Yıllarca gidip geldiğim, yaşadığım, konakladığım Hazar gölü ile ilgili öğrendiğim gerçeklik beni farklı biçimde etkiledi. Dolaştığım kumsallarının, yüzdüğüm suyun, gezdiğim vadilerinin kan kokusunu alamamış olmanın eksikliğini, bilememiş olmanın hüznünü yaşadım. Paylaşmak şart oldu…
1867 yılına kadar Kharberd olarak anılan daha sonra Mamuret-ül-Aziz (Kalkınmada öncelikli yer ya da Aziz tarafından kalkındırılan yer anlamlarında) olarak isimlendirilen Diyarbekir vilayetinin sancağı Harput’un 20. yüzyıl başlarında 575 bin nüfusa sahip olduğu, 1894-96 katliamlarında büyük kayıplara uğramasına rağmen 1912 yılında 204 bin Ermeni nüfusu barındırdığı söylenir.
Günümüzde Gölcük veya Hazar gölü, Ermenicede Dzovk olarak bilinen göl Harput sınırları içerisinde bulunmaktadır.
1850-1900 yılları arasında su seviyesi yükselen göl çevresinde bulunan birçok yerleşim bölgesinin sular altında kalmasına sebep olmuş, günümüzde su seviyesi biraz düştüğünden suların altında kalan ve içerisinde Surp Nişan manastırının da bulunduğu Dzovk köyünün kalıntıları ortaya çıkmıştır.
Bu mekan aynı zamanda 12. yüzyıl başlarında bu gölün yarımadasındaki Surp Nışan Manastırı’nda Ermeni şiirinin erken dönem muhteşem ürünlerini veren Nerses Şınorhali’nin yaşadığı yerdir.
Bu göl çevresinde yaşanan katliam nedeniyle ABD 1914 – 1917 yılları arasında ABD Harput Konsolosu olarak görev yapan Leslie Davis’in tanıklık ettiği olaylar için hazırladığı raporun başlığını “Mezbaha Vilayeti Harput” olarak koymuştur. Leslie Davis, aynı zamanda 1 milyondan fazla Ermeni’nin soykırıma uğradığını ilk ortaya koyan kişidir.
Harput 1915 tehcir uygulamasında kuzeyden, Erzincan, Erzurum, Sivas illerinden yola çıkarılan ve yollarda ölümden kurtulup gelebilen Ermeni kafilelerinin toplanma merkeziydi. Burada toplanan Ermeni kafileler, tehcirin son durağı olan Der Zor’a (Der-ez Zor) götürülmek üzere Diyarbekir yönüne yola çıkarılırdı.
Leslie Davis aldığı duyumlar üzerine bölgenin misyonlarında hekim olarak çalışan Hery Atkinson’u da yanına alarak 1 Ekim 1915 tarihinde sabahın erken saatlerinde Harput’tan Dzovk (Gölcük) gölüne doğru atlarına binerek yola çıkar. İzledikleri yol Ermeni kafilelerin götürüldükleri yoldu.
Ermeni kafilelere katliam yapıldığı söylentileri üzerine daha önce de tek başına defalarca atla dolaşmış ancak herhangi bir ize rastlamamıştı.
İsmi duyurulmamak koşuluyla yöre halkından birisi kendisine “Hazar gölü civarında bir çok kadın ve çocuk cesedi gördüm” demesi üzerine miston hekimi ve bunu söyleyen kişiyle birlikte yola çıkmıştı.
Harput’un çıkışında birkaç cesetle karşılaşırlar. Yola devam ettikçe yol kenarlarında birçok cesetle daha karşılaşırlar. Cesetler yarı gömülü vaziyettedir. Öldürenler çok özen göstermeden gömmüşler, cesetlerin birçok kısmı dışarıda kalmış ve köpekler tarafından yenmiştir.
Göle yaklaştıklarında gördükleri ceset sayısı artmaktadır. Öldürülenlerin çoğunluğu kadın ve çocuktur. Çıplaktır ve bazıları yakılmıştır.
Daha sonraları, Ermenilerin üzerlerinde bulunan altınları yuttuğu söylentileri nedeniyle Ermenileri öldürdükten sonra altınları bulmak için yakıldıklarını öğrenir.
Konuştuğu yöre halkından görgü tanıkları, “yöre halkının Ermenilerin üzerinde ne varsa alabileceklerini, bunun karşılığında Ermenileri öldürmek için görevlendirildiğini” söylerler.
Yöre halkının çoğunluğu Kürttür. Öldürdükten sonra üzerindekiler dinen mekruh sayılacağından öldürmeden önce üzerlerinde ne varsa çıkarttırıldığını bu nedenle ölülerin çıplak olduğunu da bu tanıklar sayesinde öğrenmiş olur.
Yollarına devam ederler. Neredeyse her adımda cesetle karşılaşırlar. Gölü çevreleyen vadiler ise ceset yığınlarıyla doludur. Gölün sahillerinde ise kumlara gömülmeye çalışılmış yarısı dışarıda cesetler vardır.
Tamamına yakını süngü ve bıçak gibi kesici aletlerle öldürülmüştür. Bir kısmı da dövülerek veya kafaları parçalanarak öldürülmüştür. Bunun sebebi de o dönemlerde merminin az bulunuyor olması nedeniyle kıymetli oluşundandır.
Gölün suyu içerisinde de ölmüş bedenler görülmektedir. Cesetler çürümüş ve dayanılmaz bir koku ortalığı kaplamıştır.
Araştırmalarına gün boyunca devam ederler. Bazı ölüleri incelerler. Ölenlerin çoğu parçalanmıştır. Vücutlar o kadar çok parçalanmıştır ki amacın sadece öldürmek olmadığı anlaşılır. Öldürenlerin içerisinde kin ve öfke de vardır. Sadece öldürmek isteyen birinin öldürdüğü kişiyi parçalaması gerekmez.
Çoğunluğu kadın ve çocuktan oluşan ceset yığınlarının tamamı çıplak ve sırt üstü yatmaktadır.
Hava kararmaya başladığında geri dönerler. Saymak mümkün değildir ama göl çevresinde tahmini olarak 10 bin kişinin öldürüldüğü konusunda emindirler.
Aslen avukat olan ABD Konsolosu Leslie Davis, gördükleri ve hissettikleri nedeniyle, izlenimlerini daha sonra rapor haline getirirken başlığını “Mezbaha Kenti Harput” olarak koyar.
Şahit olduğu görüntülerden fazlasıyla etkilenmiş olan Leslie Davis raporunda, “Şimdi “sürgün”ün (Deportation) Ermeniler için gerçekten ne anlama geldiğini biliyorum. Yine biliyorum ki, birkaç raporumda Mamuret-ul Aziz´i Türkiye´nin “Mezbaha Vilayeti“ olarak nitelemem yanlış değildi” diyecekti.
Tehcir ile yaşadıkları yerlerden koparılıp Dar ez Zor’a sürgün gönderilen 1 milyondan fazla Ermeni’nin neden çok az bir kısmının ulaşması gereken yere ulaştığı sorusunun yanıtlarından biri olarak karşımıza çıkan Harput ve Hazar gölü çevresindeki katliamların acı dolu gerçeği, ne yazık ki böyle yaşanmıştır.
Harput ve Hazar gölü çevresinde yaşananlar, katliamlarla dolu coğrafyada yaşananların çok küçük bir bölümüdür.
Bir daha yaşanmaması dileği ile… (NT/EKN)