“bir varmış, bir yokmuş...”
yok masal anlatmayacağım bu hafta; bir ‘hikâye’den söz edeceğim:
“varlar ve yoklar”ın hikâyesinden...
gerçekten de “bir ‘var’ız, bir ‘yok’uz”...
kimse bedeniyle sonsuza kadar kalmıyor; eğer bir mumyası yapılmamışsa.
ama bir ‘iz’imizin kalma olasılığı, ‘yok’ olduğumuzda da ‘bilinme’ unutulmama olasılığımız var. ama yalnızca bir olasılık, o kadar.
bunun gerçekliğini anlamanız için unuttuklarınızı bir anımsamaya çalışmanız yeterli. tanıdığınız kimlerin izleri hâlâ canlı ve başkaları tarafından da biliniyor?
“iz bırakmak” önemli
varken ‘bilinir’ olanların çoğu, yokken de bilinmek için bir iz bırakmak isterler.
insanın huyu bu.
kimisi de varlıklarında bir şeyler yapar ve ondan kalanlar aynı zamanda onun izleridir de.
ama her iz görünmez. kimi asla görünemeyecek izleri arar, kimi de görünen izleri bile görmez... tuhaf bir dünya, bu dünya!
kimileri de o izleri görmek için gezer, dolaşır, arar.
buldukları onları mutlu eder, bulamadıkları da motive. daha çok düşerler peşine ‘iz’lerin.
kimisi de o izleri görünür kılmak için uğraşır. bazen başarır, bazen başarısız olur.
kimisi de vardır yalnızca bir yerlerde bir kayıt olsun diye uğraşır.
epeydir kendime verdiğim görevler arasında bunların her biri var.
izleri arıyorum, bazen rast geliyor. o izleri bir yerlere kaydediyorum, fırsat buldukça paylaşıyorum. birileri daha baksın, görsün, üzerine bir şeyler koysun, çoğaltsın diye.
bir de blog açtım, bir araya topladım onları: adı “varlar-yoklar”
bu blog belki başka “yok”ların izlerini “var” eder diye bir umudum var.
şanslıyım sanırım pek çok “iz”e rastlıyorum.
ahmet yaltıraklı’nın izleri
onlardan birisi de “ahmet yaltıraklı”nın bıraktığı izler.
ona bir sohbetten doğan bir rastlantıyla muğla’nın ortaca ilçesinde rastladım.
emekli şadi öğretmen söz etti ilkin, sonra bu izin bugüne kalmasında önemli payı olan günür (karağaç) hoca’yı da alıp gittik cumhuriyet mahallesi kültür ve sanat evi’ne.
kocaman bir parkın kenarında küçücük bir buluşma mekanı. okullara yakın. öğrencilerle öğretmenlerin buluşmasına olanak veren.
o kocaman parkta, önünde iz bırakmaktan umudu kalmayanlar oturdukları masalarda kendi sildikleri yazıları yazıyorlardı küçük kağıtlara, bitirdikleri her oyundan sonra.
devrim filan da yapmıyorlardı ama, işleri çoktu anlayacağınız. usulcacık yanlarından geçtik, o küçük binanın ikinci katındaki, yine küçük bir odanın bir duvarını kaplayan bir vitrinin kenarında gördüm onu ilk kez. gözlerinin içi gülerek bir yerlere bakıyordu, biraz da muzipçe.
kendisi olsaydı keşke de, bize değil yine başka yerlere baksaydı.
altında sağlığında, 30 ocak 2011’de yazdığı bir not ve biyografisi vardı.
aşağıda izleyeceğiniz videoda göreceğiniz gibi günür hoca bu serginin onun sağlığında yapıldığını ve yontularını kendisinin yerleştirdiğini anlattı.
‘siyasi’ yontucu
gelin lafı uzatmadan önce sizinle ahmet yaltıraklı’nın biyografisini paylaşayım:
sonra susayım ve sizleri bu sayfada gördüğünüz fotoğraflarda yer alan küçük “ahşap heykelcik”lerin 98’iyle başbaşa bırakayım.
toplam sayısı 99 olan bu yontuların sonuncusunu göremedim. günür hocanın küçük yontusunu kendisine vermiş ahmet yaltıraklı. o da kendinden sonra o sergiye konulmak üzere şimdilik evinde saklıyormuş.
1925’de kastamonu’nun araç ilçesi güzlük köyünde doğdu. babası aziz yaltıraklı, çanakkale gazisiydi. ilkokulu 3. sınıfa kadar köyünde, 4. ve 5. sınıfları ise araç’ta bitirdi. kastamonu sanat okulu’na sınavla girdi. bu okulda milli savunma bakanlığı adına bir yıl okudu. daha sonra istanbul sanat okulu elektrik bölümüne gönderildi. 1947’de bu okulu bitiren yaltıraklı’nın astsubay olarak ataması yapıldı. güzide hanım ile evlendi, dört çocukları oldu. görev yerleri; istanbul selimiye, edremit, afyon, erzurum, ankara, istanbul hadımköy’dür.
1968’de emekli olan yaltıraklı, 1986’de ortaca’ya gelerek fevziye köyüne yerleşti. daha önce başladığı yontu uğraşısını bu köyde küçük bir atölye açarak sürdürdü. 1998’de ortaca’ya yerleşen yaltıraklı burada da yontu sanatını geliştirerek sürdürdü.
birçok kere sergiler açan yaltıraklı 2011 yılı şubat ayında 99 adet eserini, cumhuriyet mahallesi sosyal yardımlaşma ve dayanışma derneği’ne, korunması ve sergilenmesi koşuluyla bağışladı.
ahmet yaltıraklı eserleri hakkında şunları söyledi: “yontu eserlerimin konusu daha çok siyasi içerikli olup her birisinin bir mesajı vardır. eserlerimde hayatı ve insanları daha çok karikatürize ettim. atölyem kısaca her yerdi.
bu eserler artık benim değil. sanatçı halk için yaratır. paylaşmak gerekiyor. insanlarımızın bu sergiden çıkaracak dersleri vardır. cumhuriyet mahallesi kültür ve sanatevi’ne eserlerimi bırakıyorum.
ahmet yaltıraklı yontu eserleri köşesi’nin oluşturulmasında emeği geçenlere teşekkür ederim.
gümüşlük akademisi’nde ahşap heykel atölyesi gerçekleştiren muğla üniversitesi güzel sanatlar fakültesi heykel bölümü öğretim üyesi sevgili esra sağlık’a yaltıraklı’dan söz ettim. haberi olmadığını söyledi, tanıyıp öğrenince de mutlu oldu ve yaltıraklı’yla ilgili daha çok iz kalması için kendisinin de bir şeyler yapacağını söyledi.
sizler de yapabilirsiniz.
hem kendi iziniz için, hem artık “yoklar”a karışanların “var” olmaları için.
en azından yolunuz ortaca’dan geçerken cumhuriyet mahallesi kültür ve sanat evi’ni ziyaret edip “ahmet yaltıraklı yontu eserleri köşesi”ni kendi gözlerinizle görebilirsiniz. (ms/yy)