Sürgüne düşürülmüş bu politik sesin peşinden Paris'e giden bir yönetmen ile aslında bulunmaktan çok "kaybolmak" isteyen bir kadının yaşam hikayesinden doğan bir belgesel "Kor ve Ateş Yılları"... Kaybolmak isteyen kadın ise Tülay German'dır...
İKSV'nin düzenlediği 29. Uluslarası Film Festivali kapsamında Pera Müzesi'nde gösterilen "Tülay German: Kor ve Ateş Yılları" başlar başlamaz salonda zamana yolculuk yapan bir zamanın delikanlılarının ve genç kızlarının yüzündeki tebessümü görmek mümkündü.
Belgesel yalnızca bir sesin hikâyesi değil aynı zamanda dönemin siyasi arka planıyla sunulan bir aşkın, o aşkın şarkıları nasıl solun yoldaşı haline getirdiğinin hikâyesini de anlatıyor. German'ın temel alınarak sanatçının müzik ve fotoğrafları ile çeşitli arşiv görüntülerinin kullanıldığı filmde, Türkiye'nin 60'larından kesitleri de görmek mümkün. Filmde kullanılan tüm müzikleriyse Kalan Müzik elden geçirmiş.
Genç yönetmenler Didem Pekün ile Barış Doğrusöz için "Kor ve Ateş Yılları"nı çekmek o kadar da kolay olmamış. Pekün, Paris'te yaşayan German'ı her ziyaretinde tüm ısrarlarına karşın filmde gözükmeye ikna edememiş. Yüzünü göstermeyen ama sesinde cömert German'ın filme katkısı ise "Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu" adlı otobiyografisindeki metinleri seslendirmek olmuş.
Didem Pekün, Tülay German belgeselini çekmek için yollara düşmesinin nedenlerini bianet'e anlattı:
Tülay German bir cevaptı
"1968 kuşağının tutunduğu bir yer, paylaştığı ortak bir ruh vardı. Bugün ise fazla dağınık bir ortam var. Tülay German'ı tam da anlamsız, elle dokunulamayan bir boşluğun olduğu bir noktada keşfettim. O sırada İngiltere'deydim ve kültürel aidiyetlerin sorgulandığı, 'öteki' tarafından insanın kendi kimliğinin öğretildiği bir ortamdı. Böylesi bir ortamda Tülay German'ı keşfettiğimde 'Erdem Buri ile nasıl bir ortamda yaşamışlar, neler paylaşmışlar, neler konuşmuşlar, bütün aşklar bu kadar yüzeyselken onlar nasıl derin bir aşk ve dostluk yaşamışlar' diye düşündüm. Kişilik ve insaniyet adına duruşları beni çok etkiledi. Tülay German bir dönemin sembolüydü ama bir taraftan da bizim için o dönem bütün o arayışımıza bir girişti, bir cevaptı."
Tülay German'a Kalan Müzik'ten Hasan Saltık aracılığıyla ulaştığını belirterek, "Düşünsel anlamda çok ortak yanımız olduğu için Tülay German ile çok iyi anlaştık" diyen Pekün, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anlaşamadığımız tek şey filmde görüntüsünün kullanılmasıydı. Telefonda ilk konuşmamızdan bir ay sonra Paris'e gittim ve bana ses kaydı vereceği konusunda anlaştık. Onu filmde göstermeyi de çok istiyordum. Çünkü onunla ilgili birkaç arşiv dışında yeteri derecede kaynak yok."
Hala siyah saçlarıyla bağdaş kurup plaklarını çalan hoş bir kadın
Tülay German için "Hala dünya haberlerini takip eden, cıvıl cıvıl, siyah saçlı, büyük gözlükleri, altında kot pantolonu, elinde şarabı bağdaş kurup plaklarını çalan çok hoş bir kadın" diyen Pekün, filmde farklı bir yöntem izlediklerini belirtti:
"Belgeselde iki farklı zaman diliminin kıyaslamasını yapmak adına kendimi de filme katarak farklı bir yöntem izledik. Bu değişik tarzı Tülay German da anladı ve bize 'Siz çok özel bir yöntem seçtiniz. John Cassavetes, Shadows filmini ilk çektiğinde herkes eleştirdi. Ama şimdinin kült filmi artık. Bu hikâyeyi unutma' dedi."
Keşke filmimiz Emek'te gösterilebilseydi
Yaşamının büyük bölümünü Fransa'da geçiren filmin diğer yönetmeni Barış Doğrusöz de Tülay German'ın kendisi için bir 'keşif' olduğunu ifade ederek, Emek sinemasının yıkımına ilişkin eleştirilerini paylaştı:
"Tülay German gibi kendi kültürel mirasımız olan bir ismin bütün arşivleri Fransa'da. Orada çok iyi bir şekilde korunuyor. Oysa bizde sistematik bir şekilde toplumsal bellek silinmesi yaşanıyor. Emek gibi bir sinema salonunu yıkmaya teşebbüs ediyoruz, aksesuar haline getirmeye çalışıyoruz. Keşke belgeselimiz Emek'te gösterilebilseydi. Fransa'da bu tür tarihi değeri olan mekânlar özellikle korunur. Bir değişiklik yapmak istendiğinde tüm projeler halkın önünde sergilenir. Biz Beyoğlu'nun ortasına alışveriş merkezi dikiyoruz. Tarlabaşı'nı yıkıyoruz."
Tülay German Kimdir?
1935 yılında İstanbul'da nispeten varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sanatçının, gerek şarkı söylemesine karşı çıkmaları gerekse sol görüşlü biriyle ilişki yaşıyor olmasını onaylamamaları ailesiyle bağlarının kopmasına neden oldu.
Tülay German'ın hayatına bakıldığında ilk anılacaklardan biri hayat arkadaşı Erdem Buri'dir; bir radyo programcısı, entelektüel, döneminin önemli aydınlarından biri. Onunla tanışana kadar Batı müziği icra eden German onun önerisiyle caz söylemeyi bıraktı. Buri'nin deyimiyle "düşünce şarkıcılığına" yöneldi. Bu süreçte ilk hiti Burçak Tarlası'nı çıkardı.
Böylece Anadolu Pop'un tohumları atılmış oldu. Tam o tarihlerde Marksist görüşü anlatan bir kitabı Türkçeye çevirdiği için Buri 15 yıl hapis istemiyle yargılandı ve kaçmaya karar verdi. 1966 senesinde kimseye haber vermeden Tülay German da onunla birlikte bugün hâlâ yaşamakta olduğu Paris'e gitti.
German, Fransa'da birçok albüm kaydetti ve konser verdi. Saygın plak şirketi Philips'le sözleşme imzaladı. Kariyerinde gün geçtikçe yükselen sanatçı, o dönemde ülkesindeki olaylardan etkileniyordu; bu tanıklıklar onun zamanla siyasi yönü ağır basan bir müzisyene dönüştürdü. Öyle ki radikal bir kararla bütün finansal yatırımını harcayıp Philips'le sözleşmesini feshetti.
Türk halk türküleri ve Nazım Hikmet, Yunus Emre gibi şairlerin şiirleri için bestelenmiş şarkıları söylemeye başladı. O artık Paris'teki Türk ve kendi ülkelerinden benzer şeylere mazur kalmış göçmenlerin sesiydi. German, 1987'de sahnelerden sessizce çekildi ve müzikal kariyerini noktaladı. 1993'te de Erdem Buri'yi kaybetmesinin ardından izole bir yaşam sürmeyi seçti. (BT/EÖ)