Hrant Dink Vakfı’nın Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi çalışması kapsamında her yıl düzenlediği panelin bu seneki konuklarından biri Örebro Üniversitesi Medya ve İletişim Çalışmaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Michał Krzyżanowski oldu.
Prof. Krzyżanowski ile Suriye’deki savaşla birlikte “mülteci krizi” olarak ifade edilen sürecin Avrupa’da nasıl tartışıldığı, yürütülen tartışmalarda medya ve sosyal medyanın rolünü konuştuk.
"Mülteciler medyatize ediliyor"
Avrupalılar “mülteci krizi” hakkında ne düşünüyor?
Avrupa böylesi bir mülteci krizini daha önce Berlin Duvarı yıkıldığında da görmüştü. Ancak bu sefer medya da çok kullanıldı ve bu süreç daha çok belgelendi.
Bu süreçte en büyük problem mülteci krizinin çok fazla politize edilmesi oldu. Özellikle bu sene Avrupa’da bazı ülkelerde seçim vardı. Haliyle, göçmen karşıtı söylemler çok fazla yer buldu, bilhassa da sağ partiler tarafından.
Bu söylemler sadece geleneksel medyada değil -hatta geleneksel medya politik doğruculuğa daha yakın yayın yapıyor- ama sosyal medya gibi alternatif kanallarda fazlasıyla dile getirildi, medyatize edildi.
"Sosyal medya artık sosyal değil"
Nasıl medyatize edildi?
Sosyal medya, birden fazla sesin aynı anda var olduğu bir ortam. Siyasi partiler de parlamento konuşmaları gibi sadece geleneksel propaganda yöntemlerini kullanmıyorlar. Bilhassa Türkiye gibi ülkelerde siyasi partilerin geleneksel medyada yer arayışları devam ediyor, ama aynı zamanda sosyal medya gibi paralel iletişim kanallarını kullanıyorlar.
Burada enteresan nokta şu ki, sosyal medya artık o kadar sosyal değil. Çünkü sosyal medya, mülteci krizi gibi krizlerde de klasik propaganda yöntemlerine alet oluyor. Propaganda, aynı geleneksel medyadaki gibi ama anlık olarak paylaşılıyor, sosyal medyanın “sosyal” olma vaadi ise gerçekleşmiyor. Avrupa’nın göçmen karşıtı söylemleri, sosyal medyayı da negatif yönde kullanıyor.
Sosyal medya nasıl göçmen karşıtı politikalar için kullanılıyor?
Birden fazla, ırkçı, tek tipçi ifadelerin aynı anda paylaşılmasından bahsediyoruz. Bununla nasıl başa çıkar, buna karşı nasıl mücadele edebilir ki? Burada sorun medyanın ama en çok da sosyal medyanın yasal düzenlemeleri. Çünkü medyaya yönelik her türlü düzenleme çabası, hem iyi hem de kötü yönde kullanılabilir, ifade özgürlüğünü kısıtlayabilir. Ama yanı zamanda sosyal medya demokratikleşme potansiyeli taşıyan da bir alan. Ancak genellikle negatif ve adının aksine “sosyal” olmayan bir şekilde kullanılıyor.
Pozitif örnek Almanya ve medyanın etkisi
Peki söz konusu mülteciler olduğunda, medyanın yahut sosyal medyanın olumlu kullanıldığı bir örnek yok mu?
Almanya bunun iyi bir örneği. Özellikle Almanya’da geleneksel medyada, bilhassa radyolarda yürütülen kamusal tartışmaya hayran kaldım. Burada mülteci krizi söylemi birçok başka Avrupa ülkesindeki gibi tehdit ya da şok iddialarıyla dillendirilmedi. Bu söylem büyük medya kuruluşlarında çabucak, ve çoğunlukla da editöryel müdahaleyle rota değiştirdi.
Söylemin rotası, başarılı bir şekilde, meselenin ekonomik avantajları çerçevesinde tartışılmaya kırıldı. Almanya bu durumdan, sürekli ülkeye gelen mülteciler sayesinde nasıl ekonomik olarak avantaj sağlayabilir çerçevesinde tartışıldı. Tabii ki bu çok liberal bir söylem ve yüzde yüz doğru da değil.
Ancak diğer ülkelerdeki aşırı ırkçı, olumsuz söylemlere kıyasla Almanya bu krizin nasıl kamusal alanda tartışıldığı göz önüne alındığında çok farklı bir yerde duruyor. Bilhassa Doğu Avrupa bu konuda çok olumsuz.
Dolayısıyla tabii ki olumlu örnekler var. Sadece Almanya’da değil, kıta Avrupasında da. Bunun ülkelerde kamusal tartışmanın kurumsallaşmasıyla çok ilgisi var. Kamusal tartışma ortamı Doğu Avrupa’da aynı olmadığı için bu ülkelerde, söylem de negatif oluyor.
"Aylan'ın fotoğrafı mültecilere suret verdi"
Geçtiğimiz aylarda, mülteci bir çocuk Aylan Kürdi’nin deniz kenarında ölmüş fotoğrafı yayınlandı. Fotoğraf Türkiye’de olduğu kadar Avrupa medyasında da çok tartışıldı. Bu fotoğraf, Avrupalıların mültecilere yönelik yaklaşımını değiştirdi mi?
Aylan’ın fotoğrafı mültecilere bir suret verdi. Çok rahatsız edici, bilhassa beni gibi ebeveynler için çok etkileyici bir fotoğraftı. Benim için de mülteci krizine düşünme biçimimi değiştirdi.
Ayrıca, medya kullanıcılarının çoğunluğu orta sınıf olduğunu düşünürsek, böylesi, çok yoksul olmayan, bizim çocuklarımızla aynı kıyafetleri giyebilecek bir çocuğun fotoğrafı olması da çok etkiliydi. Bu hepimizin, aynı şeyin bizim de başımıza gelebileceğini anlamamızı sağladı.
"Avrupalılık kimliği kimliği oluşmadı"
Bu fotoğraf öncesinde mülteciler konusunda Avrupa’da “sınır” konusu çok farklı tartışılıyordu İngiltereli bir radyo yorumcusunun, mülteci teknelerinin batırılmasını önermesi, İtalya ve Yunanistan sahillerine teller çekilmesi, bu yaklaşımın bazı örnekleri. Peki bu algılayış değişti mi?
Aylan Kürdi’nin fotoğrafı çoktan Avrupa’ya gelmiş mültecilere yaklaşımı değiştirdi. Ama bu sınır politikalarından farklı bir şey.
Mülteci krizi, Avrupalılık fikrindeki çatlakları ortaya çıkardı. Avrupa ülkelerinin mültecilere yaklaşımları aynı şekilde değişiyor.
Misal Avusturya ile Macaristan’ın mültecilere yaklaşımı çok çok farklı. Avrupa’da sınır tartışması yüzyıldır devam eden bir tartışma. Sınırlara çekilen teller ise tabii ki çok post koloniyal bir yaklaşım. Sorun tam bir Avrupalılık kimliğinden bahsedemememizden kaynaklanıyor. Aslında asıl problem milliyetçi bir dünyada yaşıyor olmamız. Ve böylesi krizlerde milliyetçilik saklandığı köşeden ortaya çıkıveriyor. (EA)
Prof. Dr. Michał Krzyżanowski |
Prof. Dr. Michał Krzyżanowski, İsveç’te Örebro Üniversitesi Medya ve İletişim Çalışmaları Bölüm Başkanı ve öğretim üyesi. Araştırmaları günümüz Avrupa’sındaki politik, sosyal ve kurumsal değişim bağlamında söylem ve iletişim konularına odaklanan Prof. Krzyżanowski’nin söylem, ayrımcılık ve nefret söylemi, yeni/sosyal medya, geleneksel medya ve Avrupa’da sağcı popülizmi kapsayan birçok çalışması var. Journal of Language and Politics‘in genel yayın yönetmeni olan Prof. Krzyżanowski, Bloomsbury Advances in Critical Discourse Studies kitap serisinin de ortak kitap editörlüğünü üstlendi. Aynı zamanda Critical Discourse Studies ve Social Semiotics yayınlarının yayın kurulunda olan Prof. Krzyżanowski, medya, politik ve örgütsel iletişim alanlarına odaklanan eleştirel söylem araştırmalarında birçok önemli monografi ve antolojide yazarlık ve editörlük yaptı. |