Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Türk Sineması”nın yüzüncü yılı vesilesiyle kendi internet sitesinden Haziran ayında açtığı en iyi 100 Türk Filmi” konulu halk oylaması 1 Eylül Pazartesi günü sonuçlandı.
En çok oy alan film Metin Erksan’ın Amerikalı yönetmen David E.Durston’la birlikte yönettiği ve bir nevi Türkiye sineması literatürüne “Metin Erksan sineması”nın evrensel film dilini kazandıran 1963 yapımı Susuz Yaz.
Türkiye medyasında Susuz Yaz’ın Türkiye-Amerika ortak yapımı bir film olduğundan bahsedilmeyişi bir yana dursun; yapılan haberler, filmi 1964 Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ödülü alarak “Türk sinema” tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk başyapıt olarak milli gurur meselesi halinde tanımlamaktan öteye geçmedi.
Sansüre uğradı, Berlin'e gizlice götürüldü
Hatırlatmakta fayda var ki, film çekildiği yıllarda Sansür Kurulu’ndan geçememiş ve ilk gösterimin ancak Berlin’de yapılabilmişti. Öte yandan devletin sansür politikasına uğradıktan sonra, Erksan’ın Susuz Yaz’ı gizlice yurtdışına kaçırılıp Berlin Film Festivali’ne götürülünce Altın Ayı ödülünü almıştı.
Film ancak devlet nezdindeki başarısını kanıtladıktan sonra Türkiye’de gösterime girebilmiş ve oyuncuları, yönetmeni devlet tarafından ödüllendirilmişti. Bugün de oylamanın ardından Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in açıklamalarıyla yeniden gündeme getirdiği gibi, o yıllarda da milli gurur meselesi haline getirilen Susuz Yaz, evrensel bir film olarak yorumlanmak yerine tek devlet, tek millet söylemlerinin bir aracı haline getirilmişti.
Susuz Yaz'ın evrensel dili
Bu yazının, gerek ideolojik gerekse teknik anlamda zamanın ve sınırların ötesinde duran Susuz Yaz’ı ulusal sinema; “Türk sineması” kalıplarına sığdırmanın, Metin Erksan’ın tutkulu sinemasına ve evrensel diline haksızlık olacağı düşüncesinden doğduğunu da belirtmek isterim. Hiç şüphesiz ki film “Türk sineması”nı aşan, milli gurur meselesi haline getirilemeyecek kadar evrensel bir anlatıya sahip.
Toprak mülkiyeti çerçevesinde su meselesini merkeze alan bir hikayeyle kurgular Erksan anlatıyı. Mekansal olarak da Anadolu coğrafyasını seçer. Tam da bu noktada filmin, su mülkiyetini ana tema olarak seçip evrensel bir soruna değinerek Anadolu’dan dünyanın herhangi bir noktasına kadar sınırsız bir mekan algısı yarattığını söylemek mümkün. Erksan’ın su mülkiyetinin kamuya ait olma gerekliliğine dair verdiği sinematografik mücadele ise bu evrensel dili destekler nitelikte.
Erol taş'ın repliği
Hukukun üstünlüğü ve devlet baskısı rahatsız edici varlığını Osman ağa karakterini canlandıran Erol Taş’ın ”şeriatin kestiği parmak acımaz” repliğiyle gösterse de, emek ve hak mücadelesinin evrenselliği ve elbet bir gün kazanacağı başından sonuna kadar farklı olay örgüleriyle filmde aktarılıyor.
Erksan, sinematografik diliyle ulusal ve evrensel ayrımını ortadan kaldırdığı gibi "Türk sineması”ndaki geleneksel iyi kötü karakter ayrımını da bulanıklaştırıyor. Final sahnesine geldiğimizde Osman ağa’nın film boyunca uğruna mücadele ettiği suda boğuluşu da tüm ikili karşıtlıkları boylu boyunca yıkıyor. Susuz Yaz’ın elli yıl önce ortaya konmuş bir film olduğunu düşünürsek anlatısal, tematik, teknik ve sinematografik açıdan zaman ve mekan sınırlarının ötesinde bir yerde duruyor…
"Yol" ve "uluslararası standartlar"
Listede 8. sırada yer alan Susuz Yaz ile tamamen aynı kaderi paylaşan bir diğer filmse Yılmaz Güney’in 1981 yapımı Yol filmi.
Çelik, filmi 1982’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü alarak büyük başarılar elde eden bir yapım olarak tanımlamakla kalmıyor, “Türk sinema seyircisinin zevkleri ve tercihleri uluslararası standartlarda” ifadesini de kullanıyor.
Ortak yapım
Susuz Yaz gibi evrensel bir film olan Yol, Fransa, İsviçre ve Türkiye ortak yapımı. En önemlisi de sıkıyönetimin yarattığı baskıcı yönetim tarzına ve Kürt sorununa değinen film devletin sansür politikasının bir diğer izdüşümü olarak gizlice Fransa’da kurgulanmış ve 1999 yılına kadar yasaklı filmler listesinde yer almaya devam etmişti. Aynı zamanda kanunsuzluk ve yoksulluk temalarını Yol ve diğer filmlerinde anlatısının merkezine oturtması, Güney’in sinemasını ulusaldan ziyade evrensel boyutlara taşımıştır.
Erksan ve Güney’in toplumsal gerçekçi film anlayışı, mekansal olarak Anadolu coğrafyasını kullanmaları, iki yönetmenin sinemaların ulusal sinema kalıbına sığdırılmasına neden olduğunu söylemek mümkün. En önemlisi de Türkiye sinemasının mihenk taşları olarak yorumlanmaları yerine her ikisi ve daha birçok sinema ödülü alan yönetmen, devlet gözünde “Türk milleti”nin milli gurur kaynağı haline getirildi ve getiriliyor.
Ancak Susuz Yaz da Yol da ulusal sınırları aşarak “Türk sineması”ndan da öte Türkiye sinemasına ait evrensel boyuttaki filmler. Yıldırım Türker'in 1996'da Metin Erksan'la yaptığı “Ulusal Sinema Diye Bir Olgu Yoktur” başlıklı röportaj aslında Erksan’ın ağzından her şeyi anlatır nitelikte. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na inat “Türk sineması” değil, Türkiye sineması diyor ve sözü tekrar Erksan’a bırakarak: “Ulusal Sinema Diye Bir Olgu Yoktur”. (MT/NV)
İlk 10 film1)Susuz Yaz: 22.582/ Yön. Metin Erksan- David E. Durston 2)Hababam Sınıfı: 19.890, Yön. Ertem Eğilmez 3) Babam ve Oğlum: 12.926, Yön. Çağan Irmak 4) Eşkıya: 12.876, Yön. Yavuz Turgul 5) Canım Kardeşim : 8.825, Yön. Ertem Eğilmez 6) Selvi Boylum Al Yazmalım: 7.684, Yön. Atıf Yılmaz 7) Züğürt Ağa: 6.478, Yön. Nesli Çölgeçen 8)Yol: 5.234, Yön. Yılmaz Güney 9)Vizontele : 4.925, Yön. Yılmaz Erdoğan- Ömer Faruk Sorak 10) Bir Zamanlar Anadolu'da : 4.915, Yön: Nuri Bilge Ceylan |