Kanada’nın yerli halkları, 2005’te nesiller boyunca ailelerinden zorla koparılarak kapatıldıkları yatılı okullarda gördükleri insanlık dışı uygulamalar için devlete karşı açtıkları, ülke tarihinin en büyük toplu davasını kazanmış, bu hukuki sürecin ardından bu tür durumlarda dünyada kazanılan en büyük tazminatı kazanmış ve bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulmasına karar verilmişti.
Komisyon altı yıldır süren titiz bir çalışmanın ardından 2 Haziran Salı günü, 400 sayfaya yakın özet raporunu açıkladı. Rapor, devletin yatılı okullarında yıllarca yerlilere uygulanan muameleyi “Kültürel Soykırım” olarak tanımlarken, Kanadalılar’ın yakın tarihte yaşanılan bu soykırım konusunda eğitilmesini ve bilinçlendirilmesini de şart koşuyor.
Yaşananlar okulda öğretilmeli
Bütün ülkeyi dolaşarak, yapılanlara şahit olmuş, bizzat yaşamış 7 bine yakın yerlinin ve yatılı okul görevlisinin ifadelerinin toplanmasıyla ve kanıtların biraraya getirilmesiyle hazırlanan rapor, Kanada’nın utanç belgesi de aynı zamanda.
Raporda özetle, yerli çocukların yıllar boyunca ailelerinden zorla koparılarak, kiliselerce işletilen resmi yatılı okullarda korkunç fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddete ve asimilasyona tabi tutulmasının kültürel soykırıma neden olduğunun ve bunun bir yerli değil, Kanada sorunu olduğunun altı çiziliyor.
Bugün devletin yerli çocuklar için uyguladığı sosyal refah programında reform yapmasının yerli istihdamının artırılmasının ve Aborjin dil ve kültürelerinin korunması için önemli adımlar atılmasının zorunluluğuna dikkat çeken rapor, Kataolik Kilisesi’nin olaylardaki sorumluluğunun ve rolünün altını çizerek, Papa’nın resmi bir özür dilemesi gerektiğini de vurguluyor.
Hayatta kalmayı başarmış yüzlerce yatılı okul öğrencisinin şahitliğinde gerçekleşen toplantıda, Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu Başkanı Yargıç Murray Sinclair, raporu açıklarken yaptığı konuşmada, yüzleşmenin ne olursa olsun mutlaka gerçekleşmesi gerektiğini ve gerçeği bilmeden bir yüzleşmenin ve yaraları şarmanın mümkün olmayacağını hatırlatarak “genç Kanadalılar’ın geçmişte yapılan haksızlıklara, günümüz toplumunun nasıl bir sorumluluğunun olduğunu anlayabilmesi için bilinçli karar verebilme yetişine sahip olmaları gerekir” diedi ve yerlilerin yaşadığı şiddet ve asimilasyon sürecinin okul müfredatının parçası haline getirilmesinin gerekliliğini vurguladı.
Raporun devlete sunduğu 94 maddelik öneriler listesi arasında federal hükümetin Ulusal Hakikat ve Yüzleşme Merkezi, müzeler ve kültürel kuruluşlar aracılığıyla bütün ülkede yerli yatılı okullarında yaşanılanlar konusunda etkin bir bilgilendirme çalışması yapması için kaynak yaratması gerekliliğinin olduğuna dikkat çeken Sinclair, ayrıca yılın bir gününün yerli halklar ve Kanada arasındaki hakikat ve yüzleşme sürecinin bir sembolü olarak resmi tatil ilan edilmesini ve her eyaletin başkentinde yatılı okul öğrencileri adına bir heykel dikilmesini raporun sunduğu tavsiyeler arasında sıraladı.
İsimleri zorla değiştiren öğrencilere diledikleri takdirde yerli isimlerinin geri verilmesi , ülkenin resmi televizyon ve radyolarında hakikatle yüzleşme sürecini destekleyecek, yerli halkaların sesine yer verilecek programlar yapılması gerekliliği de sıralanan öneriler arasında yer aldı.
Yatılı Okul Gerçeği
19. yüzyıldan itibaren Kanada Hükümeti’nin değişik mezhepten Hristiyan kiliselerle işbirliği yaparak kurmaya başladığı dini eğitim veren resmi yatılı okullarında, yaşları 4 ile 18 arasında değişen 150 binin üzerinde yerli çocuk yıllarca taciz ve baskıya mağruz kalmış, bu süreç içinde uygulanan bir çok insanlık dışı davranış yüzünden 6 bin civarında yerli öğrenci hayatını kaybetmişti.
150 yıla yakın devam eden bir süreç boyunca düzenli olarak zorla evlerinden alınıp ailelerinden ve koparılan bu çocuklar, ‘Kanada toplumuna adapte edilme’ kisvesi altında sistemetik bir şekilde kültürel ve fiziksel şiddete tabii tutulmuşlardı. Çocuklar anadillerini kullanmaktan men edilmiş, isimler zorla değiştirilmiş, kültürel kimlikleri işaret edecek herşey yasaklanarak iyi bir Hristiyan olarak yetiştirilmek üzere dini eğitime zorlanmışlardı.
Kanada’nın ilk başbakanı John A. Macdonald’ın tarifiyle “çocuğun içindeki yerliyi öldürmek” maksatlı kurulan bu okullarda yerli çocuklar yıllarca ailelerini göremeden, çoğu zaman kendi güçlerinin çok üzerinde efor gerektiren fiziksel işlere zorlanmış, aç bırakılmış, çoğu rahip ve rahibeler olan öğretmenler tarafından ileri derecede cinsel ve psikolojik istismara uğramıştı.
Hijyen olmayan koşullar yüzünden birçok çocuk salgın hastalıklar yüzünden ölüme terkedilmiş, birçok öğrenci bazı tıbbi deneylerde kobay olarak kullanılmıştı. Bu şekilde “yerli problemi”nden kurtulunacağına inanan Kanada on yıllarca yerliliğe tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibi yaklaşmıştı.
Sonuncusu 1996 yılında kapatılılan, ülke çapında sayısı 132’yi bulan bu yatılı okullara çocuklarını göndermek istemeyen aileler, devlet tarafından hapis cezası da dahil olmak üzere değişik yöntemlerle cezalandırılmış, çocuklar bu süreç boyunca “ehlileştirilmesi gereken yabani” muamelesi görmüş, uygulanan zoraki yöntemlerle çocuklar özgün dini inanış, kültür ve geleneklerinden uzaklaştırılarak “iyi bir Hristiyan beyaza” döndürülmeye çalışılmıştı.
Okullardan mezun olan öğrenciler hayatlarının geri kalanında çok genç yaştan itibaren mağruz bırakıldıkları bu sistematik şiddet ve aşşağılanmanın etkilerini yaşamışlar, unuttukları dil ve kültürleri yüzünden geri döndükleri kabilelerinde büyük adaptasyon sorunları ile karşılaşmışlar ve bu süreçte kimliksizlikleştirilmişlerdi.
Etkileri bugün hala çok derin bir şekilde hissedilen bu travmaların yol açtığı psikolojik ve fiziksel hastalıklar, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, şiddete ve intihara eğilim, aile ve iş hayatına adaptasyon zorluğu gibi problemler bugün Kanada yerli toplumunun büyük sorunları olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Resmi özür
Yerli organizasyonların çabalarıyla 1990’ların sonundan itibaren başlayan ve 2007’den itibaren giderek etkinliğini artıran yüzleşme ve iyileşme çabaları sonunda 2008 yılında Başbakan Steven Harper Kanada Parlementosu’nda devlet adına Aborijin halkalardan, yatılı okullarda yaşatılan istismarlar için resmi bir özür dilemişti.
Resmi özürle aynı süreç içinde kurulan “Hakikatle Yüzleşme ve Barış Komisyonu” 60 milyon dolara mal olan altı yıllık bir çalışmanın ardından bu okullarda yaşananların detaylı bir dökümünü çıkarmış oldu.
Rapora göre, okullarda çeşitli nedenlerle ölen çocukların cenazeleri ki, çok büyük oranda çocuk salgın hastalıklardan hayatını kaybetmişti, masraf olmasın diye asla ailelerine geri gönderilmedi.
1900’lerin başlarında zatüre salgınına yakalanan birçok çocuk yine masraftan kısmak için mezarlara ikişer ikişer, hiçbir mezar taşı bulunmadan ya da isim yazılmadan gömüldü.
Rapor ayrıca çocuklara uygulanan fiziksel şiddeti de detaylıca açıklarken, cinsel tacizin bir ceza yöntemi olarak sık ve yoğun bir şekilde uygulandığını da gözler önüne seriyor.
Kanada genelinde yerli olmayan halkın çok az bildiği ve yıllarca medya ve eğitim sistemi içinde varlığı neredeyse hiç tartışılmamış “Yerli Yatılı Okul gerçeği” Başbakan Harper’in 2008’deki resmi özrü ve komisyonun çalışmaları sayesinde giderek daha etkin bir şekilde ülkenin gündeminde yer almaya başlamış ve son 10 yıl içinde tek tek bütün kiliselerin üst düzey yetkilileri bu okullarda uygulanan şiddet ve tacizlerden dolayı kiliseleri adına özür dilemişlerdi.
Bugün 80 bini hala hayatta olan bu yatılı okul kurbanı yerlilerin içinden geçtiği süreç Kanada Yüksek Mahkeme Başkanı Justice Beverley McLachlin tarafından da geçtiğimiz hafta kültürel soykırım ve “Kanada tarihinin en kirli lekesi” diye tanımlanmıştı. (KB/YY)