Alpaslan bir göçmen ailenin çocuğu. İzmir Bucalı. İzmir Atatürk Lisesi'nde aynı sınıftaydık. ODTÜ'ye birlikte geldik. O benden bir-iki yaş büyüktü. Tembel değil, çalışmak zorundaydı. Bir ara babasının fırınında da çalışmıştı. Bağlarda üzüm toplardı, tütün kırma işine giderdi. Diğer çocuklar gibi gezerek oynayarak bir çocukluk geçirmediğini biliyorum. Bu çalışmaları nedeniyle biraz gecikmeli okuyordu.
Alp çok kolektivistti
Alp çok emekçi bir insandı. Çok insan tanıdım, işçi de tanıdım ama Alp'e benzeyen insana çok rastlamadım. Çok kolektivistti. Hep toplum için hep halk için bir şeyler isterdi. Her şeyin en zorunu üstlenirdi. Mesela gece dağda bir mağarada yatıyoruz, mağaranın en soğuğa açık kapısında o yatardı. Kolay kolay haksızlıkları kabullenmez, boyun eğmezdi. Yaşayarak gördüğü sistemin haksızlıklarını ortadan kaldırmayı istiyordu; tam bir sosyalistti.
Kadir dirençli, bir o kadar da naif bir insandı
Kadir'le arkadaşlığımı ne yazık ki çok kısa sürdü. Nurhak'a ilk gidenlerdendi. Konya Akşehirli. Akşehir oldukça geri yerlerinden Türkiye'nin. Üstelik liseden mezun olduktan sonra gittiği yer Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) hakim olduğu Erzurum Atatürk Üniversitesi. Kadir Erzurum'da bir devrimci olarak kendini ortaya koyuyor, dolayısıyla müthiş bir baskı altında. Tek kişi değil kuşkusuz ama en sivrilenlerinden. Dirençli kişiliğini oluşturan nedenlerden biri de oradaki mücadelesi. Geceleri bile nöbetleşe uyuyorlar, o yüzden dağda tuttuğumuz nöbetler ona çok kolay geliyordu. Yine bu nedenle dikkatli, aynı zamanda çok naif bir insandı. Dirençli kişiliğinin altında müthiş duygulu duyarlı biri vardı. Alp'in o kararlı duruşu, kendisi için bir şey düşünmemesi durumu Kadir için de geçerli. Gerçi, bu sadece onlara da has bir özellik değildi, böyle insanlar biraraya gelmişti.
Sinan dünyaya bizden daha geniş bakıyordu
Sinan tabi bambaşkaydı. Hani bazıları için derler ya annesi onu önder olarak doğurmuş diye. Tabii tarihi ne kahramanlar yapar ne de kahramanları analar doğurur. Eğer böyle bir şey doğru olsa buna en çok uyan Sinan'dır, Deniz'dir, Hüseyin'dir. Sinan Türkiye devrimci hareketinin en sivrilenlerindendi; etrafındaki insanları müthiş bir etkileme ve peşinden sürükleme yeteneği vardı. Çok yönlüdür bir defa, bu anlamda da Deniz'le benzeşirler ama Sinan'ın daha derinlemesine bilgileri vardır.
Mesela hepimiz ODTÜ'de okuduk, İngilizce bilgimiz vardı. Sinan sekiz dokuz dil, en önemlisi Latince biliyordu. Bütün bu dillerden okuyabilme yeteneği vardı ve okuyordu da. O dönem Marx'ın Lenin'in bir çok eseri Türkçe'ye çevrilmemişti. Tembellikten değil ama daha çok pratik içinde yer aldığımızdan okumuyorduk, Sinan her koşulda okuyordu. Dağda bile sırt çantasında dört cilt İngilizce kitap taşıyordu. Mola yerinde açıp bakıyordu. Sinan dünyayı çok yönlü anlayabilmenin koşullarına bizden daha çok sahipti.
Bizim içimizde dağa çıkma fikrine en son kafası yatan arkadaşımızdı. Bunu iyi bir şey olarak söylüyorum. Sinan bunun daha kitlesel olarak yapılması gerektiğinin farkındaydı. Biz kendi düşündüklerimizin kendi uygulayacaklarımızın yeterli olduğunu düşünüyorduk ama Sinan'ın buna itirazı vardı. Ancak bizi ikna edemedi. Bu işin sadece öncülerle olmayacağını düşünüyordu ama kafasında şekillenmiş net bir şey de yoktu. Daha net bir şekilde tavrını koysaydı biz dağa çıkalım diye ısrar etmezdik. Ama sonuçta o da bu koşullar içinde devrimcileşmişti. Sosyalizmi kavrayış açısından en ileri noktada olanımız oydu. (SÇ/NM)