Zı koájegorem, yanahe baye desı wunağom éále zako yaar sımace ḣuyi ĺ`ejığ. Wunağor baye zeḣum zexezımıxığe kenejığep. Nemıć koájegorem desı zı newutxegorem eále ĺ`ejığem yiše zerğaş`eyİ, yewuy a koájem qoğe. Wunem ĺ`ıjır yımısew zıtirğafi, nuwom yidiyi uhağ.
“A séán ğogu şıje sıkećı, sıpşığ haé wudena?” Yiuyi yewupş`ığ.
“Ar ṕıorer sıde haynap siéál, tı adıǵeba yeblağ, yeblağ.” Yiuyi haişım rişağ. Ane kıfiğewçuğ. Newutxer şxe bete nuwer kewupş`ığ.
“Te wukiće, te wuqore siéál”
“Se bow şıje sıkećı. Adere dunayem sikećıjı séán.” zeom nuwe thamıćer guzejöğow.
“A Thar kısatiyguşeba. Tham wukısfihağıy siéáĺ. Seriy zı éále zako sier zı thamafe yıpe ĺ`ejığ. Siéále thamıćejır kepĺeğuğa? Cennetın rağehağ şö`a” yiuyi kewupş`ığ. Şuḣaş`e newutxem.
“Wolahe wowi éálemiy sıćerep, yiše wumarew zı éálaş`e gore keqoğew cennep pşeupem ut.” Zeom nuwe thamıćer guaw.
“Carı, carıguş se siéáler. Ha cennetım ramğeharer pşı.” Yiuy kewupş`ığ.
“Cennet pesım dışe 40 kısemıtew wizğehaştep kırioáğ. Éále thamıćeriy mafe zawle ḣuğe cennetıpşem meĺao ut.” Zeom nıwem.
“Wa waw ar sıdı haynap. Mo se zığaş`ow sıṕ`uğer, tey fede wunağo ĺaṕ`om xećığe siéále zako dışe feşı`će cennetım yimğaha ḣuna.” Yiuy zışıḣuştiyi, dışe yaar zı çısem yizı yişı`yi, kihiyi newutxem kıritiğ.
“A siéál thar koseğeĺeu` mı dışexer siéále kısfetıj. Sıĺ`eyife sıkupfeĺ`eon” yioğ. Newutxem,
“A zı tequr kufesımış`e ḣuna séán. Tha weğepsew, sıbğeşxağ, sebğebleğağ. Wo zemğap ay se sızerenesıje dışexer wi éále kufestıjını, cennetım razğeşeşt ar.” Yioáğ. Newutxem yınıbe yizı ḣuğetiy.
“A séán se sejejın. Sigoqu ćıhaded. Mezaxe muḣow sınesıjın fay.” Zeom nuwem,
“Qo, qo siéál şıexe nesıj, wiğoqu kemğan.” Yioáğ. Şuḣaş`em dışexer yiştiy, yipao şüšeriy ziteruḣejiyi yejejığ. Nuwe šıqumiy yihaé çewupşem nesfere yığeqotağ.
Tequ zıteş`em ĺ`ıjır wunem keqojığ. Nuwe šıqur guşü`eze yişha kıriqoğer ĺ`ıjım fiotağ. Ĺ`ıjım nuwer zı newutxegorem kızeriğepśağer yış`ağ. Ziy yımıow wunem kıćıyi şım tétıshayi nuwem,
“Taće qoğer ar” yiuyi kewupş`ığ. Nıwomiy newutxer zıdeqoğe bığur aće riğeĺeğuğ. Ĺ`ıjır şım tetıshayi newutxem ĺejağ. Newutxeri kızepĺećıze megojı. Yepĺeyme şıjeće zı şı gore safer dihayew keqo. Ar yejırı feşı`će kızeraqorer yişağ. Atequmiy ğogu nezım zı şha kuyı gore jöw utew yıĺeğuğ. Newutxer jöre şha kuyum yıdiyi kaquyi,
“Mo kaqorer woĺeğa ?” yiuyi kewupş`ığ. Şha kuyım,
“Seĺeğu sıd ar?” yioáğ. Newutxe,.
“Ar bow śıfı bzac, dunayem kuyıxer tiriĺağo ḣurep. Kızerese wiwçışt. Şe`xe zığeqod.” Kırioáğ. Şha kuyım,
“A thar kısawiy, te sıqojın.” Zeom newutxem,
“Ma mı paor ziteḣuy wikuyı kıemğeşew mo şığım deqay.” Kizreom şha kuyır şığım deşeyağ. Newutxemi pḣeaşećır yişteyi jöne fejağ. Tequ zıteşem şım tesı ĺ`ıjır kesıyı newutxe kewupş`ığ.
“Mıće pao şüše teḣoğew lese zıgore blećığa?” yiuy kewupş`ığ. Newutxem degum fede zış`ıyi neće, áće zıĺıxurer şığım zeretesır riğeş`ağ. Ĺ`ıjır şeım tesew şığı çeğım ehağ. Yepĺeyme şığım pao şüše teḣoğew zıgore tes. Ĺ`ıjır,
“Kex bzecerıĺf şe`xew.” Yioyi şha kuyum yecağ. Şhaerem şha kuyır kexina. “Se sı kuyep, se sı kuyep” yeo, yiokesıy şığı şhapem deqoye. Ĺ`ıjım kızeremıxıştır zeşem şım kexiy ariy şığım deqoyağ. Ar newutxem kiĺeğow wukiğenena? Pḣeaşećır ceridźıy şım zıteriźağ. Yewuw atequm uḣuştığ.
Ĺ`ıjı thamıćer ṕçentağew, gubjığew, pşığew wunem kınesıjığ. Nuwom ay yişha zıgore kızeriqoğer yiş`ağ.
“Sıd kupşış`ığer tha ksawiy” zeom ĺ`ıjım,
“Sımıwdequ wo nıwor, nepe kin muğo kıseptığ. Ziy xabziy pşeerep, zimiy wuakıl taferep, a cı a zışıjağem sidiğo nesıjınızı, sidiğo éále thamıćem dışexer rıtijit. Şır ketsiyi sıkeqojığ.” yioáğ. (ACB/EA)
Türkçe çevirisi |
Cennetin Kapısında Bekleyen Çocuk Bir gün bir Adıǵe köyünde yaşayan en zengin, en varlıklı ailenin biricik evladı hastalanıp ölmüş. Aile ünlü olunca bu haber bütün köylerde duyulmuş. Başka bir köyde yaşayan kurnaz bir Adiǵe, ölen çocuğun ismini öğrenip o köye gelmiş. İhtiyarın evde yokluğuna denk getirerek evladını kaybeden yaşlı kadının kapınsa gelip, “Anneciğim çok uzak yoldan geliyorum. Çok yorgunum tanrı misafiri kabul eder misin?” diye sormuş. Yaşlı kadıncağız “Ah yavrum senin dediğin ne kadar ayıp, Adiǵe değil miyiz, hiç misafir kapıda bırakılır mı? Buyur, buyur oğlum” demiş ve misafir odasına almış. Kadıncağız misafirine mükellef bir de sofra kurmuş. İhtiyar kadın misafirine sormuş, “Oğlum nereden gelip, nereye gidiyorsun?” demiş. Kurnaz “Anneciğim ben öbür dünyadan geliyorum. Hava kararmadan da yetişmem lazım” deyince, yaşlı kadın “Ne mutlu benim için, seni Allah gönderdi bana. Benim de biricik evladım bir hafta önce öldü. Zavallı yavrumu gördün mü? Oğlumu cennete aldılar mı?” diye sormuş. Kurnaz da "Vallaha senin oğlun mu bilmiyorum. İsmi Ömer olan yeni bir çocuk geldi. Cennetin kapısında bekliyor” deyince ihtiyar kadın telaş içinde “O, o benim yavrum. Niye cennetin kapısında bekletiyorlar da içeri almıyorlar çocuğumu,” diye sormuş. Kurnaz da “Cennet bekçisi çocukcağıza 'Bana 40 altın verirsen seni içeri alırım' dedi. Zavallı çocuk da bir haftadır cennetin kapısında dileniyor” diye cevaplamış. Çocuğunun dilendiğini duyan yaşlı kadın “Benim özenerek, bezenerek büyüttüğüm biricik yavrumu, bizim gibi soylu asil bir ailenin çocuğu altın için hiç bekletilir mi, ne kadar ayıp” demiş. Yerinden fırlayarak evde ne kadar altın varsa bir keseye doldurup kurnaz Adıǵeye getirip uzatmış. “Yavrucuğum Allah aşkına bu altınları oğluma ver. Bu iyiliği bana yaparsam ömür boyu sana dua ederim.” Kurnaz da “Anacığım sen hiç merak etme, ben döner dönmez bu altınları oğluna verip, onu cennete aldırırım” diye cevap vermiş. Bu arada karnını doyuran kurnaz “Anacığım benim yolun uzun, müsaade edersen ben yola çıkmak istiyorum” demiş. Yaşlı kadın “Git yavrum git, bir an önce yetiş, yolun uzun” demesiyle kurnaz, altınları yanına alıp, siyah kalpağını da başına örtüp kalkmış. Kadıncağız da kurnazı bahçe kapısına kadar uğurlamış. Bir müddet sonra ihtiyar eve gelmiş. Yaşlı kadın büyük bir sevinç içinde başına gelenleri kocasına anlatmış. Yaşlı adam karısını bir uyanığım kandırdığını hemen anlamış. Hiçbir şey demeden sadece karısına misafirin ne tarafa gittiğini sormuş. İhtiyar kadın misafirin gittiği yönü kocasına göstermiş. İhtiyar da ata atlayıp karısını kandıran göz açığın peşine düşmüş. Kurnaz Adıǵe köyüne doğru keyifli bir şekilde giderken ara sıra arkasında dönüp bakmayı da ihmal etmiyormuş. Bir bakmış çok uzaktan bir atlı tozu dumana katarak geliyor, o gelenin kendisi için geldiğini hemen anlamış tabii ki. O anda orada yolun kenarındaki tarlada çift süren bir kel adam görmüş ve hemen onun yanına gidip “Şu uzaktan gelen atlıyı görüyor musun?” diye sormuş. Çift süren kel adam “Görüyorum, ne var onda” deyince, Kurnaz Adıǵe “O adam çok zalim birisidir. Dünyadaki bütün kelleri öldürüyor, buraya yetişmeden kaybolsan iyi edersin” demiş. Kel çiftçi telaşla etrafa bakınmış saklanacak bir yer görememiş, "Eyvah, ne yapsam, nereye saklansam şimdi?” diye sormuş. Kurnaz da “Al bu kalpağı kafana tak kelin görünmesin. Şu ağaca çıkıp saklan” demiş. Kel çiftçi de aceleyle ağaca çıkıp saklanmış. Kurnaz Adıǵede karasabanın kollarını tutup başlamış çift sürmeye. Bir müddet sonra ihtiyar yanına yetişmiş ve aceleyle sormuş: “Buradan siyah kalpaklı, yayan geçen biri oldu mu?” Uyanık Adıǵe hemen kendisine dilsiz süsü vererek kaş-göz, el-kol hareketiyle aradığı adamın ağaçta olduğunu anlatmış. İhtiyar hiç vakit kaybetmeden ağacın altına atını sürmüş. Bakmış ağaçta siyah kalpaklı birisi var, aradığı adamı bulduğunu sanmış. “İn aşağı alçak adam” diye bağırmış. Ağaçtaki kel çiftçi bir yandan kafasındaki kalpağı tutuyor bir yandan da “Ben kel değilim, ben kel değilim, beni rahat bırak” demeye başlamış. İhtiyar, ağaçtaki adamın inmeyeceğini anlayınca, atından inmiş, o da ağaca çıkmış. Bunu gören kurnaz Adıǵe elindeki karasabanı atmış ve hemen ihtiyarın atına atlayıp oradan kaçıp gitmiş. Zavallı ihtiyar kan ter içinde, yorgun argın, kızmış bir şekilde evine dönmüş. Daha ihtiyar avluya girer girmez yaşlı kadıncağız kocasının başına bir iş geldiğini anlamış. “Ne oldu sana Allah aşkına, bu halin nedir?” diye sorunca ihtiyar kızgın bir ses tonuyla cevap vermiş: “Sus konuşma, bugün başına bin bir türlü iş açtın. Hiç gelenek göreneklerimizi bilmiyorsun, hiçbir şeye aklın ermiyor. Şimdi o adamcağız taa cennete ne zaman yetişecek de, ne zaman çocuğa o altınları verecek. Atı verdim de geldim.” |