Ağır iş yapamayacak kadar hastaydı Rıza. Devletin kapıları da ona asla açılmayacaktı. Ama hayat, her nasılsa devam ediyordu. Mutsuz değildi Rıza, umutsuz hiç değildi. Sevgisiz de değildi. Partisini dağlar kadar seviyordu.
7 Haziran milletvekili seçimi için halkın nabzını tutmak üzere sokağa çıkan televizyoncular yolunu kestiğinde de mutsuz değildi ve umutluydu Rıza. Kucağında sımsıkı tuttuğu afiş yapıştırıcı bant, partisine beslediği büyük sevgiyi göstermeye yetiyordu.
Evine gidiyordu Erganili Rıza. Kucağında taşıdığı afişi evin duvarına asacaktı. Evin duvarına özenerek asacağı afiş, kimbilir ne zaman kaldırılacaktı. Belki seçimden hemen sonra, belki çok, çok uzun yıllar sonra… Afişi yine Rıza kaldıracaktı, çünkü Rıza’nın rızası olmadan kimse o afişi kaldırmaya cesaret edemeyecekti.
Mikrofona, “Partimizi çok seviyorum” diyor Rıza. “Partim” demiyor, “Partimiz” diyor Rıza. Belki elindeki tek şeyi, partiye duyduğu sevgiyi paylaşıyor herkesle. “Çok” diyor Rıza. Laf olsun diye, dil alışkanlığıyla söylenmemiş bir çok’tur bu. Sevgisini tarif etmenin olanağını ancak bu kelimede bulduğu için kullanıyor. “Seviyorum” diyor Rıza. “Seviyorum” derken gözleri samimiyetle parlıyor; yüreğindeki kabarma dilinden önce gözlerinden yayılıyor dört bir yana. Bir çocuktur Rıza: Sevgisini destursuz, hesapsız, olduğu gibi orta yerde dile getiren. Kelimelerin yetersiz kaldığı yerde, sevgisinden kuşku duyulmasın diye mimiklerinden yardım alması, kucağını açması, çok’ları art arda sıralaması bu nedenle.
Televizyoncunun, “Ne kadar seviyorsun partini, mesela dağ kadar seviyor musun?” sorusu, Rıza’nın çocuklaşma davetinin kabulüdür aslında. Televizyoncu eğlenirken Rıza ciddidir, sevgisinden kuşku duyulmasına izin vermeyecek kadar ciddi bir çocuktur. “Evet” der, “Dağlar kadar seviyorum.” Bu kesin ve net cümle, mimiklerin de yardımıyla, herkesi ikna etmeye yeter nitelikte. Rıza ikna etmiştir herkesi, ama daha söylemek istedikleri vardır. Birkaç cümle daha bulabilse kullanacak, içi rahatlayacak. Arayıp bulamadığı, bulup dile getiremediği cümlelerin yerine yine iki elini yana açarak telafi etmeye çalışıyor.
“Evli misin” sorusu, muhtemelen Rıza’yı tanıtma amaçlı. “Hayır” diye karşılık veriyor Rıza ve ekliyor: “Özgürlük gelsin. Evlilik önemli değil.” Bütün bunları kocaman ve içtenlikle gülümseyerek söylüyor Rıza. Kimbilir kaç yakını evlilik çağında dağa çıkmış, çatışmalarda hayatını kaybetmiş? Yasını tutmuyor onların, ya da yaslarını tutmak için özgürlüğün geleceği zamanı bekliyor. O zamana kadar, onların izinden gidecek, mücadele edecek, partisine bağlı kalacak. Bir fırsatını bulup arkadaşlarına bağlılığını ifade ediyor: “30 yıldır partideyim. Mezara kadar arkadaşlarımla birlikte olacağım.”
Kucağında tuttuğu afişi açıp kameraya görüntü veriyor Rıza, zafer işareti yapmayı ihmal etmeden. Göğsünde açtığı afişte “Büyük insanlığa evet de” yazıyor.
Televizyoncuyla vedalaşıyorlar. Afişi, yapıştırıcı bandı ve umuduyla evinin yolunu tutuyor Rıza. Birkaç gün sonra partisinin Diyarbakır’da düzenleyeceği büyük mitinge katılacak, bunun heyecanını şimdiden hissediyor.
Andy Warhol, “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” demişti ve bu söz, vakti zamanında deli saçması gibi algılansa da, sahici bir öngörü olduğunu kanıtlayalı yıllar oldu. Rıza televizyona çıkınca, çocuksu sahiciliği, katıksız sevgisi ve acılar içinde pekişmiş inancıyla hafızalardaki yerini aldı. Ünlü oldu kısa süreliğine. Onunla birlikte aynı programda yer alan diğer “sıradan” kişilerle birlikte.
Rıza, büyük insanlığa “evet” diyen yüz binlerce “sıradan” kişiyle birlikte, Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaydı. Ergani’den buraya kimle geldi, saat kaçta geldi bilmiyoruz. Ama sahneye yakın bir yer kaptığına göre, karnaval alanına dönüşmüş meydana erken gelenlerden olmalı.
Miting alanında bombalar patladığında dört yüzden fazla kişi yaralandı. Kiminin yarası ağırdı ve bunlardan beşi hayatını kaybetti. Sakat kalanların arasında Rıza da vardı. Hastanede tedavi görüyor şimdi. Ergani’ye oy kullanmaya gidemedi ve seçim sonucunu hastanede öğrendi. Partisinin sefil seçim barajını aşmış olması, hasta yatağında onu mutlu ediyor. Sevincini zafer işareti yaparak gösteriyor. Morali yerinde, ama birkaç gün süren kutlamalara katılamadığı için hayıflanıyor. Yine de, “Hastaneden çıktığımda halay çekeceğim” diyor. Biz bu cümleyi, “Mücadeleye devam edeceğim” diye de okuyabiliriz.
Bir unvanı yok Rıza’nın. Ancak televizyona çıktığından bu yana, “Bizim Rıza” vasfını aldı. Büyük insanlık idealinin isimsiz neferlerinden biridir elbette, ama “Bizim Rıza” çok yakıştı ona… (VE/AS)
* Yazı ilk olarak Özgür Politika dergisinde yayınlandı.