20 Haziran Londra protestosu. AFP Photo/Justin Tallis
“Tasarruf”, “kemer sıkma”, “kesinti”son yıllarda İngiltere’de politika konuşulurken daha sıklıkla duyulan kavramlar haline geldi. Halk arasında çoğunlukla nefretle anılan kemer sıkma politikaları önümüzdeki beş yıl içerisinde İngiltere’de yaşayanları, özellikle de azınlıkları ve orta-alt gelir grubunu, daha da etkileyecek gibi görünüyor.
Tasarruf politikalarına karşı olan binlerce kişi geçtiğimiz 20 Haziran’da İngiltere’nin çeşitli kentlerinde sokaklara döküldü. Protestoyu düzenleyen Halkın Meclisi grubuna göre sadece Londra’da 250 bin kişi toplandı. Bu, İngilizlerin kemer sıkmaya karşı ilk kez bir araya gelişi değildi. 2010 yılından beri tasarruf politikaları karşıtı bir çok gösteri düzenlendi ve on binler dayanışma içinde yürüdü.
20 Haziran’da Londra’daki hava da her zamanki gösterilerden farklı değildi ancak değişen tek şey, Muhafazakâr Parti’nin 7 Mayıs’ta yapılan seçimlerde tek başına iktidara gelmesiyle artan endişe ve öfkeydi. İngiltere Merkez Bankası önünde toplanan kalabalık, sloganlar atarak Parlamento’ya doğru yürüdü. Meşhur İngiliz yaz yağmurları bile kalabalığı durdurmaya yetmedi. Verilen mesaj kesindi, kimse tasarruf önlemlerini istemiyordu.
Barışçıl protesto gösterisi organizatörlerin megafondan bize de çok tanıdık gelecek olan “bu daha başlangıç” sözleriyle son buldu.
Tasarruf çağı
İngiltere hükümetinin bankaları yaklaşık 141 milyar sterlin ödeyerek batmaktan kurtardığı 2008 ekonomik krizi takiben, İngiltere Başbakanı David Cameron partisinin genel kurul toplantısında yaptığı konuşmasında kamu harcamalarını kesmeye kararlı olduğunu belirtmiş ve ‘tasarruf çağı’nın başladığını vurgulamıştı.
İngiltere’nin büyük tasarruf programı, bütçe açığını kapatmak için 2010 yılında yürürlüğe kondu. Bu tarihten sonra dünyanın en zengin altıncı ülkesi, milli sağlık, eğitim ve sosyal yardım sistemlerini büyük ölçüde etkileyen katı bir yeni ekonomik yönetimle karşı karşıya kaldı.
Londra merkezli Mali Çalışmalar Enstitüsü’ne göre bu kemer sıkma programı ülkenin İkinci Dünya Savaşından bu yana kamu harcamalarında yaptığı en büyük kesintiyi beraberinde getiriyor. Enstitü aynı zamanda bu kesintilerin ülkedeki yoksulluğu artırdığını belirtiyor.
İstatistiklere göre 2008-2013 yılları arasında gıda, ısıtma, giyim gibi temel ihtiyaçların ülkedeki tüketiciye olan maliyeti yüzde 25 arttı. Ev fiyatları ve kiralar ise her geçen gün artmaya devam ediyor. İngiltere, yaşamın en pahalı olduğu ülkelerden biri ve Eurostat rakamlarına göre temel ihtiyaç maddeleri fiyatlarının artış hızı baz alındığında Avrupa’da başı çekiyor. Uzmanlara göre, etkisini en çok orta alt gelir grupları üzerinde duyuran bu artış önümüzdeki yıllarda da devam edecek.
İngiliz hükümeti 2018 yılına kadar kamu sektöründe 900 bin kişinin işine son vermeyi ve yoksullara yapılan sosyal yardımların bir çoğunu kesmeyi planlıyor.
Hükümetin kemer sıkma politikaları zenginleri ise hiç etkilememiş gibi görünüyor. İngiltere Merkez Bankası verilerine göre %5’lik en üst düzey gelir grubundakilerin malvarlığı son 10 yılda yüzde112 arttı. 2014 yılı zenginler için en karlı yıldı; bir sene içinde Londra’daki sterlin milyarderi sayısı 72’den 80’e çıktı. Equality Trust adlı sivil toplum örgütüne göre İngiltere’de yaşayan en zengin 1000 kişinin toplam malvarlığı en alt gelir grubundaki 25 milyon 600 bin vatandaşın malvarlığına eşit.
Hükümet yoksulların en önemli dayanağı olan sosyal yardımları keserken, üst gelir grubu sayılan ve yılda 150 bin sterlinden fazla kazananların ödemesi gereken yüzde 50 oranındaki gelir vergisini ise yüzde 40’a indirdi.
Eurostat verilerine göre zenginler malvarlıklarını katlarken, İngiliz nüfusunun en az kazanan yüzde 10’luk grubunun gelirlerinde son on yılda gözle görülür bir azalma yaşandı. Sivil toplum örgütü Oxfam’a göre ülkede 2020 yılına kadar 1.5 milyon yetişkin ve 800 bin çocuk daha yoksulluk sınırının altına düşecek. Bu rakam İngiltere’deki neredeyse her dört çocuktan biri demek oluyor.
Bütçe kesintilerinin etkilediği bir başka grup ise ülkedeki etnik azınlıklar. Düşünce kuruluşu Runnymede Trust’ın geçen ay yayınladığı rapora göre İngiltere’de yaşayan etnik azınlık gruplarına mensup aileler sosyal hizmetler ve kamu yardımı kesintilerinden diğer gruplara göre %200 daha fazla etkilenecek. Kuruluşun direktörü Omar Khan’a göre problem hükümetin etnik azınlıkları doğrudan hedef alıp almaması değil, asıl sorun yürürlüğe koydukları politikaların doğrudan ya da dolaylı olarak ülkedeki etnik eşitsizliği daha da arttıracağı.
“Ekonomik gereklilik değil politik bir seçim”
Mayıs 2015 İngiltere genel seçimleri sonucunda Muhafazakar Parti tek başına iktidar oldu. Bu sonuç hem en yakın rakibi İşçi Partisi hem de diğer partiler için büyük bir sürpriz oldu. Seçimlerde yakaladıkları bu başarı ise kemer sıkma politikalarını devam ettirmeleri için hükümete büyük bir özgüven sağladı.
Seçimlerin ardından 8 Haziran’da ülkenin yeni bütçesi açıklandı. Bütçenin en tepesinde 12 milyar sterlinlik büyük sosyal yardım kesintisi vardı. İngiliz halkının büyük çoğunluğu bu kesintilerin dünyaca ünlü sağlık, eğitim ve sosyal yardım sistemlerini etkileyeceğini fark ettiklerinde büyük tepki gösterdiler. Binlerce kişinin katıldığı protestolar bu tepkilerin sokağa yansımasıydı.
Bütçe kesintileri oylandığında Muhafazakâr Parti’ye ana muhalefet partisinin de destek vermesi tepkilere yol açtı. “Kemer sıkma programı ekonomik bir gereklilik değil politik bir seçimdir” diyen sol görüşlü Jeremy Corbyn gibi isimler dışında İşçi Partisi’nin 232 milletvekilinden 148’i hükümetin sosyal yardım kesintilerini destekledi.
Kemer sıkma programı açıklandığında geçici olduğu ve 2015 yılında tamamlanacağı söylenmişti. Ancak 2014 yılında bu tasarruf önlemlerinin 2018’e kadar uzatıldığı açıklandı. İngilizler ise programın ulusal ekonomiye yön verecek ve kalıcı hale getirilecek bir politikaya dönüşmesinden korkuyor. (ZŞ/HK)