2011 yılında Türkiye'nin ilk tablet gazetesi olarak yayın hayatına başlayan zete.com 1 Haziran'da yayınını durdurdu.
Daha Gezi olmamışken, Twitter ve Facebook siyasetten çok şirin hayvan videoları ve lise yıllığı fotoğraflarına aitken, yeni medyayı gözeterek yola çıkmış olan Zete, bu anlamda Türkiye'deki gazetecilik ve yayıncılık açısından biricik öneme sahip.
Bu nedenle, Zete'nin kurucusu olan deneyimli gazeteci Nurcan Akad'la konuştuk. Neden Zete'nin devam edemediğini, sorunların nereden kaynaklandığını, nasıl çözülebileceğini tartıştık.
"Biz başladığımızda Türkiye'de tablet satılmıyordu"
Zete neden durdu?
Nurcan Akad |
Nurcan Akad gazeteciliğe Nokta Dergisi’nde başladı. Nokta Dergisi’nin Ankara istihbarat şefi oldu. Sırasıyla Güneş Gazetesi Ankara Temsilcisi; Hürriyet haber müdür yardımcısı, haber müdürü ve yazı işleri müdürü ile haber koordinatörü; Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. Son olarak, yayınını durdurana kadar Türkiye’nin ilk online tablet gazetesi Zete’nin yayın yönetmenliğini yaptı. |
Nedeni zaten çok belli. Radikal bile, arkasında koskoca Doğan Grubu varken finansal güçlüklerle kapatıldı. Ben başından beri sürdürülebilir bir iş projesi planlayamadım. Zete'yi para kazanacak bir proje olarak görmedim. Benim için daha çok mesleki bir adımdı.
Yıllarca geleneksel medyada çalıştıktan sonra bildiklerimi, öğrendiklerimi bağımsız bir şekilde sürdürebileceğim bir dünya açılmıştı önüme. Herkes internette, çok fazla para harcamadan yayın yapabilir. Benim de amacım yeni çağın kullanıcılarına hitap eden, değişik bir şey yapmaktı. İlk tablet uygulaması olarak başladık ve biz bu işe başladığımızda Türkiye'de daha tablet satılmıyordu.
Çok eğitici bir süreç oldu. Beş buçuk yılın yarısında internet sayfamız olmadı, uygulama olarak haber geçtik. Zannetik ki kullanıcı her şeye parmağıyla dokunarak ulaşacak. Henüz böylesi bir alışkanlık yok. Ama bugün hala herkes tarayıcı kullanıyor. Uygulamanın gerçek zamanlı habercilik için uygun olmadığını anlayıp internete geçtik. Bu durum finansal açıdan da zorlayıcı oldu.
Zete'nin ekonomik yapısı nasıldı?
Zete'yi kurduğumuzda benim arkamda hiçbir şey yoktu. Sadece ablam Necla Zarakol maddi ve manevi destekte bulundu. Başta biz de reklam alıyorduk ama getirisi çok düşüktü. Medya planlama şirketleri reklamların çok büyük bir paydasını çok takipçili sitelere ayırıyor, geri kalanı da bizlere serpiştiriyordu.
Oradan edinilen para bir editörün maaşı kadar olabilir ancak. Ama ben hosting ödüyorum, sigorta, vergi ödüyorum.
Ben de nasıl finanse edebilirim diye düşündüm.
Geleneksel medyada edindiğim bilgi birikimiyle dijital yayıncılıkta edindiğim know-how'ımı birleştirdim. Kurumsal yöneticilere eğitim verdim, sunum yaptım, redaksiyon yaptım, bülten hazırladım.
"Kod yazan insanların dilinden konuşmayı öğrendim"
Yıllarca geleneksel medyada çalıştıktan sonra çok başka bir mecraya geçtiniz. Bu süreçte neler öğrendiniz?
Geleneksel medyadan gelirken kendimi dönüştürmem gerektiğinin bilincindeydim. Oradaki birikimimi yanımda getirirken, gazetelerdeki alışılageldik yazı işleri gibi örgütlenme anlayışından sıyrılıp dijitale adapte oldum.
Misal dijitalde ofise gerek yoktu. Tabii ki zaman zaman biraraya gelmek için bir yer gerekiyordu. Ama benim editörlerimin her gün aynı yere sabah 9'da gelip akşam 6'ya kadar çalışması gerekmiyordu.
Örneğin, bir arkadaşımızın sevgilisi Çanakkale'deymiş. Bana bir hafta oradan çalışacağını söylüyor. Benim için önemli değil. İsterse uzaydan çalışsın, önemli olan işini yapması.
Yatay örgütlenmeyi geliştirdik. Ben arkadaşlara birikimimi aktarsam da genel yayın yönetmeni gibi davranmadım. Her konuda beraber kararlar verdik. Bazen bir kelimeyi kullanıp kullanmayacağımızı dakikalarca e-mail üzerinden tartıştık.
Dolayısıyla burada bambaşka bir dünya var. Burada yazılımcıların dilini öğrendim. Kod yazmayı değil ama kod yazan insanlarla konuşabilmeyi öğrendim. Bu çok kıymetli bir şey.
Bu işe başlamadan önce bilgisayar kullanıyordum ama internete sadece Explorer'dan girildiğini sanıyordum. Evde, ofiste default olarak onu kullanıyordum. Meğerse bir sürü tarayıcı varmış. Tarayıcı nedir onu öğrendim bu sürede. Geleneksel medyada çalışanlar hala bunları bilmiyor.
O zamana kadar bilmediğim bir dünyanın dilini öğrendim, bu dünyanın işleyişini öğrendim, neler yapılması gerektiğini öğrendim. Ama bunun için maddi güç gerektiğini de öğrendim.
Galatasaray Üniversitesi'deki derslerimde Guardian'dan New York Times'tan çok güzel örnekler anlatıyordum. Ama bu örnekleri Zete'de uygulayamıyordum, çünkü finansal imkan yoktu. Bu beni çok zorladı.
"Türkiye'de hala internet küçümseniyor"
Şu an internet yayıncılığı daha popüler hale geldi. Dünyada Independent gibi kağıdı terk edenler var, Türkiye'deyse Radikal kağıdı terk etti ama bir süre sonra kapandı. Tüm bunları nasıl yorumluyorsunuz?
Arkasında büyük sermayesi olan gruplara inanmıyorum. Hala 1990'ların internet yayıncılığını yapıyorlar. İnterneti küçümsüyorlar. Bu dünyann ne olduğunu hala anlamadılar. İnternet gelişecek bir ortam olarak görülmüyor.
Oysa dünya bunun farkına vardı. Son iki yıldır basılı mecralar internetin gelirinin altına indi. Dünya bunun farkında, buna göre şekilleniyorlar. Ama Radikal, kağıdı terk ederken bile ekonomik nedenleri öne sürdü. Oysa bu perspektifi olsaydı çok daha iyi bir şey olabilirdi.
"Bağımsız mecralar güçlenmeli"
Medya sahipliğinin ve haberin merkezileşmesiyle, çok sayıda gazeteci çeşitli gerekçelerle işsiz kaldı. Bunun sonucu olarak pek çok yeni haber sitesi bağımsız gazetecilik niyetiyle yayına girdi, yeni alanlar kullanılmaya başlandı. Ama tüm bunların yanında Zete de yayınını durdurdu. Bu girişimlerin devam etmesi için ne yapmak gerekiyor? Gazeteciler kolektif mi kurmalı, okurlar mı destek vermeli? Ne yapmalı?
Dünyada da bu sorun devam ediyor. Şimdilik en büyük kaynak reklam olarak görülüyor. Şirketler de bunun için genelde büyük yerleri tercih ediyor. Paralı olmasıyla çok zor çünkü bunun için içeriğinizin özgün olması gerekir. Başka bir yerden edinebileceği bir bilgi için okuyucudan para istemek anlamsız.
Girişimciler açısından da demokrasinin gelişmesi için bağımsız mecraların gerektiği gibi bir anlayış yok. Girişimci altı ay sonra ne kadar kazanacağını hesaplıyor. Çıkar bekliyorlar. Şirketlerden yana beklenti içine girmek geleneksel medyanın içine düştüğü duruma düşmek demek. Basın İlan Kurumu ise bu ülkenin tarihinde medyayı mahveden kurumdur. Bağımsız gazetecilik için bundan uzak durmak gerekiyor.
Çıkış yolu bağımsız mecraların güçlenmesinden geçiyor. Bunun için de fonlanmaları gerekiyor. Burada da sivil toplum örgütlerine iş düşüyor. Okura iş düşüyor.
Zete kapandığı için çok sayıda, çok güzel mesajlar aldım. Çok duygulandım. Ama keşke okuyucular bunu biz yayındayken paylaşsalardı. Zete'nin tanınırlığını, paylaşımını arttırsalardı. Ama bu düşüncelerini o mecrayı kaybedene kadar paylaşmadılar. Bu durumda okuyucuların sorumluluk hissedip, bağımsız mecraları yayması, bu mecraların daha fazla farkında olması gerekiyor.
Gazeteciliğe başladığınızda bugün geldiğiniz noktayı tahmin edebiliyor muydunuz?
Çok büyük aşkla başladım mesleğe ve çok severek yaptım. Hürriyet'ten emekli olurum diye düşünüyordum ama olmadı. Hayat hep beklenmedik şeyleri karşıma çıkardı. Ben de buna uyum sağlamaya, çağdan geri kalmamaya çalıştım. Yoksa, Milliyet'te azıcık daha dişimi sıkıp ayrılmasaydım bugün hala Explorer'dan internete giren bir gazeteci olacaktım. (EA)