2007 Newroz’unda adını hayat koyarak hayata merhaba demişti Hayat televizyonu. Kuruluş öncesi hazırlık süreçlerine tanığım. Defalarca aramışlar ve görüşmüştük neler yapılabileceğine ne tür programlarda katkı konulabileceğine dair. Ana teması emek, hak, hukuk ve adalet eksenli bir yayın politikası güdeceklerini ve emeğin sesi olmaktan asla taviz vermeyeceklerini dillendirmişlerdi.
2007’den bu yana hep anılan çizgide tavizsiz politika yürüttüklerine tanığımdır. “İyi çocuklar”a tanık olanlar bilmeliler ki bizler de emekten ve adaletten yana olan özgür basının tanığı olduk hep. Arada bir sanığı, mağduru da olduk. Ama o adil tanıklık ve paydaşlıktan asla ödün vermedik.
Ana akım medyanın “Medya Plaza” adını koyduğu azametli ve cafcaflı şatafat içindeki mekânlarına da zaman zaman konuk olduk. Ama Hayat TV’nin binbir sıkıntı yaşayarak İstanbul Kocamustafapaşa’da bir apartmanın bodrum katındaki mekânına da konuk oldum. Gördüm ve bilirim nasıl sıkıntılarla ve yokluklar içinde yayıncılık yaptıklarını.
13 Haziran gecesi bir telefonla öğrendim RTÜK’ün TÜRKSAT’a yayın lisansı olmadığı gerekçesiyle Hayat televizyonunun ekranının karartılması isteğini. Oysa televizyonun koordinatörünün açıklamasına göre “lisans müracaatlarını yapmışlar ve RTÜK’ten haber bekliyorlar.” Bürokrasisi ağır da olsa prosedüre göre bu denli işleyen bir yapı içinde ekranın tam da “Gezi Parkı” boğazlaşması içinde doğrudan “gezi” hak talepkârlarından yana tavır sergileyen hayat televizyonunun ekranının karartılmak istenmesi, doğal olarak sistemden yana biz kuşkucuları işkillendiriyor. İşkillendirmek ne kelime basbayağı tedirgin ediyor.
Haberi aldığım gece, merak saikımla hele bir diğer kanallara bakayım ne diyorlar diye. İmc televizyonu hariç hiçbirinde Hayat TV’nin ekranının karartılma tehlikesine karşı ne alt yazı olarak ne de söz olarak tek cümle, tek satır yoktu. Birinde akliler arasında yer alan Orhan “Baba” gayet janti bir kıyafetle gençlere “Bir Teselli Ver” şarkısını okutuyordu. Sunuculuğunu da Ahmet Kaya’ya çatal bıçak fırlatan ekibin baş aktörü Serdar Ortaç yapıyordu. Diğerleri de öyle, diziler, tartışma ve yarışma programları.
Hayat televizyonu ise gecenin geç vaktine kadar peşpeşe ekrana ya da telefonlara aldığı konuklarıyla özgür basının Hayat TV örneğinde serencamını konuşuyordu.
Umuyor ve diliyorum ki; bir yandan barış, çözüm, demokrasi, birlikte yaşama gibi yükü de hacmi de ağır söylemleri her fırsatta dilendirmeyi kendine yakıştıran hükümet böyle bir ayıbın günahkârı olmayı kendine yakıştırmaz.
Hoş iki haftadır adeta “polis devleti” çılgınlığıyla Gezi Parkı Direnişlerini gerekçe göstererek totaliter rejimleri aratmayan şiddete kamuoyu ziyadesiyle mazhar oldu! Dünya alem de bu rezaletin tanığı oldu. Tepkilerini de dile getirdiler.
Yine de alenen kınama tepkilerini dile getiren bunca duyarlı şahsiyetin ben bir şekilde sözlerinin kulak ardı edilmeyeceği düşüncesini taşıyorum. Parlamento dışı demokratik muhalefetin Gezi Parkı direnişleri örneğinde ne denli önemli olduğu bir kez daha kanıtlandı. Parlamento çoğunluğunu sağlayınca “mutlak iktidar” olunacağını sanan muktedire, anlamlı bir cevap oldu Gezi Parkı meselesi. Umuyor ve diliyorum ki; bunca öfkeyle yoğrulan ve tümüyle itaat felsefesi ile iktidarını yürütenler bu Gezi notunu bir tarafa ders notu olarak not ederler. Bu not üzerinden yeni bir yaşam çizelgesi belirlerler. Hayat TV gibi muhalif, demokrat ve özgür yayın kurumlarının seslerinin kısılması / kısıtlanması / engellenmesi yerine; kendileri gibi düşünmedikleri halde düşüncelerini paylaşmalarını savunduklarını yüksek sesle dile getirirler.
Böylesine bir demokratlık davranış örneği beklemek hatta talep etmek belki gelinen aşamada bunca ölümlere, gazlara, coplara rağmen iyimser iyi niyet “saflığı” gibi görünebilir kimilerine. Ama unutulmamalı ki; muhatabımız siyasal iktidar eksik gedik de olsa hâla siyasetin dilini kullanıyor. Evet, çatal dilli bir siyasal dil, kırıcı, dökücü bir dil. Demokrat bir dil hiç değil. Ama zayıf bir ümitvarlıkla da olsa işleyen bir siyasal yapı var.
Dolayısıyla muhatabımız olan siyasal yapıya yüzümüzü dönecek ve çatır çatır konuşacak direneceğiz. Geri çekilme sürecinin baltalanmaması için! Yeniden kanın dökülmemesi için! Kürtlerin barış süreci içindeki hak, hukuk ve adalet taleplerinin tecellisi için.
Gezi Parkı hakkı için.
Unutmadan önümüzdeki dönemin gündemi olmaya aday; Erciş’te 60 konuta heba edilmesi programlanıp uygulamaya başlanan “Aşê Keşîş” beldesindeki onbinlerce ağaç için.
Bu yazı dün (Cuma) öğlen itibariyle yazıldığında Hayat TV için henüz bir umut ışığı yoktu. Elbette Hayat Televizyonu örneğinde yazılı ve görsel özgür basın üzerinde uygulanagelen baskı politikalarının son bulması için muhalif sesimiz gürce çıkaracağız. (ŞD/EKN)