Ortadoğu’da evler büyük olur çünkü binalar büyük aileler için inşa edilir. Yalnız yaşamak, yeni yeni gelişen şehirli öğrenci ve çalışan yaşamı haricinde yaygın değil. Aileler hep birlikte büyük evlerde yaşar, evlenip ailesini kuran başka bir büyük eve ailesini büyütmek için geçer. Bu büyük evlerin büyük mutfaklarının hemen yanıbaşında ise küçük bir oda olur. Ancak ufak bir yatağın sığabildiği bu odada “el-bint” yani “kız” yaşar.
Göçmen işçiler Ortadoğu’nun hemen her ülkesinde iş gücünün büyük bir bölümünü oluşturuyor. Özellikle ev işçisi olarak çalışan göçmenlerin büyük çoğunluğu ise Asya’dan ve Afrika’dan gelen kadınlar. Mutfağın yakınında ortalama 6-7 metrekarenin içinde yaşayan bu işçilere bazen sadece “kız” (el-bint) ya da “hizmetçi” (el-khadmeh) deniyor. Bazen de nereli olduklarını belirten isimlerle anılıyorlar: “El-sirilankiyye, el-etiyopiyye, el-filipinniyye”.
Temizlikten alışverişe çocuk ve yaşlı bakımından yemeğe kadar her işi yapan bu kadınlar yaşayacakları aile ile aracı şirketler aracılığıyla anlaşıyor. Örneğin Lübnanlı bir aile “maktab (ofis)” adını verdikleri bu şirketlere gidip, önlerine gelen katalogtan bütçelerine ve özelliklerine göre bir işçi kadın seçiyor. Getirtilen işçinin Lübnan’da çalışma ve oturma izni tamamen ailenin “kefilliği” üzerinden sağlanıyor.
“Choose Your Made (Hizmetçini seç)” ve benzeri birçok aracı şirketin internet sitesinde kadınların fotoğrafları, medeni hali, dini, yaşı, ücreti ve izin günü sayısı online olarak da görüntüleniyor.
Kafala adı verilen bu sistemde, aracı şirket komisyonunu alırken işçi de aileye tam bağımlı bir durumda göçmen olarak ülkeye geliyor. Burdan sonra işçinin nasıl şartlarda yaşayıp çalışacağı ailenin “keyfine” kalmış çünkü birçok ülkede göçmen işçiler ülkenin iş yasasından yararlanamıyor.
Üstelik iş veren aile istediğinde “kefalet” bittiği için sınır dışı edilip ülkelerine geri yollanıyorlar. Ailelerine para yollayabilmek için çalışan göçmen kadınlar bu kefalet sistemi içerisinde sömürüye, tacize ve şiddete karşı oldukça korunmasız. Çoğu zaman aile işçinin pasaportuna el koyuyor ya da işçiyi “maktaba” yani aracı şirkete geri yollamakla tehdit ediyor.
Lübnan’daki Göçmen Toplum Merkezinde haftasonu bir araya gelen işçiler
İşçi kadınları eve kilitleyen ya da evin işi bitene kadar yemek vermeyen aileler de var. Üstelik bu durumun tek sebebi yasal düzenlemeler değil, ırkçı zihniyet de oldukça yaygın. Bir keresinde, hali vakti oldukça yerinde üniversite öğrencisi bir Lübnanlıya evlerindeki iki işçi kadının izin günlerini sordum.
“Biz dışarı çıkmalarına izin vermiyoruz, baştan öyle anlaştık. Kiminle görüşür ne yaparlar belli değil” cevabını alınca inanamayıp “Nasıl yani hiç dışarı çıkmıyorlar mı? dedim. “Olur mu öyle şey!” dedi, “Bekaa’ya gittiğimizde (dağ evini kastediyor) bizimle geliyorlar, bazen restorana giderken onları da götürüyoruz.”
Şiddete ve tacize uğrayan kadın işçiler karakola gittiklerinde ise çoğu zaman polis tarafından çalıştıkları eve geri yollanıyor. İntihar ve şüpheli işçi ölümlerinin yaygın olduğu bu sektör başta Körfez ülkeleri olmak üzere Lübnan, Ürdün, İsrail ve İran da dahil birçok Ortadoğu ülkesinde orta ve üstü gelir düzeyindeki aileler arasında oldukça yaygın.
Müslüman aileler daha çok Mısır, Sudan, Endonezya, Malezya, Gambia ve Bangladeşli işçileri, Hıristiyan ya da Yahudi ailelerse Sri Lanka, Fildişi Sahilleri, Etiyopya, Madagaskar ve Filipinler’i tercih ediyor. Çocuklu aileler tatile giderken ev işçilerini de yanlarına alıyor. Çoğu oteller ve plajlar aileler için “hizmetçiden ücret almama” kampanyası yapsalar da getirilen işçinin denizi ya da havuzu kullanması işletme yönetimi tarafından yasaklanıyor.
1 Mayıs (2016) göçmen kadın işçilerin yürüyüşü- Fotoğraf: Anne Paq/Al Jazeera
Lübnan’da son yıllarda KAFA (Yeter) adlı sivil toplum örgütünün ve Göçmen Toplum Merkezi’nin (Migrant Community Center-MCC) başlattığı “Irkçılık Karşıtı Hareket” (Anti-Racism Movement), ülkede 300 binden fazla ev işçisinin haklarının verilmesi ve şartlarının iyileştirilmesi için çalışıyor.
Lübnan Göçmen Toplum Merkezi (MCC) kadın işçiler
Geçtiğimiz yıl 1 Mayıs’ta ev işçilerinin yürüyüşünü organize eden hareket yasal düzenlemeler ve şartların iyileştirilmesi için de baskı oluşturmaya çalışıyor. MCC ise göçmen işçilerin izin günlerinde biraraya gelebileceği, gönüllülerin göçmen kadınlara bilgisayar, ingilizce, yoga ve gitar gibi dersler verdiği bir toplum merkezi olarak hizmek veriyor. Aynı zamanda okullarda “ırkçılık karşıtı” seminerler düzenleyerek çocuklara evlerinde çalışan işçilerle nasıl iletşim kurmaları gerektiğini anlatıyor.
MCC’nin Kenya’dan Lübnan’a gelerek çalışmaya başladığı evde şiddet gören Emmah Wanjiru Mwangi ile yaptığı röportaj. Emma iş veren ailenin kendisini balkonda yatmaya, yetersiz beslenmeye zorladığını, dayak yediğini ve ölümle tehdit edildiğini anlatıyor.
Türkiye’de de “Filipinli dadı”lar artıyor
Son yıllarda Türkiye’de de varlıklı aileler hem yabancı dilde çocuk eğitimi hem de ucuz işçilik nedeniyle Asyalı çocuk bakıcılarına yöneliyor. Ancak Ortadoğu’da göçmen işçi kadınların ailelerini geride bırakıp dünyanın bir ucunda çalışmaya razı olmasının nedeni çalıştıkları ülkelerde dolar biriminden aldıkları ücretlerin kendi ülkelerde yüksek rakamlara denk gelmesi. Bu durumda sektörün Türkiye’de Ortadoğu’da olduğu kadar gelişmesi ve orta gelirli ailelerin de ev işçisi çalıştırması zor görünüyor. (ED/NV)