ABD ordusuna hizmet eden Kuzey Amerika yerlilerinden Ira Hayes'ti.
Kendisi ülkesinin II Dünya Savaşı kahramanı olarak fazlasıyla onore edildi fakat Pima kabilesinin yerleştirildiği rezervde alkolik olarak sürdüğü sefil bir yaşamdan sonra alkol zehirlemesinden öldü.
Albümün açılış parçası As Long As the Grass Shall Grow (Çimen uzamaya devam ettikçe) ise Washington anlaşmasında yerlilere verilen sözlerin bir kez daha tutulmamasının altı çiziliyordu. Şarkıda, Kinzua barajının inşaatıyla Seneca yerlilerine ait toprakların sular altında kalması işlenmişti.
Kuzey Amerika'nın yerlileri, uğradıkları haksızlıkların ifadesi haline gelen ilk beyaz seslerden biri Cash'i ve Bitter Tears albümünü bağırlarına bastılar, senelerce baskı altında tutulmuş duygularını dışa vuran şarkılarla bütünleştiler.
İnsan hakları savunucusu Johnny Cash, kariyerinin ileri safhalarına kadar, özellikle Ira Hayes hakkındaki şarkıyı konserlerinde ısrarla söylemeye devam etti, fakat arası Bob Dylan'la da gayet iyi olan eserin yaratıcısı La Farge genç yaşta, ölmüştü.
Bitter Tears yeniden
Muhafazakâr toplumun rahatını bozan cinsten Bitter Tears albümü 50 sene sonra Kriss Kristofferson, Emmylou Harris, Mohikan kökenli Bill Miller, Steve Earle ile Rhiannon Giddens gibi sanatçılar tarafından tekrar yorumlanıyor, böylece mesajını günümüze taşımanın ne kadar gerekli olduğu ABD toplumunun gözüne sokuluyor. Look Again to the Wind adlı albümde yer almamasına rağmen Cash'in kızı Rosanne belgeselde babası ve sinir bozucu süreçle ilgili anılarını samimiyetle paylaşıyor.
Daha once Let the Fury Have the Hour: Joe Strummer, Punk and the Movement that Shook the World adlı kitabı yayımlanmış olan D'Ambrosio 53 dakikalık belgeselde protest folk dünyasının bu şansız vakasını zarafetle yansıtıyor. Johnny Cash'a ait arşiv görüntüleri dışında, müzik stüdyosunda Yeniden albümünün seyirciyi sarmalayan kayıt anları, yorumcuların parçalar hakkındaki hisleri ve hatıraları, siyasi farkındalıkları ve aksiyona geçilmesi konusunda teşvik edici tavırları izlenmeye değer bir yapıt ortaya çıkarıyor.
İnsanın kendi memleketinde aşağılanarak bir yabancı gibi yaşamaya mahkum edildiği tüm coğrafyalarda bu mütevazı belgesel kolaylıkla anlaşılıp, sevilecektir. (MT/HK)