Ankara’yı sevenler ya tam sever, ya da tam sevmez. Ben hatasıyla, sevabıyla kısacası cem’an sevenlerdenim. Ankara sevmezlerin eleştirileri “Ankara’da deniz yok”, “Ankara’da hayat yok”dan öte gitmez aslında. Ankara sevmezlerle laf yarışına da girmem, düşüncelerinin değişmeyeceğini bildiğimden.
Bu yazı; bir grup Ankara severin, diğer Ankara severler için yaptığı ve bence bir “Ankara’ya güzelleme”si olan “Lavarla” web sitesine, zat-ı alimin yazdığı bir güzelleme, aslında.
“Bu kentlerden artakalan tek bir şey olacak: İçlerinden esen rüzgâr”
Lavarla’cılar, “Ankara’da hayat yok” diyenlere “Angara” ağzıyla “la var la” diyorlar lavarla.com sitesiyle.
Ve bu güzelim kente dair bir sürü şeyi; yemek, müzik, popüler kültür, tarih, sanat, insan hikayeleri, sinema, edebiyat, kent kültürü, kentlilik kültürü, mekanlar, mimari, hatta geçmişe özlem duyulan şeyleri yazarak, anlatarak, görseller sunarak, etkinliklerden haberdar ederek velhasıl kenti, kentlileri rengahenk kılıyor. Dahası kentin hafızasını tutuyor, bizleri hafızamızın sokaklarında gezdiriyor; bu kentten, Ankara’dan, sadece Brecht’in dediği gibi, içimizde sadece esen rüzgarın kalacağından hareketle.
Ankara’da hayat artık Lavarla!
2015 yılının sonunda instagram hesabıyla bir araya gelen Lavarlacıları, Ankara severler çok sevince, web sitesi kuruyorlar.
Kar amaçları yok, sponsorluk desteğine gereksinimleri var. İlke ve değerleri doğrultusundaki sosyal sorumluluk projelerini de omuzluyorlar. Her hafta başında “Merhabalar Ankara’mızın Güzel İnsanları” diye başlayan ve “Peki bu yeni haftada bizleri neler bekliyor?” diye sorup, (örn: Yeni yılın dördüncü haftası) haftanın öne çıkan güzel ve alternatif etkinliklerini sıralayarak yanıtlıyorlar.
Neler var, Lavarla’da. Ankara’ya dair bir sürü şey var, kıymetini bilene.
Kalp kırmadan, can almadan hayata dalmak
Şehir içindeki ören yerlerine açık hava müzesi olan Roma Hamamı, Julianus Sütunu, Hacı Bayram Camisinin yanında Augustus Tapınağı, Roma Tiyatrosu ve elbette Ankara Kalesine dair, Ankara çevresindeki ören yerlerine mesela Haymana’daki Hitit kaya anıtı Gavurkale, Oyaca’daki Külhöyük, Polatlı’daki antik Gordion yerleşimi, Kayabaşı mozaiği ve müzesi ve Nallıhan’daki Juliopolis Antik Kentine dair bilgilendiriyor bizi Lavarla.
Lavarla, ‘kalp kırmadan, can almadan, hayat dolu yemekler’ yapan vegan restoranları, kafeleri,kahvecileri ve öğrencilerin ders çalışmasına uygun mekanları, sadece Ankaralıların değil diğer şehirlerdeki dinleyicilerin de sevdiği Radyo ODTÜ, Max Fm, Radyo İLEF, Radyo Bilkent ve Radyo 3’ü de listelemiş. Dünya’nın ilk ve tek 7/24 canlı kafe radyosu olan Radyo Naif’i de Lavarla’dan öğrendim.
Angaralı şeyler
Lavarla; “Allah sağlık, para, afiyet, versin, amin” açılımlı pideci ve kebapçı Aspava’yı, azimli tiyatro-severleri, dip dibe yerleşkelerdeki Bilkent, ODTÜ ve Hacettepe üniversitelerini, Melih Gökçek’i, kent merkezinde yerlere atılan kadın ismi ve telefon numarası yazılı kartlarını, Kuğulu Parkı, kendine has düsturu olan gece hayatını yani pavyonlarını, Keçiören’deki şelaleyi, Dost Kitabevini, metrodaki göz resimli “buraya bakarlar” panolarını, Los Angeles’ın ilk harfleri olup ama nedendir bilinmez bir de An(k-g)ara olan “LA” sözcüğünü, Atatürk Orman Çiftliği kokorecini, Ankara pavyonlarının ‘sarı tutkusu’nu, simidini, ‘Hocam’ sözcüğünü, kulesi kalan Atakule’yi ve şehrin medar-ı iftiharı Anıtkabir’i sayıyor.
Lavarlacılar, ‘it ayazı’ denilen Ankara soğuğunu Angaralı şeyler arasında sayıyor. Söz ve müziği Erkan Güneş’e ait, "Kent Şarkıları”nın söylediği “Ankara Soğuğu” şarkısı bianet okurlarına gelsin; iş bu yazı vesilesiyle.
“(…) Sen Ankara'da ben Ankara'da,
Sanki bir ülke sığınmış aramıza
Ankara soğuk sen daha soğuk
Üşüyor yabancı bir cümle ağzımızda.
Sen Ankara'lı ben Ankara'sız
Bir uçtan bir uca aralanmışız
Ankara soğuk sen daha soğuk
Yalnızım yalnızsın yalnızız
Pencereden tanıdık senfoniler sızıyor ansız
Bıçak gibi kesiyor beni umarsız
Sen Ankara'lı ben Ankara'sız
Aslında ikimiz de kentte yabancıyız
Ankara soğuk sen daha soğuk
Ayrıyım ayrısın ayrıyız (…)”
“Hangimiz sevmedik” Lavarla
Film festivallerini, diğer müzelerin yanı sıra Müze Evliyagil’i, Erimtan Müzesi ile Satranç Müzesini, cezaevinden müzeye dönüşen Ulucanlar’ı, Ali Kuşçu Gökbilim Merkezini, Saracoğlu Mahallesi ile Yahudi Mahallesini, Anafartalar Çarşısını, kolonyacı Eyüp Sabri Tuncer’i, ODTÜ yerleşkesini, Kızılay’da Down Sendromlu gençlerin işlettiği ‘Cafe Down’ı, Kavaklıdere İlkokulu’nun yanındaki Pinokyo Kırtasiye’yi, Maltepe pazarını vb. anlatan ayrı ve özgün yazılar var Lavarla’da. Mekanlarla özdeşleşmiş lezzetler başlığıyla mesela At Pazarındaki “Gramofon Kafe”de ıhlamur içmeyi, “Hangimiz Sevmedik Kafe”nin köfte ve çorbasını, eski Sovyet mutfağından lezzetler sunan “Pirgi”yi, “Rumeli Çikolatıcısı”nı vb. öneriyor.
Ankara: “Hele bir de yağmur yağıyorsa üstüne”
“Nefes Kesen Balerin: Mine İzgi”, “Sokakların Arasındaki Gizli Bir Galeri: Muhammet”, Ankara’nın sıra dışı taksicisi “Alo Necdet Abi Neredesin?”, Ankara’da doğup büyüyen Zakkum vb. gibi portreleri, “Ankara’ya yazılmış şarkılar” derlemesini, Ankara’nın Seymenlerini, “Şehri terk eden Tezer Özlü” portresini de okumak mümkün. Ankara’ya dair şarkıları da Lavarla Spotify hesabında toplamışlar.
Sosyal sorumluluk uyarısı yapıyorlar gerektikçe. Mesela: kanver.org’ için kan (trombosit, kök hücre) duyurusu gibi. Yazarken Grup Endişe’nin “Ankara senin her yerin hüzün, Karanfil hüzün, Konur hüzün, Sıhhiye hüzün, Yüksel hüzün hele bir de yağmur yağıyorsa üstüne…’ diyen “Ankara’da Hüzün” şarkısını da dinledim sıkça.
Ankara Keşif Haritası: Pusula
Lavarla’ya dair bu yazıda, imece örneği ve minyatürlü harika bir çalışma olan “Ankara Keşif Haritası: Pusula”dan söz etmezsek yazı çok eksik kalır. Ancak Pusula ayrı bir yazının konusu olmayı can-ı gönülden hak ediyor.
Yaşar Sökmensüer alıntılamış, Onur Mat’ın söylediklerini.
“Yüzünüzü denize verdiğinizde arkanızı dönersiniz insanlara. Bu yüzden, ancak deniz şehirlerinde yalnız kalabilir insan, denize kalır ve kendine... Ankara mı? Bakacak tek şey insan yüzleridir. Otobüslerde, dolmuşlarda, parklarda, insanların yüzlerine bakılarak kurulur hayaller. Çünkü bir deniz yoktur, insanlara sırtınızı dönüp seyredebileceğiniz. Yalnız kalamazsınız, denize kaçamazsınız. Bu yüzden insan ilişkileriyle var olur Ankara’da.”
La var la; harbiden, gaçılacak denizin olmadığı için güzelsin zaten Angara. (ŞD/EKN)