“Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil... Sanığıyım, mahkumuyum ve davacısıyım.”
Bu sözler, Musa Anter’in, ya da herkesin onu çağırdığı adıyla Apé Musa’nın hayatını anlattığı iki ciltlik kitabı “Hatıralarım”ın arka kapağından.
Apé Musa kesin olmamakla birlikte 1918 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesinde, Ziwinge köyünde dünyaya geldi.
Ziwinge’nin adı daha sonra Eski Mağara olarak değiştirildi. Apé Musa kitabının önsözünde doğumuyla ilgili şöyle der:
“Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaşantısını anlatırken doğum yeri ve baba ocağını şöyle tanıtır: ‘Marmara Bölgesi Türkiye’nin en uygar bölgesidir; İstanbul, Marmara’nın en güzel şehridir; Boğaziçi, İstanbul’un en latif semtidir. Sarıyer, İstanbul’un en şirin kazası; Yeni Mahalle Sarıyer’in en üstün mahallesidir ve Recaizadelerin köşkü Yeni Mahallenin en harika köşküdür... İşte ben burada doğdum.’ Tabii, O, Recaizade Ekrem’in oğlu idi.
Şimdi bir de bana bakalım: Kürdistan, Türkiye’nin en geri bölgesidir; Mardin, Kürdistan’ın en geri ilidir; Nusaybin, Mardin’in en dertli ilçesi; Stilîlê (Akarsu), Nusaybin’in en fakir nahiyesi; Zivingê, Stilîlê’nin en geri kalmış köyüdür ve işte ben, bu köyün, nüfus kütüğüne göre, iki numaralı mağarasında doğmuşum.”
İlkokul, ilk gözaltı...
Anter, babasının hasta ve yatalak olması nedeniyle annesi tarafından yetiştirilir. Anne Fesla Hanım köyün muhtarıdır ve o vakitler köye gelip gidenlerin çok olması nedeniyle oğlunu Türkçe öğrenmesi ve tercümanlık yapması için okula gönderir. Başarılı bir öğrenci olan Anter ilkokulu bitirince annesinin onu okutmaya niyeti olmamasına rağmen imtihana girer ve kazanır. Ortaokulu Mardin’de yatılı okur. Lise için girdiği imtihanı da kazanır ve Adana’ya yatılı okula gider.
Başarılı bir öğrenci olan Anter Adana’da okurken Seyit Rıza olayı yaşanır. Öğrencilerden birinin Seyit Rıza’nın annesi Bese Hanım’a küfretmesine çok sinirlenir ve kendisi de Zübeyde Hanım’a aynı şekilde küfreder. Şikâyet üzerine ilk kez gözaltına alınır. Gözaltında olduğu sırada Adana’ya gelen Mustafa Kemal’e durum anlatılır. O da Anter’in affedilmesini söyler.
“Politik fikirler keçe gibidir...”
Liseyi bitiren Anter üniversiteyi okumaya İstanbul’a gelir. Edebiyat fakültesine kaydolur ve bir yıl bu okulda okur. Sonra Faik Bucak ve arkadaşlarıyla tanışır. Hukuk fakültesinde okumakta olan arkadaşlarının isteği üzerine hukuk okumaya başlar. Üç yıl birincilikle bitirdiği okulun dördüncü sınıfında birinciliği elinden haksız biçimde alınınca bitirmeden okuldan ayrılır.
Bu dönemde Kürt siyasi hareketine dahil olan Anter mücadeledeki ısrarını şöyle anlatır kitabında;
“Avrupalı filozof, aklımda kaldığına göre Hobbes; ‘Politik fikirler keçe gibidir, vuruldukça sıklaşır, kıymetlenir’ der. Bana da haksızlık ve işkence yapıldıkça, fikirlerime daha da bağlanmışımdır.”
Birçok talebe yurdu kurar Anter. Dicle Talebe Yurdu’nu, ardından Fırat Talebe Yurdu’nu ve Toros Kız Yurdu’nu...
Kurduğu bu yurtların amacı hiçbir zaman ticaret yapmak ve zengin olmak olmamıştır. Bu yurtlar Güneydoğudan İstanbul’a okumaya gelen yoksul talebeler içindir. Bu yurtlarda yetişen birçok tanınmış isim arasında Prof. Muzaffer Akkılıç, Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk da vardır.
Anter, Dicle Talebe Yurdu’nu kurduktan sonra, arkadaşları Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Ziya Şerefhanoğlu ve Faik Bucak ile birlikte “Kürtleri Kurtarma Cemiyeti” isimli örgütü kurarlar. Bu örgütü kurmalarının amacını “Memleketten gelen arkadaşlarımıza yardımcı olmak ve burada benliklerini kendilerine ifade etmektir” diye açıklar.
Sonraki dönemde ileride kayınpederi olacak Abdurrahman Zapsu’yla tanışan Anter 1944 yılında Zapsu’nun küçük kızı Ayşe Hale ile evlenir. 1945’te oğlu Anter, 1948’de kızı Rahşan, 1950’de de küçük oğlu Dicle dünyaya gelir.
Şark Postası ve Dicle Kaynağı gazetelerinde yazılar yazmaya başlayan Anter 1956’da Gelibolu’da yedek subay olarak askerliğini yaptı. 1958’de hem kayınpederini hem de küçük kardeşini kaybetti. Ardından da Diyarbakır’a gitti.
Orada ticarete atılan Anter, Yusuf Azizoğlu ve Canip Yıldırım’la birlikte İleri Yurt gazetesini çıkardı. Birkaç yıl sonra gazetede yazdığı “Qîmîl” adlı şiir nedeniyle 1959 yılında gözaltına alındı ve İstanbul’a getirildi. Eş zamanlı gözaltına alınan 50 kişiden 10’unun tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Seneler sonra mahkemeye 49 kişi çıkmalarından dolayı bu davaya “49’lar davası” denildi. Çünkü tutuklanan 50 kişiden biri olan Emin Batu hücrede hayatını kaybetmişti. Batu’nun hücresine giren Anter duvarda şu cümleyi gördü:
“Esaret bahçesinde gül olmaktansa, hürriyet bahçesinde diken olmayı tercih ederim.”
49'lar davası
49’lar davasında Anter ve arkadaşları idamla yargılandılar ama 27 Mayıs askeri darbesiyle affedildiler. Ape Musa Birîna Reş adlı tiyatro eserini ve Kürtçe-Türkçe sözlüğü yazdığı cezaevinden çıktıktan sonra Medet Serhat ve Ergün Koyuncu ile beraber Deng dergisini çıkarttı. Dergi kısa bir süre sonra kapatıldı ve üçü de yargılandılar.
Barış Dünyası ve Yön’de yazmaya başlayan Anter 3 Haziran 1963’te yeniden cezaevine girdi ve bu “23’ler davası” olarak anılacak davanın da başlangıcı oldu. Yaklaşık iki yıl cezaevinde yattı Anter, Mamak, Sultanahmet ve Balmumcu cezaevlerinde kaldı.
Bağımsız aday Anter
Cezaevinden çıkışında Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) üye olan Anter 1965 seçimlerinde Mardin’den aday oldu ama son anda yapılan değişiklik nedeniyle bağımsız aday olarak seçimlere katıldı. 10 bin oy almasına rağmen “milli bakiye” nedeniyle meclise giremedi.
Tam seçim esnasında Ankara Hava Kuvvetleri Mahkemesi Anter hakkında mahkumiyet kararı verdi ve Çanakkale’ye sürgününü verdi. Bir yıllık sürgünden sonra İstanbul’a döndü.
1969 yılında Mehmet Gümüş Şahiner’le birlikte Doğu dergisini çıkardı. Derginin ikinci sayısının kapağında yer alan “Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği” sloganı nedeniyle Ocak 1970’te Şahiner, sonrasında da Anter tutuklandı. İkilinin Ankara’ya götürülmesinin ardından Diyarbakır İşçi Partisi idarecileri olan Tarık Ziya Ekinci ve avukat Canip Yıldırım da Ankara’ya götürüldüler.
DDKO ve T-KDP davaları
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan dört kişinin de idamı isteniyordu. 15 gün sonra tahliyelerine karar verildi.
Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın (DDKO) kurucuları arasında yer alan Anter ve birçok arkadaşı hakkında radyodan yapılan anonslarla teslim olmaları istendi. Anter Ziverbey’de bulunan MİT merkezine giderek kendisini Diyarbakır’a götürmelerini istedi. Mit kendisini 1. Şubeye götürdü. Orada yanına bir polis verildi ve Diyarbakır’a götürüldü.
Eski piyade alayını kampa çeviren yetkililer o dönem Kürt mücadelesine dahil olan herkesi tutuklayarak bu kampa getirmişti. Anter, DDKO ve Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi (T-KDP) davalarından 32 aylık tutukluluk dönemi sonrasında beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra Akarsu’ya yerleşti.
"Terörist" değil "Turist"
12 Eylül 1980’de askerler tarafından evi basıldı ve tehdit edildi. 1984’te Akarsu’yu ziyarete gelen İsveçli çifle yemek yerken “turist” demesi üzerine yan masada bulunan karakol komutanının bunu “terörist” olarak anlamasıyla kendini yeniden cezaevinde buldu. Burada 13 gün kaldı.
Ape Musa tövbe ettiği yazıya 1987 yılında yeniden döndü. Vaka-i Name’yi yazdı. 1988’de kurulan Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kuruluşunda yer aldı.
1989 yılında Sosyalist Parti’nin (SP) Diyarbakır’da düzenlediği “Değişen Avrupa Karşısında Kürtler” konulu panelde yaptığı konuşması nedeniyle hakkında dava açıldı. 11 Nisan 1990’da görülen duruşmada tutuklanarak önce Diyarbakır E-Tipi cezaevine, ardından da şehirdeki adi suçluların olduğu cezaevine koyuldu.
90’lı yılların başında kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) ve Kürt Enstitüsü’nün kurucularından biri olan Anter halkların kardeşliği için yazdığı yazıları, kurduğu cümleleriyle hep hedefteki isimdi. Hayatı gözaltları, tutuklamalar, davalar, kavgalarla geçti.
Ve...
Apé Musa, 20 Eylül 1992’de Kültür ve Sanat Festivali için gittiği Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce katledildi. Nusaybin’de düzenlenene cenaze törenine 50 binden fazla insan katıldı.
Kayıtlara faili meçhul olarak giren cinayetle ilgili Ölümünün ardından 2005 yılında JİTEM adına çalıştığını ileri süren PKK itirafçısı 45 yaşındaki Abdülkadir Aygan, yazdığı kitapta, Anter'i öldüren timde yer aldığını iddia etti.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Araştırma Raporu'nda, cinayetin devlet tarafından işlendiği kabul edildi. Anter cinayetiyle ilgili itiraflar, raporun Ek 9. dosyasında yer aldı. Ancak raporun bu ekleri, "devlet sırrı" oldukları gerekçesiyle açıklanmadı.
Musa Anter Gazetecilik Ödülleri
Öldürülmeden önce yazılar yazdığı Özgür Gündem gazetesi ölümünün hemen ardından adına gazetecilik ödülleri vermeye başladı.
Bu yıl Alternatif gazetesi ve Azadiya Welat gazeteleri tarafından verilen 16. Musa Anter Basın Şehitleri Gazetecilik Ödüllerinin sahipleri açıklandı. Ödül kazanan gazetecilere ödülleri bugün Anter’in doğum yeri olan Nusaybin’de verilecek.
Oyuncu,yönetmen Aydın Orak tarafından Anter’in hayatından esinlenerek sahneye konan “Araf-İki ülke arasında” isimli oyunun galası da bugün saat 19.00’da Nusaybin Mittani Kültür Sarayı’nda sahnelenecek.
Anter'in sesi son olarak Grup Kızılırmak'ın "Gidenlerin Ardından" isimli albümünde yer alan "Avusturya İşçi Marşı"nda çalındı kulaklarımıza. Marşın girişinde sanki kendi öldürülüşünü bilmiş gibi şu dizeler dökülüyordu dudaklarından:
"Ve cellat uyandı yatağından bir gece, tanrım dedi ne zor bilmece, öldükçe çoğalmakta adamlar, bense tükenmekteyim öldürdükçe."(BÇ)