Kemal Ördek’in 2014’te Türkiye'nin sekiz ilinden toplam 18 trans kadın seks işçisi ile gerçekleştirdiği röportajlar Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nin yayını olarak okuyucuya sunuldu.
Kitap, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Mersin, Diyarbakır, Bursa ve Eskişehir'den farklı yaşam hikayelerine ve farklı arka planlara sahip trans kadın seks işçilerinin dilinden "şiddet"i anlatıyor.
Anlatanlardan biri de Rüya...
Aşağıda onunla yapılan röportajı okuyacaksınız...
Kendini tanıtabilir misin?
Denizli Sarayköy’de doğdum. 21 Eylül 1951 doğumluyum. 16 yaşından beri çalışıyorum.
Seks işçiliği yapıyorsun ama, değil mi?
Seks işçiliği yapıyorum.
Denizli’de mi seks işçiliği yapmaya başladın?
Denizli’de evet.
Ailenle görüşüyor muydun bu sürede?
Ailemle görüşüyordum. Sonra annem ve babam öldü. Yine görüşüyorum, kızım var, torunlarım var iki tane. Hepsiyle görüşüyorum.
Genelevde çalıştığın bir dönem oldu, değil mi?
Genelevde çalıştım, genelev patronluğu yaptım.
İzmir’de mi?
İzmir’de.
Başka yerde çalıştın mı?
27 vilayet gezdim.
Kaç?
27. Erzurum, Antep, Diyarbakır, Mersin… Çoğu genelevde çalıştım.
Kaç yaşında ilk vırvıra girdin? İlk girişini nerede yaptın?
1981’de, İzmir’de giriş yaptım. İstanbul’da kaçak çalıştım. Eskiden kaçak giriş vardı.
Peki, ameliyat olmuş muydun o dönem?
Evet, ameliyatlıydım. Kaçak çalıştım. Evlendim yalandan, onunla 8 sene evli kaldım. Dükkan açtım, batırdım. Ondan sonra çok para kazandım. İyi para kazandım ama bir ev parası, bir de işte Denizli’de iki tane evim kaldı. Başka bir şey yok yani.
Neden? Ne oldu paralara?
Aileme gitti. Benim ailem çok kötü. Annem hastalandı anneme, babam hastalandı babama. Bir ev aldım. Sonra ailem dedi ki, bu evi satalım. Herkes hakkını alsın, dedi ablam. Kardeşin dahi olsa kimseden fayda yok. Ben bunu anladım yani.
İlk koli yapmaya başladığın dönemden –çocukluk, gençlik diyeyim- bu döneme geçen zamanı nasıl tanımlarsın? Nasıl bir hayatın oldu? İyi miydi, kötü mü?
Hayatım, iyi zamanı da oldu, kötü zamanı da oldu, çok kötü zamanı da oldu. Ondan sonra “Tan Tan”[1] zamanlarım, çok kötü zamanlarım oldu.
Saadettin Tan Tan? Neden? Ne vardı o dönemde?
O dönemde çalıştırmıyorlardı bizi. Sonra pavyonlarda çalışmaya başladım. Pavyonlarda yapamadım. İçki içemiyorum. Uyuşturucu, sigara, hiçbir şey kullanmıyorum.
Barınamadın tabii orada…
Barınamadım. 1981’de geldim buraya, İzmir’e. İzmir Genelevi’ne girdim. İlk Tire’ye girdim. Tire’den buraya girdim. Hayatım devam etti hep genelevlerde.
Genelevde çalışmak nasıl bir şey?
Genelevde çalışmak, dost tutmadığın müddetçe para kazanmak demek. O zamanın parası çok güzeldi. Deli para kazandım yani. Karşıyaka’da evim vardı, iki tane yazlığım vardı. Bir tanesini sattım, kız yeğenimi evlendirdim. Ben aileme çok düşkünüm. Hep aileme. Ama şimdi hiçkimse arayıp sormuyor tabi. Nasılsın, hasta mısın, iyi misin, kötü müsün diyen yok. Herkes menfaat peşinde. Herkes bir şeyler koparabilir miyim derdinde. Buna da şükür. Emekli oldum şükür kerhaneden, oradan 600 lira alıyorum, 1650 lira parayla geçiniyorum tek başıma. Kimseye muhtaç değilim.
Ben tek tek genelevleri dolaşıyorum iki senedir. Çoğu patronla, çoğu kızla da görüşüyorum. Şimdi genelevler bir bir kapatılıyor, biliyorsun. Yani artık çok az genelev kaldı. Neden bu şekilde?
Çok az kaldı. İstanbul kapatıldı, Ankara kapatıldı. Zaten yaşlı kadınlar var. 81’den beri giren kadınlar aynı kadınlar. Adam geliyor. Askere giderken geliyor. Oğlu geliyor, giriyor. Torunu yine giriyor. Kadın kaç yaşında oluyor?
Üç kuşak.
Üç kuşak giriyor. Kadın yetmiş yaşında. Yetmiş beş yaşında kadınlar var. Artık çok yaşlı kadınlar var. Ancak dışarıdan, el altından gelip de geneleve girenler iyi para kazanıyor. İzmir’de zaten sayılı. Beş tane güzel bayan var.
Kaç kız vardı İzmir’de?
Üç yüz tane.
Benim bildiğim, gördüğüm kadarıyla İzmir en güzel çalışan yerlerden biri.
Ama fiyat çok düşük.
Tabii düşük olabilir ama en sistematik çalışan, temiz yer. Kliniği çalışır durumda olan, kondom kullanılan. Kızların da en az şikayet ettiği yerlerden biri gibi… Bilmiyorum tabi ben, sen biliyorsun orayı.
Kondom mecbur yani. Diğer küçük evlerde hiç kullanılmıyor. Aydın’da hiç kondom kullanılmıyor.
Aydın, Merkez’de mi, yoksa Söke’de mi?
Aydın, Merkez’de. Orada kondom kullanılmıyor. Orada 3 – 4 ay çalışıyor kadın, gelip buradan bir arsa alıyor.
Kondomsuz olduğu için müşteri de para veriyor...
Kondomsuz olduğu için müşteri tercih ediyor, para veriyor. Burada kondom mecbur.
Müşterisi düştü mü sence buranın son yıllarda?
Çok.
Neden düştü?
Dışarıdaki parfümcüler zorla parfüm satıyorlar. Adamlara, al abi cezaevinde arkadaşım var deyip, zorla parfümü atıyorlar, satıyorlar.
Taciz ediyorlar yani müşteriyi?
Evet, gelen müşteriyi taciz ediyorlar.
Polis niye bir şey yapmıyor?
Polis yok ki.
Tamam, özel güvenlik var ama polise hiç şikayet etmiyorlar mı bu durumu?
Ediyorlar. Geliyor polis yarım saat bir saat duruyor. Sonra çekip gidiyor.
İşlem de yapmıyor?
Yapıyor. Adam şikayetçi olsa yapacak. Korkuyor adamlar. O yüzden İzmir Genelevi’nde parayı bulanlar gençler. Genç olmayanlar parayı kazanamaz. Ama para yapan da var. 4- 5 tane daire alanlar var. Onlar hala çalışıyor ama. Ben çekileyim, evde oturayım çoluğumla çocuğumla diyen yok.
Kaç tane lubunya var burada çalışan? Yani cıvır olmayan?
On tane varlar.
Eskiden daha çok var mıydı burada?
Çoktu. Daha fazlaydı.
Ankara’da çalıştın mı hiç?
Ankara’da çalışmadım.
Doğu’da çalıştın mı?
Diyarbakır’da çalıştım. Erzurum’da çalıştım, Erzurum kapandı şimdi. Çok güzeldi Erzurum. Erzurum parası kadar güzel para görmedim ben.
Zaten Doğu’da bir o vardı. Bir Diyarbakır kaldı, bir de Antep var.
Antep çok güzel. Yani parayı buluyorsun. Bir de güzelsen, gösterişliysen parayı buluyorsun.
Sence çalışılması en zor olan genelev hangisi? Patron açısından, müşteriler açısından…
Diyarbakır.
Neden?
Diyarbakır’da biriyle görüşmek yasak. Telefon yasak.
Kızlar da mı birbiriyle görüşmüyor?
Kızlar birbiriyle görüşmüyor, telefon yasak.
Neden?
Patron yasaklamış.
Oranın tek patronu mu var?
Yok, bir kaç tane var. Bak Mersin çok rahat. Adana, Mersin rahat. Denizli Genelevi çok rahat. Ödemiş rahat. Bayındır rahat. Tire rahat. Yani çoğu genelevde çalıştım.
Diyarbakır’da niye patronlar bu kadar disiplinli?
Öyle. Onların şeyi de öyle yani, prensipleri. Bak, Çorlu rahat. Çorlu’nun patronu zaten arkadaşım benim. Dost arkadaşım, kent arkadaşım.
Şu an hayatından memnun musun?
Memnunum. Şimdi emekliyim, hiçbir şey yaptığım yok. Evimdeyim, oturuyorum, kalkıyorum işte evde.
Burası senin de kendi evin, değil mi?
Kendi evim.
Ailenle geçmişte olan ilişkinden kısaca bahsettin. Şimdiki ilişkin memnun olduğun bir ilişki mi? Şu an kimlerle görüşüyorsun ailenden?
Ailemden kızım var. Damadım var. Bir tane torunum var. Ondan sonra… Dünürlerim var. Dayımın oğulları var. Hepsi Denizli’de. Burada kız kardeşim var. İki tane yeğenim var. Onlarla görüşmüyorum.
Niye?
Niye olacak? Onlar hep menfaat peşinde. Hep para peşindeler. Yapacağımı yaptım, artık bir şey yapamam bu saatten sonra. 1600 liranın nesini vereceğim artık onlara ben? Veremem kendim geçineceğim artık bu saatten sonra.
Zaman içinde bu insanı üzmüyor mu? Hep menfaat için. Sen sonuçta yıllarca emek vermişsin...
Tabii canım. Yıllarca emek verdim, para harcadım. Ama bunun kıymetini bilen kim? Kimse bilmiyor. Muhakkak bir yerden darbe yiyorsun yani. En yakınından bile. Taş yakından gelir, uzaktan gelmez.
Senin çocukluk yaşadığın dönem eski bir dönem. O dönemlerde bir lubunya olarak çocukluk nasıldı?
Çocukluk hep kadınlığın hayaliydi. Göğüslerim olsun. Saçım başım uzasın. Zaten motorsiklet kullanıyordum. Denizli Sarayköy’de geziyordum motorsikletle. Arkamdan 4 - 5 tane motorsikletli. Beğendiğimle kalıyordum, beğenmediğimle kalmıyordum.
Ailenle sıkıntı yaşadığın oluyor muydu bu yüzden?
Önce rahmetli babam istemedi. Annem, iyi de olsa kötü de olsa benim evladım dedi. Ben atamam, dedi. Atmadı yani hiç kimse. Sonradan bende para olunca ailem de çok iyi davrandı. Ama on sekiz falan gibi evden ayrıldım. Sonra aileme döndüm, evlendim. Bir sene evlilik geçirdim. Erkekken çocuklarım oldu. Sonra bıraktım, gittim İstanbul’a. Öyle oldu yani.
Şimdi arkadaş çevren genellikle lubunya çevresi mi?
Yok. Aileler de var. Sevdiğim çok dostum var. Görüşüyorum, aileler var. Apartmanda ailelerle görüşüyorum ben. Yani hiç kimse de kaşının üstünde gözün var demiyor.
Lubunyaların arasında şiddet var mı? Çekememezlik falan.
Lubunyalarla ben pek görüşmüyorum. Vardır tabi. Kıskançlık var. Lubunyalar kıskançlardır. Kendilerine bir şey olsun istemezler. Ne öldün isterler, ne oldun isterler. Lubunyalar öyledir. Lubunyaların yaşantısı o. Mesela hava astsubayı, yıldızı mıldızı var. Hiçbir boku yok hâlbuki kirada oturuyor. Senelerce çalışıyor, bir bok yok. Ama çok bilmişlik taslar, bir şey bilmezler.
Şimdi çalışmıyorsun ama valilikler kapatıyor ya genelevleri bir bir, ne olacak, nereye gidiyor? Bu genelevlerin kapatılması iyi bir şey mi?
İyi bir şey değil. Kapatılmasın, herkes ekmeğini kazansın. Orada işçisi de para kazanıyor, vekil de para kazanıyor, patron da para kazanıyor. Kızlar zaten odacı, 160 lira veriyorlar.
Günlük kirası?
Günlük kira, kiralıyorlar kendilerine. Ondan sonra kimisi, yaşlı olanlar yarımcı. Öyle yani hayatlarını sürdürüyorlar. Çok yaşlı kadınlar da var içeride. Çok. En genci 50 yaşında. Emekli olmuş gene çalışıyor kadın.
Kapatılınca orada çalışan kadınlar ne oluyor?
Dışarıda çalışıyor.
Daha korunaksız, başına ne geleceğini bilmeden?
Tabii, tehlikeli.
Peki devlet ne yapmaya çalışıyor? Genelevleri kapatıyor, evinde çalışanların evlerini basıyor, evler mühürleniyor, para cezası yazıyor, artık kulüp, bar, pavyon kalmadı gibi bir şey...
Bitti, her yer bitti. Ama fuhuş bitmez. Masaj salonları var. Ruslar var. Bunlar hiçbir zaman bitmez.
Polisin baskınları konusunda ne düşünüyorsun? Bir sürü kızın evi basılıyor, ya sokağa düşüyor ya da gidip arkadaşında kalmaya çalışıyor.
İlk baskında bir ay, ondan sonra üç ay mühürlüyorlar. Ondan sonra bilmiyorum ne kadar kapatıyorlar.
Sence doğru bir politika mı bu?
Bunlar yıldırma. Yılsın diye. Ama kimse yılmıyor. Birinci evi kapatsa, ikinci evi açıyorlar.
Olmadı zaten caddeye çıkar.
Zaten ev alıyorlar. Ev almak çok kolay şimdi. Ayda 1000 – 1500 lira verip, ev alıyorsun. Sigortalı olduğun müddetçe ev alıyorsun yani. Başka bir şey yok.
Sen kendi deneyiminden biraz bahsedebilir misin? Ev mühürleme olayından. Çok detay vermek zorunda değilsin. Sadece ne oldu, polisin tavrı nasıldı?
Polis ilk yakalıyor mesela. Çıkan müşteriyi alıyor, sen kimden çıktın hangi daireden çıktın. Şu daireden. Kiminle kaldın, şununla kaldım. Götürüyorlar, ifadeni alıyorlar. İki ay sonra komisyona giriyor. Ev kapanıyor.Karar çıkıyor, komisyon kararı. Evin mühürleniyor. Üç ay mühürlendi evim.
Senin cezaevi tecrüben de oldu, kısaca bahsedebilir misin?
Ben evde yoktum. Bir tane arkadaşım, otuzbeş senelik arkadaşım… Bir lubunya. Ameliyatlı ama. 54 yaşında. O da genç değil yani. Bir tane çocuk alıyor eve. O çocuğun da - Kürtler geç yazdırıyorlar çocuklarını ya nüfusa - yaşı bayağı var. Otelcilik Okulu’nda okuyormuş çocuk. Dışarıda ahlak polisi yakalıyor, nereden çıktın? Falan yerden çıktım. Ben de ev sahibi olduğum için beni de götürüyorlar. Ben cezaevinde yatıyorum, arkadaşım cezaevinde. Şimdi en azından denetimle çıktık.
Denetimli serbestlik, imza veriyorsun.
İmza veriyorsun. Arkadaşım sağlık ocağında çalışıyor.
İlk defa mı cezaevine girmiş oldun?
Evet, ilk defa.
Koşullar nasıldı?
Ben zaten revirde yattım. Şeker hastası olduğum için revirde yattım. Revir bildiğin. Bir oda, ileride banyosu var. Dışarıdan yemek yiyordum. Öyle işte bir ay dört gün yattım çıktım.
Hiç sıkıntın olmadı onun dışında, değil mi?
Yok. Bahçeyi geziyordum, dolaşıyordum. Yaşlılara zaten hiç iş yaptırmıyorlar. Gençler iş yapıyor. Bahçe temizlemesi, mutfak işi, kafeterya temizlemesi hep gençlerin. Dört yüz elli kişi var cezaevinde.
Sence bu ülkede adalet var mı? Bütün hayatını düşünerek soruyorum.
Valla hiç. Yurtdışında olsa ne olacak. Ben burada doğmuşum, Denizli’de doğmuşum, Denizli’de büyümüşüm. Denizli’de ölürüm yani. Vefat etsem bile ben Denizli’de olacağım. Burada gömülmem. Annem, babam burada mı? Ben oraya giderim yine. Bu ülkede kalacağım yani, ama adaletin olmadığı bir ülkede.
Lubunyalar için sence adalet olur mu ileride, elli yıl yüz yıl sonra?
Göremeyiz ki onları, elli yılı yüz yılı. Bilmiyorum. Hiçbir şey diyemem. Yorum yapamam. Sadece şunu söyleyebilirim; yeni lubunyalar çok aşırı. Göğüs yaptırıyorlar, kafaya peruk takıyorlar, kadın kılığında çalışıyorlar. Lubunyalık bu değildir yani. Lubunyanın biraz edepli olması lazım. Benim zamanımda öyleydi, parmakla gösterilirdik biz zamanında. Ben de lubunyalık yaptım. Ama böyle aşırı derecede değil yani. Bir kilo boyayla, bir kilo makyajla; camlardan, kapılardan müşteri çağırmak olmaz. Karşıda aile var. Bunlar gözünü almıyorlar. Hişt hişt hişt yapmaları… Bu hata yani. Çok hata var. İki tane meme yaptırıyorlar, peruk takıyorlar. Hadi kadınım piyasada. Olmaz. Şu kadar, kısacık giyiniyorlar. Ayaklar 45 numara. İnsan aynaya bakar, bana kadınlık yakışıyor mu, yakışmıyor mu? Yakışmıyorsa git, olma. O kılığa girme. Gey olarak yaşa o zaman, değil mi? İnsan yakışanı yapar. Yakışmayanı yapmaz. Bir kıyafet yakışıyorsa giyerim, yakışmıyorsa giymem. Ben böyle yakam açık giyemez miyim? Giyerim. Ama niye giyeyim, niye kendimi teşhir edeyim? Teşhircilikten ceza alıyor onlar. Çıkıyorlar otostopa, şu kadar mini etek, üstüne sutyen... Teşhircilikten bunlara devlet para cezası yazıyor.
Fuhuş yasası değişmeli mi? Çünkü evlerin basılması, para cezası, genelevlerin kapatılması, evlere tutulan tutanaklar hep fuhuş yasası yüzünden…
Evlere tutanak yazılıyor ama pezevenksiz çalıştığı için yazılıyor. Normal gelip de muayenede hasta çıkıyor. Ne yapacak doktor, mecburen kapatacak. Ama onun ne yapması lazım, kıza ceza vermesi lazım, eve değil. Evin orada suçu yok. Diğer kızların ne suçu var? Bir ay ev kapanıyor. Ne yapacak? Kıza bir ay ceza verecek, kız dışarıda kalacak. Öbür kızlar çalışacak. Evlerin ne suçu var yani. Çünkü zaten bir tutanak, iki tutanak derken tabelaya kadar gidiyor. Tabela düşüyor. Tabela çıkarmak o kadar pahalı ki, dünya para. Bir de artık valilikler de pek ilgilenmek istemiyor. Hiçkimse ilgilenmek istemiyor. Genelev artık bitti. Eskiden, 81’de genelev güzeldi. Çaycı çay getiremezdi, o kadar yoğunluktan. Biz akşamları yorulurduk. Böyle bacaklarımızı havaya diker yatardık. Şimdi nerede? Müşteri gelse adamın gözünün içine bakıyorlar.
[1] Saadettin Tantan’ın İçişleri Bakanı olduğu dönemden bahsediyor.
* Kitabın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.