Onun İstanbul sokaklarında otomobil kullanışına softalar, "Şeytan işi, hem de nasıl! Atsız öküzsüz arabayı bir de kadın idare ediyor..." diyerek büyük bir hayretle isyan etmiş, bazı akrabaları ise, "Ben kadının kullandığı otomobile zinhar binmem!" itirazıyla onun kullandığı otomobile binmemişlerdi.
İlk ehliyetli kadın şoförümüz ve ilk kadın otomobil yarışçımız Sâmiye Cahid Morkaya'nın İstanbul sokaklarında otomobiliyle ilk defa görünüşünün üzerinden 87, ilk yarış birinciliğini kazanmasının üzerinden ise 77 sene geçti. Ancak görünen o ki, yakın geçmişte şehir ve musiki hayatında hayli ses getiren Sâmiye Cahid Morkaya'yı da unutmuşuz.
27 Ekim 1996'da Hürriyet'in hafta sonu ilavesi olan Hürriyet Pazar'da, "Ortak Dilleri Otomobil, Vazgeçemedikleri Tutku Yarışmak" başlığı ile olan Aslı Uğurlu, Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısının Ann Tahincioğlu olduğunu yazmıştı. Bu haberin yayınlanmasının üzerine telefonla aradığım Uğurlu'ya Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısının ilk defa 1930'da yarışan ve 1932'de karma kategoride erkeklerin arasından sıyrılarak birinciliğe yerleşen Sâmiye Cahid Hanım olduğunu kısaca anlatmıştım.
Heyecanlanarak, "Kendisine ulaşıp bir randevu almamız ve röportaj yapmamız mümkün olur mu?" diye sormuş, ben de kendisine, röportaj için hayli geç kaldığını, Sâmiye Cahid Hanım'ın seneler evvel vefat ettiğini söylemiştim.
19 Kasım 2003'te yine Hürriyet'in bu defa Oto Yaşam ilavesinde ve "Türkiye'nin İlk Kadın Sürücülerini Bulduk" başlığı altında yayınlanan bir haberde ise Türkiye'de ilk kadın sürücülerin 1960'lar gibi epey erken bir tarihte (!) ehliyet aldığı anlatılıyor ve bazı isimler veriliyordu.
İlk kadın otomobil yarışçımız ile ilgili son "yanlış" haber ise NTV Tarih'in Mart 2009 tarihli ikinci sayısının 84. sayfasında çıktı. "İlk Kadın Rallici: Mehlika Hanım" başlıklı habere göre, 1924 doğumlu Mehlika Sarıoğulları Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısı idi. Halbuki Türkiye'nin ilk kasın otomobil yarışçısı olan Samiye Hanım, ilk kadın yarışçı olduğu iddia edilen Mehlika Hanım'ın doğumundan iki sene evvel, yani 1922'de direksiyon başına geçmişti!
Çok yakın bir geçmişte ve birbiri ardına çıkan bu haberleri görünce, Türkiye'nin asıl "ilk kadın otomobil yarışçısı" olan Sâmiye Cahid Morkaya'nın hayatı ve iştirak ettiği yarışlarla ilgili bazı bilgiler vermek istedik.
İmal edilen ilk otomobil caddelerde 1883'te boy göstermişti. Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul'da ilk otomobil kullanan kişi ise Züheyrzâde Ahmed Paşa olmuştu. Saray bu gibi yeniliklere her zaman ihtiyatla yaklaştığı için şehirde kullanılan ilk kalorifer de, ilk telefon da, ilk otomobil de devrin zenginlerince getirtilmişti. Padişahlar bu gibi teknolojik yenilikleri hep birileri denedikten ve iyi netice aldıktan sonra saraylarına aldırmış ve kullanmaya başlamışlardı.
İlk otomobil İstanbul sokaklarında arz-ı endam ettikten kısa bir süre sonra devrin hali vakti yerinde aileleri de birer ikişer otomobil satın almaya başladılar. Gerçi İstanbul'un sokakları dolma lastikli ve dönemin atlı araba türlerinden olan yaylı landolarına, kupalarına yahut faytonlarına göre konforsuz olan bu nakil vasıtalarının seyrine hiç de uygun değildi ama Avrupa'dan ithal edilen otomobillerin sayıları kısa sürede arttı. Otomobiller arttıkça bu araçların kullanılabilmesi için gereken şoför şehadetnamelerini, yani ehliyetleri veren kurumlar da birbiri ardına açılmaya başladı.
İşte tam da bu senelerde "otomobil sporuna heves edenlerden Sâmiye Cahid Hanım şehadetnamesini aldıktan sonra, kocası, devrin meşhur gazetecisi ve romancısı Burhan Cahid Bey'in satın aldığı otomobili ile İstanbul sokaklarında boy göstermeye başladı. Sâmiye Cahid Hanım, Silivrikapı'daki Yedi Emirler Dergâhının son şeyhi Seyyid İbrahim Şuâeddin Efendi'nin en küçük kızıydı. Ancak bir şeyh kızı olmasına rağmen gayet modern yetiştirilmiş, Yedikule Alman Mektebi'nden mezun olmuş, Tanburî Cemil Bey'den kemence öğrenmiş ve hatta 1920'den itibaren devrin konservatuarı hüviyetindeki Darülelhân'da hocalık yapmıştı. İki senede bir otomobilini yenileyen, Buick, Ford, Cadillac, Fiat, Nash gibi döneminin iyi otomobillerini süren ve gerçek bir sürat tutkunu olan Sâmiye Cahid Hanım'a 1922'den itibaren araba kullanmak yetmemiş olacak ki, üyesi olduğu Turing Klüp'ün her sene düzenlediği geleneksel otomobil yarışlarına o da katılmaya başladı.
1930 ve 1931'deki yarışlarda dereceye girdiyse de ilk birinciliğini 1932'de, İstinye köprüsü ile Zincirlikuyu arasındaki 9.5 kilometrelik parkurda düzenlenen rallide kazandı. Birincilik kupası dönemin vali ve belediye reisi Muhiddin Üstündağ tarafından takdim edildiğinde çekilen fotoğraflar ertesi gün neredeyse bütün gazetelerin ilk sayfasında yer almıştı. Hatta o senelerin ünlü muhabiri Hikmet Feridun Es, Sâmiye Cahid Hanım ile birinciliği üzerine bir mülakat yapmış, pek çok fotoğrafla süslenen bu söyleşi Yedigün mecmuasında yayınlanmıştı.
Bu birinciliğin hemen ardından hem tuhaf hem de komik bir olay yaşandı. Yarışta ikinci olan Vehbi Bey sonuca itiraz etti, yarışın iptalini istedi ve gerekçe olarak da birinci ilan edilen yarışmacının bir kadın olmasını gösterdi. İş mahkemeye aksetti ise de Sultanahmet Sulh Hukuk Mahkemesi, "Bir kadın da otomobil yarışlarına katılabilir ve birinci gelebilir," kararını verince Sâmiye Cahid Hanım'ın birinciliği resmiyet kazandı. Ertesi yıl Turing tarafından düzenlenen otomobil yarışlarında tekrar birinci olduysa da 1934 yarışlarında aynı parkurda kaza yaptı ve takla atarak parçalanan Ford marka otomobilinin içinden son anda ağır yaralı olarak kurtarıldı.
Hastanede, sol kolu kazada parçalandığı için yapılan bir dizi ameliyata rağmen sol elini bir daha kullanamayacağı anlaşıldı. Böylelikle dönemin müzisyenlerince kemence icrasında "yekta" olarak kabul edilen Sâmiye Cahid sazına veda etti. Ancak bir daha kemençe çalamayan Sâmiye Cahid Hanım araba sevdasından ölene kadar vazgeçmedi ve 4 Haziran 1972 tarihinde Amerikan Hastanesi'nde vefat edene dek otomobil kullanmayı sürdürdü.(BÇ/EÜ)
* Toplumsal Tarih dergisinin Nisan 2009 sayısının dosya konusu Kadın Eserleri Kütüphanesi-Kadın Hareketinin Belleği. Fatmagül Berktay, Aslı Davaz, Işıl Baş, Zehra Toska ve Sönmez Taner'in yazıları dosya konusu üzerine. Ayrıca Niyazi Kızılyürek'in "Bir komünistin ölümü-Enosis ve Taksim Çemberine Derviş Ali Kavazoğlu" yazısı, Giovanna Motta'nın Toskana-Sicilya Ekseni ve Ahmet Mehmetefendioğlu "İttihatçı Rahmi Bey'in İstiklal Mahkemesi Savunması" yazıları da dergide yer alıyor.