Konferans oturumlarında İran'dan Norveç'e kadar çeşitli ülkelerden gelen konuşmacılar yaptıkları doyurucu sunumlarıyla katkıda bulundular.
Salonun tüm gün boyunca dolu olduğu, dahası sürekli ayakta izleyenlerin bulunduğu konferansa Mehmed Uzun dışında Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, çok sayıda akademisyen, İsveç başta olmak üzere çeşitli ülkelerden gelen çok sayıda yazar ve araştırmacı da katıldı.
Uzun: Kitaplarımla ilgili hep mahkeme salonlarında konuştum
Yoğun alkışlar arasında kürsüye gelen Uzun konuşmasına Kürtçe olarak başladı, daha sonra konuşmasının devamını Türkçe sürdürdü ve İsveç'ten gelen dostlarına teşekkür ettiği sırada da onlara yönelerek İsveççe konuştu. Konuşmasına herkese teşekkür ederek başladı ve "asıl sizlere ben borçluyum. Herkese çok şey borçluyum. Yapmaya çalıştıklarımla sizlere olan borcumu ödemeye çalıştım" dedi.
Bu tür salonlarda bu tür toplantıları daha önce yaşamadığını belirten yazar Uzun "Ben mahkeme salonlarına alışkınım. Böyle salonlara alışkın değilim. Benim kitaplarımla ilgili daha önceki tüm konuşmalarım 'mahkeme salonları'nda oldu. Bugün yazarlığım başka bir açıdan tartışılıyor. İlk kez böyle bilimsel mekanlarda kitaplarım, yazdıklarım tartışılıyor. Bu ilk olsun ama son olmasın. Yazdıkları nedeniyle mahkeme önlerinde 'yargılananlar' bilimsel olarak değerlendirildikleri zaman hem onlar, hem de üniversite kendi 'öz kimliğine' kavuşur" diyerek konuşmasını sürdürdü.
"Mecburi yazarlık"
"Benim yazarlığım 'mecburi' bir yazarlıktır. Yaşar Kemal İnce Memed'i anlatırken onun bir 'mecbur insan' olduğunu söyler. Benim yazarlığım da onun anlattığına benzer "diyen Uzun konuşmasına şöyle sürdürdü:
"Benim yazarlığım da 'mecburen yapılmış bir başkaldırı'dır. Şan, şöhret, mal, mülk, pazarla ilişkisi olmayan bir yazarlık benimki. Ben aşağılanmamak, kovuşturulmamak, horlanmamak için yazıyorum. 5 kez yargılandım yazarlığımla ilgili olarak. Mahkeme salonlarında ifade etme hakkım, yazarlık haklarım, özgürlük hakkım için savundum kendimi. Bunlar birer haktır. Ben o hakkı kullandım"
Yazarlık serüvenini de anlatan Uzun yazarın yarattığı kahramanları ile yaşadığını belirtti: "Benim yaşamım da öyle geçiyor. En fazla çevremde olan Dante, Eric Auerbach ve Walter Benjamin'dir. Onlar 5-6 yıldır hep benim çevremdeler."
Uzun, konuşmasının bu bölümünde İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'ye gelen bilim insanları arasında yer alan Filolog Eric Auerbach'ı anlattı, "Mimesis" adlı bir kitabından söz etti. Bundan yola çıkarak yazacağı romandan söz eden yazar Uzun, konuşmasında bu projesinin ayrıntılarından söz etti ve "5-6 yıldır yazmak istediğim bir roman var. Bu yazarlarla o nedenle ilgileniyorum. İlk paragraflarını bundan 1 yıl önce rahatsızlığımın ilk başında yattığım İsveç'teki o hastanede yazıldı" dedi.
Hastalığın seyri ve "ikinci" yaşam
Yaşadığı hastalığın seyrinden, gelişiminden ve ayrıntılarından söz ettiği bölümde de "Hastalığa karşı direnmeye karar verdim. Yaşar Kemal ve eşi Ayşe İsveç'te beni ziyarete geldiler. Bir nazar boncuğu ile bir uğur böceği getirdiler. Ölüm meleğinin nefesini ensemde duydum. Ölümden korkmadım. Ölümle haşır neşirdim çünkü. Yazdıklarımın içinde çok ölüm vardır. Ölüm kaçınılmazdır. Ölümsüzlüğü düşündüm. Ölümsüzlük ancak yaratıcılıkla mümkündür. Ölümsüz olmak istedim. Yazarın ölümsüzlüğü yarattıklarının karakterlerinin ondan sonra da yaşamasıyla mümkündür" dedi.
Hastalığa ve hastalıkla mücadeleye kilitlendiğini söyleyen Uzun, aldığı ilaçların etkisiyle 30 kilo verdiğini, bu sırada uykudan ve yemekten kesildiğini, günde ancak 1 saat uyuyabildiğini, ama bu "uyuyamama döneminde" çok fazla düşündüğünü belirtti ve şunları söyledi:
"Uyumadığım zamanlarda hep düşündüm. Yaşamımı, yarattığım ve yaratacağım karakterleri düşündüm. Düşünürken fark ettim ki hep "mağlupları" ve "mazlumları" yazmışım. Aklımda bir kitap var. Adı "Mağlupların Anlatısı" olacak. Mağlupları yazmak önemli. Çünkü onları tarih kitapları yazmıyor. Çünkü tarih kitaplarını hep 'galipler' yazıyor. Tarihi yeniden yazmak ve yeniden yaratmak gerekiyor. Ama bu kez 'mağlupların ve mazlumların' tarafından, onların bakış açısıyla yazılması gerekiyor. İşte onları anlatacağım kitabın adı 'Auerbach'ın Umudu' olacak".
"Benim çok sayıda ustam var. Türklerden Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet benim ustalarım. Başka ülkelerden de çok sayıda ustam var. Onları örnek almamın nedeni onların da 'halkı' yazmaları, 'halkın diliyle' yazmaları. Bizler 'mağlupların ve mazlumların' sesini duyuracağımız bir 'dünya edebiyatı' için uğraşıyoruz. Bu noktada da 'çeviri' en önemli aracımızdır" diyen Kürt yazar konuşmasının bu bölümünde de dilden, dil bilimden-filoloji- ve bu alandaki gelişmelerden söz etti ve çeşitli önerilerde bulundu.
Ustalar ve Sürgün
Konuşmasının son bölümünde "Sürgün"deki yaşamına değinen Mehmed Uzun "Sürgün aslında 'yok oluşun' anavatanıdır. Ama az sayıda da olsa sürgünü bir 'fırsat' olarak kullananlar var. 1977-1992 arasında tam 15 yıl sürgündüm. İşte o sırada yok olmamamı yaptığım çalışmalar engelledi, var oluşumu ise üretebildiklerim sağladı.
Ama en büyük desteği, dilim ve halkım ve bana onların sağladığı kaynaklardı. Dünya edebiyatı, aslında bir anlamda 'sürgün edebiyatı'dır. Sürgünler 'şiddet'e karşı 'söz'e sığındılar. Çünkü söz daima şiddete karşı galip gelir. Yazarın ise tek bir görevi vardır: Direnmek. "Adalet, vicdan ve merhamet için direnmek."
Engellemelere maruz kalan bir dilde yazmak
Toplantıyı düzenleyen komite içinde yer alan Osman Kavala'nın açışından sonra Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Jale Parla "Yaralı Dil" başlıklı açılış konuşmasında, Türkçe'nin ve Türkiye'de dilin gelişiminden, yapılan "dil reformu" çalışmalarından, özellikle de dilin olumsuz etkilenmelerinden söz etti.
Daha sonra "Engellemelere Maruz Kalan Bir Dilde Yazmak" başlıklı ilk panele geçildi. Bu panelde İsveçli yazar Eugene Schoulgin "Sürgünde Yazmak", gazeteci Norveç Yazarlar Birliği eski başkanı yazar Thovald Sten, "Sürgünde Yazmak Üretkenliği Sağladığında" ve Türkiye'li eleştirmen Ömer Türkeş "Bir Dil O Dildeki Edebiyatın Tarihidir" başlıklı konuşmalar yaptılar. Salona kadar gelmesine karşın yazar Aslı Erdoğan rahatsızlanması nedeniyle panelde yapacağı "Kendi Sesinde Sürgün Olmak, Kendi Dilinde Geriye Dönmek" başlıklı konuşmasını gerçekleştiremedi.
Yapılan tartışmalar ve verilen aradan sonra gerçekleştirilen ikinci oturumu Norveçli yazar Maria Modig yönetti ve sırasıyla İsveç'te sürgünde yaşayan yazar Azar Mohloujian, Mehmet Uzun'un ilk romanlarını Kürtçe'den Türkçe'ye çeviren yazar Muhsin Kızılkaya ve Norveçli yayıncı Jonas Modig birer konuşma yaptılar. Bu panelde konuşması planlanan Ragıp Zarakolu'nun konuşması ise düzenleme komitesinde görev yapan bir görevli tarafından okundu.
İranlı yazar Azar Mohloujian'ın "Neden Yasaklı Bir Dilde Yazmak?" adlı sunumunda İran'dan da kimi örnekler vererek yasaklamanın etkilerini ortaya koydu, Kızılkaya yaptığı ilk çeviriden söz etti. Modig'in "Telif Hakkı ve Basım Özgürlüğünü Güçlendirmek İçin Bir Avrupa Sistemi Kurmak", Zarakolu'nun ise "Ayşe Nur Zarakolu, Mehmed Uzun ve Anadilde Yazma Hakkı" başlıklı sunumlar yaptı.
"Hikaye Anlatıcısına Ne Oldu?"
Saat 14.00'de başlayan ikinci panelin başlığı "Hikaye Anlatıcısına Ne Oldu?" idi. Yine iki ayrı oturum halinde gerçekleştirilen panelin ilk oturumunu yayıncı Müge Gürsoy Sökmen üstlendi. Bu oturumda Maria Modig "Bir Muhalif Olarak Hikaye Anlatıcısı - Zorunlu Muhalif"; Doç.Dr. Per Erik Ljung "Hikaye Anlatıcılarıyla Karşılaşma"; Björn Linnell ise "Hikaye Anlatıcısının Kaderi" başlıklı birer konuşma yaptılar.
Bu panelin ikinci oturumunda ise Türk ve Kürt konuşmacıların konuşmaları yer aldı. Prof. Dr. Nazan Aksoy'un yönettiği bu oturumun ilk konuşmasını Radikal yazarı ve öğretim üyesi Doç.Dr. Necmiye Alpay yaptı. "Mehmed Uzun'un Romanlarında Anlatıcı ile Baş kişinin İlişkileri"ni ele aldığı bilimsel bir değerlendirme olan bu sunumun ardından Uzun'un ilki dışındaki diğer romanlarını çeviren öğretim görevlisi Selim Temo "Mehmed Uzun Romanlarında Anlatıcılar" başlıklı ayrıntılı ve uzun bir akademik sunuş gerçekleştirdi. Bu konuşması sırasında Temo, Mehmed Uzun'un Kürtçe'ye kazandırdığı "bin"den fazla sözcük olduğunu söyledi.
Bu oturumun son konuşmacısı bianet'te de yazıları yayınlanan Birgün yazarı ve Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi'nin kültür ve sanat danışmanı yazar Şeyhmus Diken'di. Onun konuşmasının başlığı "Mehmed Uzun Edebiyatı'nda Şehir" idi.
Konuşmasının sonunda salonun tamamını dolduran 300'a yakın izleyici uzun uzun Mehmed Uzun'u alkışladı. Konuşmayı sonuna kadar izleyen yazar Yaşar Kemal ayağa kalkarak Mehmed Uzun'u kucakladı.(MS/AÖ)