Toz Bezi Berlınale’nin forum bölümünde gösterildikten sonra Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivalinden en iyi film ve en iyi kadın oyuncu ödülleriyle döndü.
Yönetmen Ahu Öztürk bir maduniyet hikâyesini mizahla nasıl kırdığını ve filmin karakterleri için ona ilham veren kadınları anlatıyor.
Toz Bezi ilk uzun metraj filmin ama daha önce kısa metraj ve belgesel çalışmaların var. Onlardan bahsederek başlayalım.
Üniversiteden sonra İstanbul Mezopotamya Kültür Merkezi’nde çalışmaya başladım. O dönem Sandık adında bir belgesel çektim. Gözaltında tecavüz meselesi üzerine politik bir belgeseldi, Türkiye’de hiçbir yere göndermeyi bile düşünmedim. Yurtdışında gösterildi bir iki yerde. Sonrasında Kazım’ın (Öz) filmlerinde çalıştım. Açık Yara’yı da Fırtına’nın setinde çalışırken yazmıştım.
Ankara Sinema Derneği’nin Gezici Festival kapsamında düzenlediği yarışmaya başvurdum o senaryoyla ve seçilince, Kars Öyküleri projesine dahil oldum. Zaten Kars’ta geçen bir öyküydü ve kendi kendime asla çekemeyeceğim bir senaryoydu.
O anlamda Ankara Sinema Derneği’nin o yarışması benim için çok değerli. O filmle uğraşırken bir yandan sürekli yazıyordum, başka senaryolarım vardı. ‘Zifir’i yazdım, Köprüde Buluşmalar’a katıldım onunla, yapımcım falan da yoktu. Sonra o dönemde Toz Bezinin hikâyesi şekillenmeye başladı kafamda.
Sinemamızda güçlü kadın karakterlerin olmayışından yakmıyoruz hep. Toz Bezi’nde kadın karakterler güçlü, erkeklerse son derece silik. Karakterler kimlik açısından çok katmanlı olsa da en baskın mesele toplumsal cinsiyet meselesi. Bu anlamda Toz Bezi’ni bir kadın filmi olarak mı görüyorsun, nasıl tanımlıyorsun?
Ben bir kadın filmi çekeyim düşüncesiyle başlamadım Toz Bezi’ne. Ama filmin ana karakterlerinin kadın olduğunu ve film ekibinin büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğunu düşününce, bu anlamda bir kadın filmi diyebiliriz. Bir gün oğlumu görmeye bizim bir akraba kadın geldi, Roni’yi gördü ve “Ya bu yeşil gözlü, anne baba kapkara” dedi. Sonra birden aklına gelmiş gibi “Ee tabii bacım biz Çerkes’iz ya” dedi.
Biz de aynen filmde Asiye’nin Hatun’a döndüğü gibi döndük baktık ona. Çok tuhaftı, kafasında öyle kurmuş, Çerkes olduğuna ikna olup kapatmış etnik kimlik meselesini. Sonraki günlerde çok düşündüm bunu, çok güldüm, herkese anlattım. Başka bir senaryo üzerinde çalışıyordum o sıralar aslında. Sonra dedim ben bunu yazayım. Bu karakteri temizlikçi yapmamsa, teyzemin gündelikçi olmasıyla ilgili.
Teyzene adıyorsun zaten filmi.
Evet. Teyzemin sürekli anlattığı birtakım hikâyeler vardı. Bunları anlatırken, teyzem farkında bile değildi sömürüldüğünün, bütün orta sınıf kadınları o kadar iyiydi ki onun gözünde. Ama bir şey anlatıyor mesela, ağır bir sömürü var orada, sen bile görüyorsun, o görmüyor.
Bu benim içimi çok acıtan bir şeydi hep. Hatun karakterini yaratmaya başladım önce, sonra Nesrin eklendi. Temizlikçi oldukları için orta sınıf kadınların evlerine gidecekti bu iki karakter. Derken, hikâyede bir sürü kadın karakter oldu ve erkek yok.
Var olan erkekler de yok gibiler aslında. Şero mesela... Cefo da zaten yok.
Cefo’yu filmde hiç görmeyeceğimizden başından beri emindim. Şero’yuysa özellikle öyle var/yok bir karakter olarak düşündüm. Benim pek çok evde gözlemlediğim bir şey bu; erkeklerin evdeki o var ama yok hâli. Şero da öyle olsun istedim.
Kadın karakterlerin eve tıkılmışlıkları, ev işleriyle uğraşarak geçirdikleri zaman bir yandan kadınların ezilmişliğini ortaya koyuyor tabii ki. Ama diğer yandan bu güçlü kadın karakterlerin iktidar alanına da dönüşüyor ev. Şero’nun yokluğu aynı zamanda o evin içinde iktidarının olmayışı olarak da hissediliyor. Kadınlar arasındaki ilişkiye dönersek, Hatun ve Nesrin’in ilişkisinde bir yandan çok dayanışmacı bir taraf var ama Hatun aynı zamanda çok rekabetçi bir karakter. Sınıfsal karakterli bir rekabet bu.
Tabii tabii. Hatun kendine çok güveniyor ve çok baskın bir karakter. Evini temizlediği Ayten’den neyi eksik, öbüründen neyi eksik? Öyle düşünüyor. Nesrin rekabet dışı. Belki de rekabet dışı olduğu için dayanışıyor onunla.
Bir sınıf atlama hayali var Hatun’un.
Kesinlikle var. “Şuna buna sahip olmaya ben niye layık değilim ki?” Çok yerinde bir soru, ama pek çok insan sormuyor bile. Eşitlikçi bir sistemde, evet Hatun’un da istediği gibi bir evinin olması lazım. “Ben niye burada ev sahibi olmayayım ki?” diye hisseden bir karakter olsun istedim. Kanıksadığımız o sınıfsal kodları Hatun kanıksamamış olsun istedim... İşte, alt sınıftansan, zaten ulaşamazsın, bunu kabul edersin. Ama Hatun böyle bakmıyor.
* Bu söyleşiyi Altyazı dergisinin Nisan sayısından aldık. Söyleşinin devamını dergiden okuyabilirsiniz. Altyazı'nın bu sayısında ayrıca bir gazetecilik filmi olan Spotlight, Hou Hsiao-Hsien'in yönetmenliğini yaptığı ve Cannes'da "En İyi Yönetmen" ödülünü kazanan "Suikastçı" filmiyle ilgili yazıları da okuyabilirsiniz. (AB/AÇ/EKN)
----------------------------------------------------------------------------
* Filmin künyesi: Yazan ve yönetmen: Ahu Öztürk; oyuncular: Asiye Dinçsoy, Nazan Kesal, Serra Yılmaz, Didem İnselel, Mehmet Özgür, Asel Yalın, Yusuf Ancu, Gökçe Yanardağ; yapımcılar: Çiğdem Mater, Nesra Gürbüz, Stefan Gieren (ALM)
** Toz Bezi, İstanbul galasını 11 Nisan Pazartesi saat 21.30'da İstanbul Film Festivali'nde yapıyor, 15 Nisan'da vizyonda