Biz çizgi roman perverler (en azından ben) o macera senin bu macera benim kıvamında koşturmayı severiz. İşin asıl kötü tarafı bu genelde gidip görmediğimiz yerlerde ve zamanlarda(sanki mümkünmüş gibi) geçen serüvenlerin sadece ve ister istemez bir kitabın sınırlarına hapsolmasıdır.
Yalnız bu kez “okuduğum” kitap pek öylesi bir serüveni anlatmıyordu. Uzak’ın kara kalemle bezenmiş sayfalarında insanlığın son yıllarda iyice derinleşen dramatik hali resmedilmişti. Anlayacağınız Uzak epey yakındaydı.
Uzak metni olmayan bir kitap. Bu yüzden çeviriye ihtiyacı yok. Resimler kitabın yaratıcısı olan Shaun Tan’ın da bir anlamda hayatının hikayesi. Babası 1960 yılında Malezya’dan Avusturalya’ya göç edenler arasında. Beş yılda tamamlanan çalışmanın önemli esin kaynaklarından biri de o.
Kitap anlatılan öyküler bugünlerde daha yoğun bir biçimde yaşadığımız, şahit olduğumuz kaçışları anlatıyor. Çeşitli belalar yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlar, göçmenler. Dilini dişini bilmedikleri yerlere doğru yola çıkarlar. Orada onları ne beklediği de meçhuldür. Ama korku geride kalacaktır, önemli olan o. Biraz umudu da yanlarında azık yapmışlardır. Öyküdeki kahramanlarımızdan biri kendini sonunda bir fabrika bandının önünde bulur. Ama orada aynı zamanda kendi gibi yaralı bir kaçağın öyküsüne kulak verir. Sonra beraber güneşli bir göğün altında başka ihtiyarla
ra katılarak bir oyun oynarlar. Kim bilir bu oyun çocukluğa mı yoksa geride bırakılanların tümüne mi duyulan bir nostaljidir…
Sevindirici haber, kitap iyi bitiyor. Kitabın sonunu söylemek bir çizgi romancıya pek yakışmaz ama burada bir istisna yapalım. Belki gerçek hayata da böylelikle bira “hile” katabiliriz. Durun sabırsızlanmayın yazacağım, evet sonunda kitabın ana öyküsünü şekillendiren göçmen ailesi mutlu! Son sahnede ise bu ailenin en küçüğü, bir başka göçmene umut aşılayarak ve yeni ayak bastığı topraklarda yol göstererek yarasına merhem oluyor.
Peki göçmek bir “kurtuluş” oluyor mu? Bundan emin değilim. Erivan’a göç etmek zorunda kalan Suriyeli Ermenilere soruyorum bunu zaman zaman. Evet ölümden kurtuldukları için elbette memnunlar. Ama adeta bir gözleri geride kalmış. Eğer yoksullarsa, dünyadaki bütün benzerlerinin karşılaştığı şeyler onları bu topraklarda da terk etmiyor.
Irkçılık, milliyetçilik sinsi bir canavar. Bazen çocukları bile ele geçirebiliyor. Ve maalesef bize ısrarla dünyanın bir bütün ve küre olduğunu anımsatıyor. Yani kaçış yok.
Bu bahsi biraz karamsarca da olsa bir başka çizgi roman kahramanı Dylan Dog’dan bir alıntıyla kapatalım: Hepimiz büyük bir oyunun içinde sıkıştığımızı hissediyoruz. Kendimizi istemesek de, bu filmin kahramanları gibi hissediyoruz. Kötü biteceğine inanamıyoruz.(1)
Haşmetli kitap
Yazının bu kısmına gelince biraz daha kitaba döneyim istedim. İnternet tanrısına başvurup benden önce bu yollardan geçen var mı diye sordum, hemen sizin de tanıdığınız birinin Haluk Kalafat’ın yazısına(2) rastladım. Sonra da kitabı yaratan sanatçı Tan’la yapılmış bir röportajı(3) gördüm. Okuyunca onların söylediklerinin dışında ne söyleyebilirdim ki dedim. Bu yüzden onları da okumanızı salık vermeyi tercih ettim.
Belki bir iki şey yine de ekleyebilirim. O da eserin çok yüzlülüğü. Elbette her çizgi bir şeyleri sınırlar, Tan’ın çizgileri ise bu sınırları zorlamaya çalışmış. Sanatçının adeta başka dünyalara ait olan çizgilerinde kimi aynasını bulabilir, kimi ise saklanabileceği, kaçabileceği, oynayabileceği, korkacağı, korkutulabileceği ve belki de sonunda kaybolabileceği dehlizleri de görebilir. (AS/EA)
Uzak, Shaun Tan Desen Yayınları, 128
(1) Dylan Dog- Kült Korku Filmi- Dev Albüm 1- Lal Kitap