“Görev başında, bir sokak çarpışmasında ya da zindanda öleceğini” yazmıştı Rosa Luxemburg. Öyle de oldu.
Lenin’in deyimiyle, “devrimin kartalı” Rosa, 1919’larda acımasız bir senaryoyla katledildiğinde, ölüsünden bile korkularak Spree Nehri’nin derinlerine bırakılmıştı.
9 Ocak 2013’te, bu kez Kürt Özgürlük Hareketi’nin kurucu önderlerinden Sakine Cansız ve arkadaşları aynı pervasız komplonun hedef tahtasındaydılar.
Sakine’nin katledilişi, kadın özgürlüğüne ve kadın kimliğine yapılmış bir saldırıydı aynı zamanda.
Sakine, ete kemiğe bürünmüş bir devrimci kadın kimliğinin kendisiydi, bu duruşuyla harekete yeni bir gelenek getirmişti ve hareketin mayasının kadınlar olduğu yeni bir dönüm noktasının temsilcisiydi.
“Doğru bildiğinde ısrar ve kırılması imkânsız bir irade. Amaca bağlılık, özgürlüğe adanmışlık, özgür yaşamda sonuna kadar ısrar, inanılmaz bir devrimci inat, boyun eğmezlik ve son derece soylu bir devrimci duruş, sevgi çağlayanı bir yürek, hayranlık uyandıran bir canlılık, hareketlilik ve akışkanlık. Bütün bunların toplam ifadesi olarak muhteşem bir etkileme gücü…” diye anlatır yoldaşı Kaytan, Sakine Cansız’ı.
40 yıla yaklaşan devrimci bir mücadele pratiğinin kurucusu, öncüsü, yaşarken efsaneleşen Sakine, Sara, Kürt hareketinin Rosa’sı idi…
80’li yıllardaki büyük Diyarbakır zindan direnişinin kadın kimliği, “zulüm tanrısı” olarak tariflenen işkencecisinin yüzüne tükürebilecek kadar cüretkar bir kafa tutuşun simgesi.
Kadın duruşunu ve ilkelerini, ısrarla değdiği, dokunduğu her yere yayan, toplumun tüm feodal kadınlık öğretileriyle aile kurumundan başlayarak hesaplaşmış, amacına ters düşen her türlü ilişkiden kopmaya hazır bir kadın kimliğinin yaratıcısı, değiştiren dönüştüren bir karakterin inşaat ustası…
Kadın yoldaşlığına ve kadınları tümden mücadelenin içine katma uğraşıyla, kadınların katılımına önem ve öncelik veren Sakine yoldaş, inşa ettiği kadın kimliği ile kadınlarda büyük bir cesaret ve güven yarattı.
“İnsan nereye dokunsa değiştirir, yıkıntıların üzerine saraylar diker, somurtkan yüzleri güler hale getirir, çorak topraklarda güller açtırır, çölü yeşil vahaya dönüştürür. Hele bu insan bir de çağdaş müminlik çizgisinde yürüyen bir kadınsa, özgürlüğe sevdalı bir kadın devrimciyse, attığı her adımda mucizeler gerçekleştirir. Benim tanıdığım Sakine işte buydu” diye tamamlıyor yoldaşı bu duruşu.
Devrime adanmış hayatlar
Tarih boyunca mücadele edenler, egemenleri daima rahatsız etmiş, uykularını kaçırmıştır… Hele ki, karşılarındaki güç bir kadınsa…
Kadınların özgürlük mücadelesinde varoluşları, imha edilmesi gerekli bir tehdit olarak görülür.
En önde mücadele eden kadınların hoyratça ve hunharca katledilişin soğuk yüzü, bu tehdidin arkasında yatan egemenlerin o büyük korkusu değil mi?
Rosa’dan Sakine’ye uzanan, devrime adanmış iki kadının hayatlarına kast etmenin özünde yatan bu büyük korku değil mi?
Direnmenin başlı başına muazzam bir tavır olduğunun ifadesidir, Rosa ve Sakine…
Kadınların hep ezilmiş, üstünde tepinilmiş ve hor görülüp kıyılarak üçüncü sayfa haberlerine sıkıştırılmış hikayelerinin üstüne inşa edilen, tüm yargıları paramparça edip, devrimci bir kadın gücü ve iradesinin simgeleşmiş isimleri.
Barış savaşçısı iki büyük devrimci kadın, iki güçlü irade.
Egemenlerin çarkına çomak sokmuş kadınlar…
Öncüleştikçe ateş çemberinin ortasına yerleşen direnişin ve var olmanın ete kemiğe bürünmüş isimleri.
Zekası, canlılığı ve üretkenliğiyle önderleştikçe zaman zaman yoldaşlarının özel düşmanlığını kazanmış güçlü bir teorisyen, polemikçi, hitap ve kalem ustası Rosa’dan devrimci bir kadının gücünün nelere kadir olduğunu göstermiş, inatçı, uzlaşmaz, cüretkar Önder Sakine’ye ulaşan, vitrinlik kadın resmine uymayan/sığmayan koca bir tarih var karşımızda.
Rosa’dan Sakine’ye, Sakine’den tüm devrimci kadınlara can veren, güç veren bir tarih.
Kadın iradesi ile yazılmış ve süregelen süreçte de yazılacak olan bir tarih. (PK/YY)