Barış psikolojisinin temel düşüncesi, toplumsal sorunlara yönelik (askeri ‘çözüm’ler de dahil olmak üzere) şiddetli ‘çözüm’lerin engellenmesi ve şiddetsiz çözümlerin özendirilmesi olmakla birlikte, ele alınan izlekler ülkeden ülkeye değişiyor (burada çözümler tırnak içinde; çünkü askeri ‘çözüm’lerin gerçekte bir çözüm olmadıklarını yakın tarih birçok örnekle gösteriyor).
Amerika ve Avrupa’da Soğuk Savaş döneminde savaş yanlısı politikalara bir tepki olarak ortaya çıkan barış psikolojisi, daha sonra bu ikilinin emperyalist müdahaleleri ekseninde ve göçmenlerle ilgili konularda yeniden hayat buluyor.
Avustralya’da Amerika’da olması beklenen ama olmayan bir izlek daha var: Yerlilerle sonradan gelen sömürgecilerin uzlaştırılması. Hindistan gibi eski sömürge ülkelerde bir diğer izlek, sömürgeciliğin körüklediği ve hatta iki-üç ayrı devlet kurulmasına yol açan (Hindistan, Pakistan ve Bangladeş) dinsel çatışmalar.
Latin Amerika’da yerli mücadeleleri ve kurtuluş hareketleriyle içiçe geçen barış psikolojisinin en zayıf olduğu ve en çok potansiyelinin olduğu düşünülen coğrafya olarak Afrika öne çıkıyor, Güney Afrika’daki çalışmaları saymazsak… (Christie, 2012)
Sosyal psikolojiyle politik psikolojinin kesişiminde barış psikolojisi
Barış psikolojisi, bir araştırma alanı olarak siyasi karar alma süreçlerini başta bilişsel açıdan ve psikodinamik açıdan olmak üzere çeşitli açılardan inceleyen politik psikoloji ile, çatışmayı grup içi ve gruplar arası dinamikler altında inceleyen sosyal psikolojinin kesişiminde yer alıyor (sosyal psikolojiye göre daha az bilinen politik psikoloji alanı için bkz. Gezgin, 2013a ve 2013b).
Sosyal psikolojiden ayrıldığı temel noktalardan biri, makro düzeylere (diğer bir deyişle tekil ve tikel olarak grupları aşan toplumsal düzeylere) odaklanması (Christie, 2006). Barış değişik kesimlerden öznelerin işbirliğini gerektirdiği için, barış psikolojisi disiplinlerarası olmak durumunda ve değişik alanlardan araştırmacılarla da değişik kesimlerden öznelerle de sürekli olarak ilişkide olmak zorunda.
Bu da, barış için, psikoloji temel eğitimine ek olarak çeşitli bilgi (örneğin, sözkonusu çatışmanın tarihsel arka planı ve toplumsal bağlamı) ve becerileri (örneğin, uzlaştırma ve disiplinlerarası çalışma) gerektiriyor.
Barış psikolojisi, son dönemlerde yalnızca fiziksel çatışma sorununa değil, her zaman fiziksel şiddet içermese de her defasında sistematik bir boyutu olan devlet-vatandaş ilişkisi ve ataerkil toplum yapısı gibi konulara da odaklanıyor. Böylece, değişik çatışma türleri ve biçimleri de hesaba katılmış oluyor (Christie, 2006).
Bir açıdan, bu kadar geniş bir yelpazenin içerilmesi olumlu bir gelişme; öte yandan, birçok konunun bir arada ele alınması, odaklanma sorununu da doğurabiliyor. Bir diğer nokta da, çatışmanın toplumsal yaşamın temeli ve insan psikolojisinin motoru olduğu gerçeği. Çatışmanın, ortadan kaldırılması gereken bir olgu değil; barışçıl biçimlere sokulması gereken doğal bir durum olarak kavramsallaştırılması gerekiyor (Anderson & Christie, 2001).
İnsan doğasında şiddet değil, çatışma var; her çatışma, şiddetli olmak zorunda değil. Kişinin kendi içinde, kişiler arasında, kişiyle grup arasında, gruplar arasında vb. farklılıkların olduğu her yerde çatışma çok doğal. Herkesin herkes gibi olması olanaksız. Bu açıdan bakarsak, çatışmaların çoğunun şiddetsiz olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla amaç, fiziksel şiddet biçimlerinin sönümlenip çatışmaların daha barışçıl bir niteliğe büründürülmesi. Örneğin, (psikodinamik bir açıdan bakarsak) savaşmak yerine maç yapmak ya da bilim, sanat ve kültür dallarında yarışmak.
Ana-akım psikolojiyle hesaplaşma
Barış psikolojisinin ana-akım psikolojiyle hesaplaşmasını gerektiren birçok uygulama bulunuyor: Psikoloji, 1. Paylaşım Savaşı’ndan başlayarak ve özellikle 2. Paylaşım Savaşı’ndan gelen bir ivmeyle ABD’de savaş endüstrisinin hizmetine verildi; Amerikan ordusu, geniş çaplı ve yüksek bütçeli olan psikoloji araştırmalarının baş-finansörü oldu.
Askerlerin daha dayanıklı duruma getirilmesinden savaş esirlerinin psikolojik yollarla çözülmesine (bkz. APA, 2015), travma sonrası stres bozukluğu tedavisinden silah ergonomisine kadar birçok uğrak noktasında psikolojiyle ordu yakın ilişki içinde oldu (Anderson & Christie, 2001).
‘Psikolojik savaş’ uygulamaları da bu uğrak noktalarının önde gelenlerinden biri, ancak diğer uygulamaları kapsayıcı bir nitelikte değil.
Benzer uygulamalardaki devlet-akademi ilişkisinin Türkiye özelinde tartışmaya açılması gerekiyor. Psikoloji bilgisinin bir diğer (kötüye) kullanımı ise, siyasetçilerin vatandaşları ikna süreçlerinde, ölümlerle grup kimliği tutkalını daha da yapışkanlaştırma ve savaşın diğer tarafını bilişsel çarpıtma, çerçeveleme ve kalıpyargılama vb. yollarla tümüyle kötü gösterme gibi örneklerde görülüyor.
Öksürük-hastalık diyalektiği
Tıbbi model içerisinden bakarsak (ki her zaman böyle bakmamız gerekmiyor), savaşın bir sorun değil sorunun semptomu olarak kavramsallaştırılması, yukarıda anılan sistematik bakışın bir diğer artısı olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan, bu semptomizasyonda ekonomideki Goodhart Etkisi’ne dikkat etmek gerekiyor. Bu etki, ekonomideki kimi göstergeleri iyileştirmenin her zaman ekonominin yapısal sorunlarını çözemediğini; onun yerine sürmekte olan yapısal sorunları tespit edilemez ve görünmez kıldığını söylüyor (bkz. Sloman, Wride, & Garratt, 2012). Hastalığı iyileştirmek yerine öksürük ilacıyla öksürüğü geçirdiğimizde, sorun çözülmüş olmuyor; onun yerine öksürük, sorunun bir semptomu ya da göstergesi olmaktan çıkıyor.
Hastalık sürüyor; fakat artık öksürük olmadığından hastalığın farkına varamıyoruz, geçti sanıyoruz ve ancak ölümcül duruma geldiğinde anlayabiliyoruz hastalığın hâlâ sürdüğünü.
Diğer bir deyişle, çatışmazlık ya da ateşkes, sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor; ana dilinde eğitim hakkı ihlali gibi yapısal etmenler yerine (bkz. Gezgin, 2015a) silahların susmasına odaklanılması ve bunun ötesinde barışı inşa etmek için hiçbirşey yapılmaması ya da beklentilerin çok altında adım atılması, barışı güvence altına almış olmuyor; onun yerine, silahların susup susmamasını sorunun isabetli bir göstergesi olmaktan çıkarmış oluyor (Tamil Kaplanları’nın 2009’daki yenilgisinden sonra Sri Lanka’da Tamillerin durumu, buna örnek olarak verilebilir. Bkz. Gezgin, 2010).
Böylece, ateşkesler barışlara evrilemiyor ve müzakere süreçleri her an masadan uzaklaşılabilecek biçimde kırılganlaşıyor. Kalıcı bir barış için, “birbirine benzeten bir barışa değil, birarada yaşama olasılığına vurgu yapan bir barış” (Gezgin, 2015b) anlayışına ihtiyacımız var. Kirli savaş gibi kirli bir barışa değil, hakkaniyetli bir barışa ihtiyacımız var; adil bir barış...
Mondros, Sevr, Lozan
Araştırmalardan çıkan yaygın ve şaşırtıcı olmayan bir sonuç, barışın iki taraf için de ikna edici olmasının gerekliliği.
İlk akla gelen örnek şu: Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşması, barışla sonuçlanmaları beklenirken, böyle bir sonuç doğurmadılar; tam tersine, savaşı yeniden alevlendirdiler. Onun yerine, Lozan Barış Anlaşması barışı getirdi.
Üçüncünün ilk ikisiyle arasındaki fark, iki tarafın da ortak bir nokta bulabilmek adına kimi taleplerden vazgeçmesiydi. Lozan, iki tarafın da tüm taleplerinin karşılandığı bir anlaşma olmadı ve olamazdı da; çünkü uzlaşmaz talepler bulunuyordu. İki tarafın kamuoyunda da bu taleplerden vazgeçilmesini ‘vatana ihanet’ olarak değerlendiren çokça isim vardı, hâlâ da var.
Yarın bir ateşkes ve barış sağlansa aynısının olacağını öngörebiliriz. Bu örneğin bir diğer dersi de şudur: ‘Barış süreci’ denen, ancak aslında daha çok bir ‘ateşkes süreci’ gibi işleyen önceki süreç, belki de ilk süreç olacak. Bundan sonra başka başka süreçler söz konusu olacak; iktidarda kim olursa olsun. Çünkü şiddetin sonu yok...
İlerleyen yıllarda, taraflar, savaşarak bir çözüm elde edemeyeceklerini gördüklerinde yine masaya oturacaklar. O zaman, uzlaşma, af ve özür gibi kavramların öne çıktığı bir döneme gireceğiz (ilgili tartışmalar için bkz. Swart ve Hewstone, 2012). Bu dönem, zorlu bir dönem olacak olsa da, bu zorluk, savaşı sürdürmenin bir gerekçesi olarak değerlendirilemez.
Savaş Ne Zaman Biter?
Bizim için bugün en yakıcı soru ise şu: Savaş ne zaman biter? Bir tarafın bir tarafı yenmesiyle bitemez; çünkü bu, olanaklı değil. Düzenli ordunun yapabilecekleri kısıtlı. Savaş ancak iki tarafın da savaşarak acılara acı eklemekten başkaca bir sonuç alamadığını fark ettiğinde bitecek.
Daha önce bunun anlaşılması 30 yıl sürdü. Umarız bu kez bu süre daha kısa olur; çünkü ölümler bir tek ölümlerden kendilerine siyasi ya da maddi (ya da her ikisi birden) kazancı olanlara yarıyor. Kendi çıkarları için ülkeyi felakete sürüklemelerini kutsallaştırmalarının ve halkları öcüleştirip linççilerin sırtını sıvazlamalarının deşifre edilmesi (ya da ‘perdesizleştirilmesi’) gerekiyor.
Kutsallık perdesi kaldırılınca geriye muktedirlerin çıkarları kalıyor. İki tarafta da egemen olan resmi söylem yerine acıları ortaklaştıran bir dille konuşmak gerekiyor (barış dili için bkz. Gezgin, 2015c).
Gerçekten çok daha fazla konuşmak gerekiyor. Barışın temel bir insan hakkı olduğundan hareketle, barışı savaşın hangi tarafı söz konusu olursa olsun insan hakları çerçevesinden değerlendirmek gerekiyor (Gezgin, 2015d).
Türkiye’de her kesimden ve siyasi görüşten vatandaşlar, ileride sığınmacı olup bugün Suriyelilerin çektiği çileleri çekmek istemiyorlarsa, öncelikli olarak ateşkesi ve sonrasında barışı sağlamak için daha etkili olmak zorundalar. Başka çıkar yol yok çünkü...
Gördük, tanık olduk: 4 yıl, 4 milyon yurttaşı sığınmacı yapmak için de, 220 ile 330 bin arası yurttaşın ölümüne neden olmak için de yeterli bir süre... 4 yıl sonra ülkemizi nasıl görmek istiyoruz? Suriye’ye bakıp düşünmeliyiz. Savaşın durdurulması ve yeni ateşkes sürecinde yapısal etmenlere odaklanılması, barışseverlerin toplumsal etki gücüyle orantılı. İşte tam da bu nedenle, barış psikolojisinin Türkiye’de gelişip güçlenmesi son derece önemli. Ne kadar barış o kadar gelecek... Çünkü barışın olmadığı bir coğrafyada gelecek de olamayacak... (UBG/EKN)
* Fotoğraf: Ekin Karaca
-----------------------------------------------
Kaynakça
* Anderson, A. A., & Christie, D. J. (2001). Some contributions of psychology to policies promoting cultures of peace. Peace and Conflict: Journal of Peace Psychology, 7, 173-186.
* APA (2015). Hoffman Report. http://www.apa.org/independent-review/APA-FINAL-Report-7.2.15.pdf (Erişim tarihi: 10 Eylül 2015)
* Christie, D. J. (2012). Peace psychology: Definitions, scope, and impact. In D. J. Christie (Ed.), Encyclopedia of Peace Psychology, Hoboken, NJ: Wiley-Blackwell.
* Christie, D. J. (2006). What is peace psychology the psychology of? Journal of Social Issues, 62, 1-18.
* Gezgin, U.B. (2015a). İnsan Hakları, Demokratik Okul ve Anadilinde Öğretim için
Çokkültürlü Eğitim. Ankara: Ütopya. http://www.idefix.com/kitap/cokkulturlu-egitim-ulas-basar-gezgin/tanim.asp?sid=U12JEEVMR5RGXCH2G4LZ
* Gezgin, U.B. (2015b). Barışçıl Bir Toplum İçin Barış Psikolojisi. Biamag, 3 Ocak 2015.
http://bianet.org/biamag/toplum/161238-bariscil-bir-toplum-icin-baris-psikolojisi
* Gezgin, U.B. (2015c). Peace Journalism: Urgently and Desperately Needed in Post-Election Turkey. The Peace Journalist, Eylül 2015. http://www.park.edu/center-for-peace-journalism/peace-journalist.html
* Gezgin, U.B. (2015d). Political Psychology of Peace and War: Peace as a Psychological Need. Reflections Turkey, August 2015 issue. http://www.reflectionsturkey.com/?p=1289
* Gezgin, U.B. (2013a). Politik Psikoloji Notları: Siyasal Şiddet ve Gruplararası İlişkiler. Bianet,
25 Eylül 2013. http://www.bianet.org/bianet/siyaset/150156-politik-psikoloji-notlari-siyasal-siddet-ve-gruplararasi-iliskiler
* Gezgin, U.B. (2013b). Ana Hatlarıyla Politik Psikoloji: Otorite, Liderlik ve İdeoloji. Evrensel
Gazetesi, 15 Eylül 2013, http://www.evrensel.net/news.php?id=67939
* Gezgin, U. B. (2010). Gazetecileri barışçıllaştırmak yerine barışçılları gazetecileştirmek. Barış Çoban (ed.) In Medya, Barış ve Savaş – Savaş Ortamında Barış Medyasını Yaratmak. İstanbul: Kalkedon, pp.255-271. http://www.pandora.com.tr/urun/medya-baris-ve-savas-savas-ortaminda-baris-medyasini-yaratmak/204928
* Sloman, J., Wride, A., & Garratt, D. (2012). Economics (8th ed.). Essex, UK: Pearson.
* Swart, H., & Hewstone, M. (2012). Intergroup forgiveness. In D.J. Christie (Ed.), Encyclopedia of Peace Psychology (pp.445-449). Boston, MA: Wiley-Blackwell.