Benim annem hiç buluşmadı Cumartesi Meydanında. Hiç çocuğu ölmedi annemin. Ama birimiz hastalansak, o bizden daha hasta olur hep. Anne çünkü.
Benim annemin kaderi, Cumartesi Anneleri’ninkiyle buluşmadı hiç. Evlat acısı görmedi. Annem için Cumartesi Pazardan farklı değildi ya da pazar, pazartesiden.
Benim annem oğlu için gözyaşı döktüğünde oğlunun bir kemiği kırılmıştı en çok. Kemik ve oğul, bir bütün ve canlıydı halen.
Benim annem;
“Oğlumun kemiğini bulsam, bir tek kemiğini bulsam razıyım.” demedi. Demesin. Hiçbir anne.
Ancak diyorlar. Her cumartesi, o meşhur lisenin önünde buluşup aynı şeyleri söylüyor Cumartesi Anneleri. Yıllardır, her Cumartesi o meydanda buluşup kayıplarının fotoğraflarını taşıyorlar ellerinde. Dönem dönem sen gidiyorsun oraya, ben gidiyorum, bir insan hakları savunucusu gidiyor, birkaç aktivist. Bazen de sırf ‘görünür’ olmak için kılıktan kılığa giren birkaç politikacı, sanatçı. Bazen turistler oluyor yanlarında, yabancı. Yerlisi korkar ya da umursamaz çoğu kez. Yerli turist alışveriş sever, sokakta halay çeker, fotoğraf çeker, balık ekmek yer, ünlü biri var mı diye bakınır etrafa. Her Cumartesi inatla, sebatla orada toplanan Cumartesi Annelerini görmez. Görmemeyi seçmiştir çünkü. Tıpkı, 1995’te başlayıp bir dönem ara verdikten sonra bu hafta 500. kez buluşacak olmalarına rağmen onları görmeyen devlet gibi. Gelip geçen hükümetler gibi. Görse hatta görüşse bile kayıtsızlığını sürdüren başbakanlar gibi.
“…Öteki diye bir şey yoktur. Ötekiler biziz. Biz sizsiniz; siz biziz. Bizim orada, Arjantin’de bir söz vardır: Bir tek mücadele kaybedilir; o da terk edilen mücadeledir” Arjantin’in Mayıs Meydanı (Plaza de Mayo) Anneleri’nden Maria Euquenia Mendizebal böyle diyordu Cumartesi Annelerinin 351. Haftasında yaptığı konuşmada. Cumartesi Annelerinin eylemlerinin görülmek istememesinin belki de en önemli sebebi “öteki” kabul edilmeleriydi. Çoğunluk onları kendileriyle aynı görmüyordu. Eşit görmüyordu. Adalet arayan insanlara kulak vermiyorlardı. Bunca süre içerisinde sadece tanık oldukları ya da öznesi oldukları diğer adaletsizliklerle ilgili seslerini duyurmaya da devam ettiler Cumartesi Anneleri/İnsanları. Korkmadan taraf olmayı seçtiler. Seslerini sadece kendi canları için çıkarmadılar, başkalarına da ses oldular. Geçmiş zaman kullanmak yanlış elbette. Tamı tamına 499 haftadır devam ediyor bu mücadele, arayış, direniş. Adına ne derseniz deyin, gerçekleştirdikleri ülke tarihinin en uzun soluklu eylemi. Vazgeçmediler, vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler. Çünkü biliyorlar ki “Bir tek mücadele kaybedilir; o da terk edilen mücadeledir.”
Bu cumartesi beş yüzüncü kez oturacak Cumartesi Anneleri/İnsanları. Beş yüzüncü kez kayıplarının fotoğraflarını taşıyacaklar. Beş yüzüncü kez nasıl da insansızlaştığımızı gösterecekler. Beş yüzüncü kez adalet için haykırırken, bizi en derinden yaralayan cümlelerini söyleyecekler : “Oğlumun kemiğini bulsam, bir tek kemiğini bulsam razıyım.”
Cumartesi Anneleri Galatasaray’da ilk oturdukları gün 15 yaşımdan bir gün almıştım.
Trabzon’da yatılı okuldaydım. Annemin bir gün önce doğum günüm için gönderdiği sarmaları, börekleri tüketiyorduk arkadaşlarla. Annem üzgündü. Evladı yanında değildi. Ama yaşıyordu, sağlıklıydı da. Güvenli bir yerde. Parası –yetecek kadar- vardı. Hasta olsa yakınlarda bakacak hısım akraba da vardı. Telefonla ulaşılabiliyordu, yattığı yer otobüsle bir gece yolculuğu mesafesi. Ama o bir anne. Evladı yanında yok diye, acaba ne yiyip ne içiyor diye düşünüyordu. Acaba ranzadan düşer de bir yeri acır mı, kanar mı diyordu.
Bir gün önce; ben 15’ime bir gün kala İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nin önünde bir grup insan toplanıyordu. Yorgundular; mutsuz... Daha önemlisi öfkeli…
Anneler. Çocuklarının, yakınlarının, yoldaşlarının akıbetini sormak için, "Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın" demek için ilk eylemleri için buluşmuşlardı.
Endişeleri üzüntüleri benim anneminkinden farklı; “Aç mı? Tok mu?” değildi ; “Var mı? Yok mu?” diye düşünüyorlardı.
Yıl 2014. Otuz dört yaşımdayım. Annem halen sarma sarıyor onu ziyarete gidince. Halen hastalıklarımıza sıkıntılarımıza bizden çok üzülüyor. Anne çünkü.
Yıl 2014. Otuz dört yaşımdayım. Cumartesi Anneleri halen çocuklarının kemiklerini arıyor, bir mezar istiyorlar, başına gidip diz çöküp belki, ağıt yakacak. Anneler çünkü. (SK/HK)