Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, bu yıl 11.’si düzenlenen Teknoloji ve İletişim Günleri’nde (#tekil11) sansür meselesini ele aldı.
Dünyadaki gazetecilik bölümleri yeni medya teknolojilerine odaklanırken, uluslararası iletişim konferanslarında sosyal ağların haber üretimine ve okunmasına etkisi tartışılırken Türkiye’nin önde gelen iletişim fakültelerinden birinin sansür meselesine zaman ayırmak durumunda kalması oldukça düşündürücü. Fakat Türkiye’de siyasi sansürün geldiği noktada haber üretmek de, habere ulaşmak da o kadar güçleşti ki, hukukçular, gazeteciler ve bilişimciler bir araya gelip sansürle nasıl mücadele edilir onu anlatmak zorundalar.
Ben Türkiye’deki sansür hakkında yazan bir araştırmacı ve hükümet tarafından siyasi nedenlerde sansürlenen Jiyan’ın editörlerden biri olarak alternatif medyaya sansürün etkisini ve sansürle nasıl mücadele ettiğimizi anlattım; #tekil11’den öğrendiklerimi de sizinle paylaşmak isterim.
100 binlik sansürün yapı taşları
İçinde bulunduğumuz durumun ne kadar endişe verici olduğunu #Tekil11’in ilk oturumu “Türkiye’de İnternet Sansürü ve Sonuçları” başlığında görmek mümkün.
EngelliWeb.com verilerine göre Türkiye’de 2007’den beri sansürlenen site sayısı 107 bin 453. Özellikle son üç yılda sansürlenen site sayısında ciddi bir patlama yaşandı, 2013’te 18 bin, 2014’te 25 bin, 2015’te ise yaklaşık 42 bin site sansürlendi.
Bu sitelerin yüzde 95’i hiçbir yargı kararı olmadan, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından engellendi. TİB, bu yetkiyi 2007 yılında kanunlaşan 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”dan alıyor.
Mayıs 2007: Çocukları koruma sansürü
5651 sayılı kanunun 8. maddesinde “fuhuş, kumar, müstehcenlik, tehlikeli madde sağlanması, uyuşturucu kullanımının engellenmesi, intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı” olarak katalog suçlar sıralanmış, bunlara “Atatürk aleyhine suçlar” da eklenmişti. Hukukçu Yaman Akdeniz, bu maddenin amacının “çocukları korumak” olarak tanımlandığını, bu sayede muhalefet desteği ile kanunun geçtiğini hatırlattı.
Fakat, bu maddeye dayanarak YouTube Türkiye’de Mayıs 2008’den Ekim 2010’a dek sansürlü kaldı. YouTube ile birlikte ateist bilim insanı Richard Dawkins’in sitesi de engellendi. Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, sitelerin tamamen engellenmesini “çocukları ve aileleri korumak için gerekli” diyerek savunmuştu.
Hukukçular Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın yıllar süren mücadelesi sonunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) YouTube’un bir bilgi kaynağı olduğunu, ve kullanıcıların bireysel başvuru hakkını kabul ederek Türkiye’yi ifade özgürlüğü (AİHS, Madde 10) ihlali nedeniyle mahkum etti.
Kasım 2011: “Güvenli internet” filtresi
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Kasım 2011’de “Güvenli İnternet Hizmeti” adlı bir uygulama başlattı ve internet erişimi sağlayan tüm şirketlerin kullanıcılarına “Aile Profili” ve “Çocuk Profili” adlı iki filtrenin sunmasını zorunlu kıldı.
Hangi sitelerin hangi filtrede sansürlendiğini bilmiyoruz, çünkü liste şeffaf değil; sadece belirli bir site sorgulanabiliyor. Yaman Akdeniz’in bu konuda bilgi edinme başvuruları da reddedilmiş. Listenin hangi kriterlerle oluşturulduğu, hatta bu kriterleri belirleyen heyetin kim olduğu da söylenmiyor. Buna dair benim bilgi edinme başvurum da reddedildi.
Aile Filtresi, Türkiye’deki en büyük erişim sağlayıcı olan TTNET tarafından standart olarak sunuluyor, kamu kurumları ve üniversiteler ile internet kafelerde dahi bu filtreleme yoluyla sansür zorunlu. Bu filtrenin sadece çocukları koruma amacıyla değil, siyasi sansür amacıyla da kullanıldığı gördük: Birleşik Haziran Hareketi sitesi öğrenci yurtlarında “Aile Filtresi” aracılığıyla sansürlendi.
Jiyan’da “Kuşburnu” mahlasıyla yazan bir internet aktivisti, internet kafelerin uygulamak zorunda olduğu bu filtreyi ele geçirdi ve bu şekilde sansürlenen 1 milyon 517 bin 413 sitenin listesini yayınladı.
Listede yer alan ve yer almayan bazı sitelerin incelemesi, Aile ve Çocuk filtrelerinin bilimsel kriterlerle hazırlandığı iddiasını kuşkuya düşürüyor.
Türkiye’nin internet otoritesi, bu filtreleme dönemde sansür mekanizmasını giderek otomatikleştirdi. #Tekil11’de bir konuşma yapan KaosGL editörü Yıldız Tar, içinde “gay” ve “lezbiyen” kelimeleri geçen sitelerin otomatik olarak sansürlendiğini, TİB’in dahi bu sitelerin neden engellendiğini bilmediğini söylüyor. Örneğin GayMag dergisi erişime engellendikten sonra avukatlar TİB’e bilgi edinme başvurusunda bulunmuş, TİB başvuruya cevap vermek yerine sitenin erişim yasağı kaldırmış. Lezbiyen arkadaşlık sitesi Lezce.com hakkındaki idari erişim yasağı da haber basına yansıyınca kaldırılmıştı.
Tüm bu keyfilik, “Müstehcenlik” ve “Fuhuş” gibi iddialarla topluca sansürleme ve filtreleme, Türkiye’deki LGBTİ bireylerin ifade özgürlüğünü ve bilgi edinme hakkının ciddi şekilde ihlal edildiğini; bununsa hiçbir hukuksal dayanağı olmadığını gösteriyor.
Şubat 2014: Yolsuzluk cezasız, haberini yapmak suç
17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının hemen ardından 5651’de yapılan iki önemli değişiklik sansürün kapsamını genişletti, ve siyasi içeriğin yasaklanmasına kılıf oldu: “Kişilik hakları” ihlali iddiasıyla Sulh Ceza Hakimliklerine başvuru ve erişim yasağı getirilen içeriğin 4 saat içinde kaldırılması (5651, Madde 9) son iki yılda sansürlenen içeriğin öneli bir kısmını oluşturuyor.
Yaman Akdeniz’in verdiği bilgiye göre Sulh Ceza Mahkemeleri Madde 9’a dayanarak 4 binden fazla karar verdi, ve bu kararlarla 25 binden fazla URL adresi engellendi.
Sansür sadece erişim engellemesi yoluyla yapılmıyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiğinden beri 900 kişiye “Cumhurbaşkanına hakaret” (TCK 299) kapsamında dava açıldı. Sosyal medya paylaşımları yüzünden evi basılıp gözaltına alınanlar, hatta tutuklananlar dahi var. Dağhan Irak ve Benan Molu’nun derlediği veriye göre, 4 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanan kişilerin en az 34’ü gazeteci. Sözcü yazarı Necati Doğru bu yargılanmalardan birinde (daha sonra paraya çevrilen) 11 ay 20 gün hapis cezası aldı.
Avukat Ali Deniz Ceylan, “siyasetçilerin daha sert eleştirilebileceği” konusundaki Yargıtay içtihadının TCK 299 için de genişletilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Seçimler öncesinde hakaret iddiasıyla sansür ve dava baskısının artırıldığını söylüyor.
Hakaret davalarındaki tazminatlar dışında, Cumhuriyet Gazetesi’nden Hakan Kara’nın da belirttiği gibi yayından kaldırılmayan haberler için 50 bin TL ceza tehdidi de var. 2015 içinde sadece Cumhuriyet’in 150 haberi siteden böylelikle kaldırılmış. Genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Ankara sorumlusu Erdem Gül’ün şu an hapiste olduğu bu ortam, gazetecileri de karamsarlığa sürüklüyor.
#Tekil11’in ilk oturumunda Ceren Sözeri 33 gazetecinin yaptıkları haberler nedeniyle cezaevinde olduğunu söylediği anlarda, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Türkiye’de haber yaptığı iddiasıyla soruşturmaya uğrayan gazeteci yok” diyerek bildik ezberleri tekrarlıyordu. Doğru, “haber yapmak” henüz suç olarak tanımlanmadı, bu yüzden gazeteciler ‘hakaret’ten, ‘casusluk’tan ve ‘terör’den yargılanıyor.
Mart 2015: 8/A Hükümet sansürü
İnternet Kanunu’nda yapılan son değişiklikle artık sansür kararları mahkemelerde değil Başbakanlık’ta alınıyor.
5651’e eklenen 8/A maddesiyle hükümet üyelerine “Yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması” gibi son derece belirsiz ifadelerle mahkemeleri beklemeden, doğrudan site sansürleme yetkisi verildi.
Yaman Akdeniz, bu maddeye dayanarak 261 web sitesi, 78 haber linki, 859 Twitter hesabı, 159 tweet, 55 Facebook sayfası, 92 YouTube videosu, 9 diğer içerik; toplamda 1513 farklı internet adresine erişim engeli konduğunu belirtiyor. Kerem Altıparmak ile birlikte yazdıkları bir incelemede, ilk olarak MİT TIR’ları haberlerine karşı kullanılan bu maddenin “devletin karanlık işlerini ve ağır ihlallerini örtme” amacıyla kullanıldığını belirtiyorlar.
Temmuz ayından itibaren PKK’ye karşı askeri operasyonların başlatıldığı dönemde, “Özgür Gündem, AzadiyaWelat, Yüksekova Haber, Rudaw, Erbil Merkezli BasNews, Hawar Haber Ajansı (ANHA), Fırat Haber Ajansı, Dicle Haber Ajansı (DİHA), RojNews ve Etkin Haber Ajansı gibi Kürt ve muhalif haber siteleri ve ajansları”nın engellenmiş olması, bölgede sivil halka yönelik ağır insan hakları ihlallerinin de gizlenmesine yarıyor.
Ceren Sözeri “Ana akım medyada savaş dilinin hakim olduğu bu ortamda VPN kullanmadan Güneydoğu'dan haber almak mümkün değil” diyor.
Bu da bizi, ne yapmalı sorusuna götürüyor.
Ne yapmalı?
Bizzat bu yazı, ne yapmalı sorusuna bir örnek: Sansürün ne kadar ciddi boyuta ulaştığını ve hangi amaçla kullanıldığını iyi bilmek, sansürle mücadelenin ilk adımı.
Hukukçular Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak sansür hakkında veri toplamak ve makale yazmak dışında, ifade özgürlüğünü bizzat Türkiye hukuku içinde de savunuyorlar. AİHM’de kazandıkları YouTube davası ve Mart 2014’teki Twitter sansürünü Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak iptal ettirmek gibi büyük zaferlerin yanında, pek çok haber sitesi ve Twitter hesabı hakkındaki erişim engelleme kararlarına yerel mahkemelerde itiraz ediyorlar; kazandıkları her dava hepimizin haber alma hakkını koruyor.
Avukat Ali Deniz Ceylan da Barış İnce, Sedef Kabaş ve Hayko Bağdat gibi pek çok gazeteci hakkında açılan davada gazetecileri savundu. Gazetecilik platformu P24 de dava ve soruşturma baskısı altındaki gazetecilere ücretsiz hukuki destek sunuyor. Hukukçularla gazetecilerin sansüre karşı bir dayanışma içinde olduklarını söylemek mümkün.
Hukukçularla birlikte, alternatif medya editörleri de en iyi bildikleri yollarla sansüre karşı mücadele ediyorlar. Sendika.org’dan Ali Ergin Demirhan, sürekli engellenen adreslerine karşı okuyucularını kaybetmemek için çok faydalı bir yönteme başvurduklarını belirtiyor: “Sendika7.org”a ulaşamayan okuyucu, hemen “Sendika8.org”u deneyerek bizi okumaya devam edebiliyor, diyor. Fakat bu yöntemin bir sorunu, Google arama motorunda isim değiştiren haber sitelerinin daha geri sıralara düşmesi. Örneğin sansürlenmeden önce belirli bir haber konusu aratıldığında “Sendika.org” ilk beş sırada çıkarken, şimdi “Sendika8.org” daha gerilerde çıkıyor. Temmuz’da başlayan yeni sansür dalgasında ilk sansürlenenlerden olan Sendika.org ekibi okuyucuyu sansüre karşı bilgilendirmek konusunda öncüydü.
Alternatif medyaya önemli bir destek de alternatif bilişimcilerden geliyor pekala.
Alternatif Bilişim Derneği’nden Işık Mater, uzun süredir gazeteciler için internet güvenliği eğitimleri düzenlediklerini anlattı. Böylece gazetecilerin kaynaklarını koruyarak ve devletin gözetiminden kurtularak haber üretmesi mümkün oluyor. Gözetime karşı alınan pek çok yöntem, sansüre karşı da çok etkili; örneğin Tor Anonim Ağı ve VPN servisleri okuyucuların da habere ulaşırken devlet gözetiminden ve sansüründen kurtulmasını sağlıyor.
Fakat Sarphan Uzunoğlu’nun dikkat çektiği gibi, anonim olarak internete erişmek, sosyal medyada anonim bir kimliğe sahip olmakla aynı şey değil. Bilgiye anonim erişmek gazetecileri gözetimden koruyor, ama Bülent Mumay’ın aktardığı gibi haberi kendi kimliğinizle yazdığınızda anonim kimlikli trollerin ve botların saldırısından korunamıyorsunuz. Sosyal ağlardaki baskı, aynı dava ve sansür baskısı gibi otosansüre yol açabiliyor.
Bizim Jiyan.org adresi 24 Ekim gecesi sansürlendiğinde de ilk hissettiğim buydu, yanlış bir şey yapmadığımız halde haksızlığa maruz kalma hissi. Bunu aşmanın en iyi yolu, daha cesurca ve daha güçlü bir sesle yazmaya devam etmek. Benim #Tekil11 için hazırladığım sunum tam olarak bunun üzerineydi, Jiyan.org’u kapattılar ama artık okuyucumuzla 22 farklı yol üzerinden iletişim kurmaya devam ediyoruz, tüm sosyal ağlarda aynı anda, farklı formatlarda emeğimizi paylaşıyoruz.
İktidarın bu topyekün sansür politikasıyla amaçladığı şey, hangi haber kaynağının ‘uygun’, hangisinin ‘sakıncalı’ olduğunu kamuya açık bir alanda tanımlamaktı belki. Fakat, Gezi’den sonra haber okuma alışkanlığımızın Twitter’a kayması gibi, alternatif medyayı herkese açan bir baskı oldu bu.
Dünyada haber içeriği yeni formatlarda yeni platformlara kayarken, biz de Türkiye’de (başka baskılarla de olsa) haber sitelerinin ana sayfalarını terk edip mobil cihazlarda kendimize yer açıyoruz. Sansürü aşmaya çalışırken en güncel şifreleme uygulamalarını günlük hayatımıza dahil edip gözetimi de kısıtlıyoruz.
Burası yeni bir alan, ama ana akımın baskısından kurtulan genç gazeteciler buraya çoktan ayak uydurdu bile. Elindeki televizyon kumandasını akıllı telefonuyla değiştiren her bir okuyucu da teknolojinin sansür karşısındaki birer zaferi. (EKS/HK)
Not: Benim Hollanda’dan bizzat takip edemediğim oturumlara dair detaylı notlarını benimle paylaştığı için Gürsoy Ercan’a çok teşekkür ederim. #Tekil11’in video kayıtları ve konuşmaların çözümleri önceki Tekil Günleri’nde olduğu gibi tekil.gsu.edu.tr adresinden yayınlanacak.