Türkiye’de periyodik olarak eğitim politikalarına ilişkin çalkantılar yaşanıyor. Bu seyrin güncel örneği İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nden başlayan ve diğer liselere yayılan tepkiler. Konuya ilişkin televizyon ekranlarına yansıyan tartışmalara baktığımızda ise Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafgirlerinin her zaman işe yaradığına emin oldukları mugalata repertuarlarının artık bıkkınlık veren ve hatta bulantıya yol açan en bayağı repliklerini sıraladıklarını görebiliyoruz: örf, adet, Yeni Türkiye, yıllarca çekilen acılar ve benzeri… Bir de elbette “havuçlar ibadet etmez; bu nedenle, ibadet etmeyen insanlar havuçtur” minvalinde Aristo’yu (ve hatta Gazali’yi) mezarında ters döndürecek demeçler veren üniversite personeli de cabası… Bu çalkantılar hükümetin periyodik olarak şapkadan çıkarttığı 4 çarpı 3 ve Maarif Vakfı benzeri uygulamaların bir sonucu…
Bu repertuar ve ilgili uygulamalar her türden karşılığı hak ediyor elbette fakat belki de mevcut durumda en işlevsel olanı, en yalın bir soruyla işe başlamak: AKP eğitimde Türkiye’yi nereye getirdi? *
Soruya cevaben, AKP’nin eğitim politikalarının sonuçlarını bir çıpa belirleyerek değerlendirmek iyi bir strateji olabilir. Buna göre, Avrupa Birliği’ne üye yirmi sekiz ülkenin durumu (AB), Türkiye’nin eğitim politikaları açısından ulaşılabilir bir referans noktası olarak kabul edilebilir çünkü AB bünyesinde hem İsveç gibi zengin hem Romanya gibi Türkiye’ye yakın gelir sahibi ülkeler mevcut. Diğer bir deyişle, AKP’nin eğitime ilişkin uygulamalarının bizi AB ortalamasına yakınlaştırıp yakınlaştırmadığına ve yakınlaştırıyorsa kaç sene içinde Türkiye’yi AB ortalamasına yakınsatacağına bakarak AKP’nin eğitim politikalarının performansına dair gerçekçi bir fikir sahibi olabiliriz.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki (kapanmayan) makas
Bu egzersize geçmeden önce, ilkin, Türkiye ile AB arasındaki açının büyüklüğüne bir göz atalım. Sunumu sadeleştirmek için eğitime katılımı iki ana kategoride ele alalım. Birinci kategori ilköğretime katılım ve ikinci kategori de lise ve üniversite diplomalılarının nüfus içindeki oranı olsun.
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database
Yukarıdaki grafiklerde görüleceği üzere, Türkiye’de ilköğretimi tamamlayamamış veya sadece ilköğretimi tamamlamış bireylerin nüfus içindeki oranı 2015 yılı itibariyle yüzde 66 iken Avrupa Birliği için bu oran yüzde 27. Diğer bir deyişle, Türkiye düşük eğitimlilerin toplumdaki oranı açısından hem AB’deki tüm ülkelerden hem de AB ortalamasından çok ama çok geride. Benzer şekilde, AKP döneminde düşük eğitimlilerin oranında ciddi bir küçülme söz konusu değil. Öte taraftan, lise ve üniversite mezunlarının oranı son yıllarda büyümekte fakat bu seyir nüfusun genel eğitim kompozisyonunu değiştirmekten uzak.
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database
Uzak çünkü yukarıda sunulan grafikte görüldüğü üzere AKP’nin eğitim politikalarının meyvelerini verdiği yıllarda (2006-2015), Avrupa Birliği düşük eğitimli nüfusunu Türkiye’den daha hızlı küçültmeyi başarmış. Diğer bir deyişle, eğer düşük eğitimlilerin nüfus içindeki oranını 2006 yılında 100 kabul edersek, AB bu oranı 2015’de 80’e düşürdü. Türkiye ise sadece 92’ye…
Bu veri 15-64 yaş arası tüm nüfusu kapsadığı için AKP dönemindeki uygulamaların doğrudan etkilediği genç nüfusa yoğunlaşmak faydalı olabilir çünkü 20-24 yaş arası nüfus fiilen tüm eğitimini AKP döneminde aldı. Aşağıdaki iki grafik bu nüfus grubu için (bir miktar kapansa da) farkın hâlen kabul edilemeyecek büyüklükte olduğunu göstermekte.
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database
İlanihaye Bir AKP İktidarında Eğitimin Olası Seyri
Şimdi bu temel veriden hareketle şu soruyu soralım: Eğer AKP iktidarı ilanihaye devam ederse Türkiye eğitimde AB’yi kaç senede yakalar?
15-64 Yaş | ||||
Yıllık Değişim Katsayısı Ortalaması (2006-2015) | ||||
Avrupa Birliği (28 Ülke) | Türkiye | |||
β | σ | q | p | |
İlköğretim ve İlköğretim Terk | 109 | -66 | 0,9783 | 0,9918 |
Lise ve Üniversite | 41 | 85 | 1,0095 | 1,0187 |
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database |
2006-2015 dönemindeki yıllık değişim katsayılarının ortalamasının önümüzdeki dönem için bir referans noktası sunacağını, diğer bir deyişle geçtiğimiz on yıl içindeki seyrin devam edeceğini varsayarsak 15-64 yaş grubu için şu tabloyla karşılaşıyoruz:
- β değeri bize Türkiye’nin AB’nin 2015 ortalamasını kaç senede yakalayacağını gösteriyor. Buna göre, eğer AKP dönemindeki seyir devam ederse ve AB yerinde sayarsa ilköğretim mezunu ve ilköğretim-terk yurttaşların oranı açısından Türkiye’nin AB ortalamasını yakalaması 109 sene sürüyor. Lise ve üniversite mezunları açısından ise ilgili süre 41 yıl.
- σ değeri ise AB’nin de yerinde saymayacağı öngörüsünden hareketle AB’deki değişimi hesaplamaya dâhil ettiğimizde elde edeceğimiz sonucu veriyor. Negatif değerler Türkiye’nin AB’ye yaklaşamadığını, yani makasın daha da açıldığını gösteriyor ki ilköğretim mezunu ve ilköğretim-terk yurttaşların oranı açısından makasın AKP döneminde açıldığını görebiliyoruz. Diğer bir deyişle, anlaşılır olması için kısa tuttuğum bu yazının başlığı, aslında durumun vahametini yansıtmaktan uzak: AKP iktidarında düşük eğitimlilerin oranı açısından Türkiye ile AB arasındaki makas açılmakta… Lise ve üniversite mezunları açısından aynı egzersizi tekrar ettiğimizde ise Türkiye’nin AB ortalamasını yakalaması 85 sene sürüyor.
20-24 Yaş | ||||
Yıllık Değişim Katsayısı Ortalaması (2006-2015) | ||||
Avrupa Birliği (28 Ülke) | Türkiye | |||
β | σ | q | p | |
İlköğretim ve İlköğretim Terk | 64 | -121 | 0,9768 | 0,9848 |
Lise ve Üniversite | 27 | 42 | 1,0057 | 1,0160 |
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database |
Egzersizi AKP iktidarında öğretimini sürdürmüş gençler için tekrarladığımızda ise ilköğretim mezunu ve ilköğretim-terk yurttaşların oranının AB’nin 2015 ortalamasını yakalaması 64 sene çekiyor. Lise ve üniversite mezunları için ise ilgili değer 27 sene. AB’nin yerinde saymayacağı öngörüldüğünde ise ilköğretim mezunu ve ilköğretim-terk gençlerin oranı açısından da AB ortalamasıyla makas açılıyor ve lise-üniversite mezunlarının oranının AB ortalamasını yakalaması için 42 sene gerekiyor.
Bu moral bozucu çıkarımları anlamlandırmak bir açıdan çok da zor değil çünkü aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de devlet tarafından gerçekleştirilen eğitim harcamalarının ülke ekonomisi içindeki payı birkaç Doğu Avrupa ülkesi haricinde, geri kalan tüm AB üyelerinden düşük.
Toplam Kamu Eğitim Harcamalarının GSYH içindeki Payı (2012, %) | |||
İsveç | 7,38 | Polonya | 4,91 |
Finlandiya | 7,12 | Almanya | 4,84 |
Malta | 6,76 | Litvanya | 4,83 |
Kıbrıs (Güney) | 6,67 | Estonya | 4,82 |
Belçika | 6,59 | İspanya | 4,34 |
İrlanda | 6,16 | Çek Cumhuriyeti | 4,33 |
Birleşik Krallık | 6,1 | İtalya | 4,2 |
Hollanda | 5,89 | Macaristan | 4,07 |
Fransa | 5,68 | Türkiye | 4,07 |
Avusturya | 5,62 | Bulgaristan | 3,68 |
Slovenya | 5,44 | Slovakya | 3,05 |
İsviçre | 5,24 | Romanya | 2,64 |
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/data/database |
Fakat yukarıda sunulan veri sorunun aslında harcanan para ile ilgili olmadığını gösteriyor çünkü Türkiye’den ülke ekonomisinin hacmi nazarında oransal olarak daha az para harcayan Bulgaristan, Slovakya ve Romanya alınan sonuç itibariyle (yani diploma sayısı) Türkiye’den daha iyi durumda. Dolayısıyla, mugalataya fırsat tanımamak için müfredatın ve eğitimin niteliğine ilişkin bir tartışma yürütmesek dahi AKP’nin eğitim politikalarının Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini ve bu kaybın harcanan paradan ziyade AKP’nin eğitime bakış açısı ile alakalı olduğunu iddia edebiliriz. Bu nedenle, mugalataya verilecek cevap, AKP’nin Yeni Türkiye’de hepimize kaybettirdiği 109 yılın hesabını sormak olabilir.
* Burada kullandığım veriyi ve yöntemi daha detaylı incelemek isteyen okur, AKP dönemindeki sosyal politika uygulamalarının neticelerini tartışan şu makaleme göz atabilirler: Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Sosyal İçerme Uygulamaları: 2000’li Yıllara İlişkin Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, Mülkiye Dergisi, Cilt 38, Sayı 1 (2014), s. 103-149
Bu metne şu sayfadan ulaşabilirsiniz ya da [email protected] eposta adresinden makaleyi isteyebilirsiniz. (UB/NV)