Amniyos sıvısının içinde duruma göre döneduran bebeklerin aymazlığına özeniyor insan. O su saklanılsa, biraz da artırılsa her insanın ihtiyaç halinde sığınacağı bir yer olsa. Göbek bağı olmasa da olur, bir nefes borusu aracılığıyla. Yok işte böyle bir ihtimal, saçma.
Dış dünya ile ilk tanışma anında kıyameti kopardığın an, kaba etine yediğin tokat ile toparlanıyorsun biraz. Birkaç ay evvelden verilmiş ortak kaderin eline eğer cinsiyetin= kız denilmişse. Hayatının aşağı yukarı nasıl gideceği hakkında kritik bir işaret bu. Sen anlamıyorsun tabii. Biz kenardan izleyen kadınlar biliyoruz. Eyvah, kız çocuğu. Dramatik olanına ihtiyaç yok anlaman için. Uydurayım hemen:
Hava kararmış, yağmur yağıyor. Kapüşonu kafana geçiremiyorsun böyle olunca. Olur da sağdan soldan arkadan bir hareketlenme olur, hazırlıksız yakalanabilirsin diye.
İşte hazır ol, böyle bir paranoyaklık.
Tecavüze uğrayanın saç renginin ve bilhassa o gün ne giydiğinin içten içe ve olanca ciddiyetiyle düşünüldüğü bir ülke. Kederlenecek bir şey yok, toplu ulaşım araçlarından birinde yazan “Ulan Özlem! Ya benimsin ya kara toprağın”a kıkırdıyor Özlem’in liseli hemcinsleri. Trajik safsatalar hayatın gerçekleri. Daha öğrenecekler, tek başlarına iken asansörde bir adam varsa merdivenlere doğru tıpış tıpış yönelmeyi.
Kamusal çırpınışların on katı çekirdek veyahut gepgeniş aile içinde. Alan geniş olunca çok dokunmuyor insana. Ama biliyorum her şey o “göster bakalım pipini” ile başladı. En azından bu civarlarda.
Adamların ayaklarını 180 derece açarak oturmalarına çatmıyor bir tek feministler. Tenasül organlarının hassasiyetini, ezilme, sıkışma payını göz ardı eden zalim feminik laflar, kallavi argümanlar da var. Ha evet, bir yandan Emily Bronte’nin ölümüne şiir yazıp, çocukluk arkadaşının gördüğü şiddet karşısında ne yapacağını şaşıran bünyeler var. Otur ona da şiir yaz oysa, yani hiç olmazsa.
“Varoşları nezih semtlerden ayıran sabah 08.00 ile 10.00 arası yerde gördüğünüz çok affedersiniz balgamlar. Onu da yapan gene adamlar!” Bu değil, bu değil elbette hazırladığımız laflar ve rapor üstüne rapor yazmalar, paragraflar, makaleler, kurultaylar. Ama işte uzaktan, ta uzaklardan erkek balkonlarından böyle görünmek isteniyor manzara.
Gece geldi mi şu ayaklar hep hızlanır. Hiç öyle bir kaldırım kenarında kahır çekebilmek, sigarayı dünyanın yüzüne yüzüne “erkek gibi” üfleyebilmek yok. İki soluk al mübarek, iki nefes gibi nefes çek. Ablacım derdin bu olsun, 13 yaşında bir çocuğu zorla bile değil daha beteri nereye yollandığını bile bilmeden cinsel münasebete gönderenler var. Kötünün kötüsü tekerlemelerinde yorul dur, batı-doğu-iç-orta-sahil boyu vs. bir dünya meselesi, kadın olmak.
Seçim meydanlarında kadınlara, kadınlarına, bacılarına, analarına seslenen adamlar. Oldukça mantıksız ama izahı kolay. “Kadın hakları” diye bir şey niye var örneğin. Anayasal güvenceye alınmış haklar, demek ki hak lütfetmiş bir taraf bir tarafa. Eş başkan, kadın kotası. Hatırlatmak icap ediyor demek ki. Sonra soruyorlar, feministler niye varlar? Bir bankacı bankada intihar etmeli, bir mahpus hücresinde. Devlet kurumlarının trajedilerinin zinde tutulması bakımından. Kadın nerede intihar etmeli? Dünyada herkesin her yerden görebileceği bir yer var mı? Yok. Etmemeli o zaman. Kıytırık sebeplerden de olsa konuşacaklar o vakit. Yani, o kadar.
Toplu tecavüz ne demek örneğin. Bu suçu biliyor olmamız, dünyanın her karış toprağında bu suça aşina olunması delirtici değil mi. Toplu tecavüz, toplu tecavüz… Aklımız alıyor, alıyor ne acı. Fes edilemiyor dünya yoksa sırf bu sebepten dolayı hemen şu anda.
Mis gibi başlayabilir herhangi satırlar. “İffet gibi arabanın camına sıkıştırılmış” sözümona esprisi gelir baktınız veyahut bir vay be’nin yerine geçen “anasını satayım.” Komiklik sanılanlar, büyük meseleler olarak gazetelerin üçüncü sayfalarında. Düşünse eder mi o lafları. Düşünemiyor demek ki. Hem de insanın seve seve yaptığı sevişmenin küfür dağarcığında işi ne? Antropolojik yanıtları uçurumlardan sallayın, şiddet ve cinsellik arasındaki bağı koparıp atın. Beriye gelin, 24 bıçak darbesi ile öldürülen kadının tepesine. Nasılsa balkon balkon dünya. Seyredenler, seyredilenler, seyredildiğini bilenler, seyredildiğini bilmeyenler ve her şeyden bıkanlar ve bıkmaya hakkı olmayanlar. Seyredildiğimizi biliyoruz. Bıkanları görüyoruz ve bıkmaya hakkımız olmadığını düşünüyoruz. İşte biraz feminizm.
Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum samimiyetsizliğinde hayat. Kadın kadının kurdudur da yan sanayi ürünü. Farzımahal öyle olsun. Öyle “oldurulduğu” için de feminizm var.
Akşama buluşmak üzere. (FG/YY)