“’Büyünce şu mesleği yapacağım’ diye hiç düşünmedim. Soranlara hep ‘büyüyünce mutlu olacağım’ derdim. Bu yüzden de beni mutsuz edeceğinden korktuğum her şeyden kaçtım. Çok ciddiye almadım hiçbir şeyi. Hâlâ da hayalciyim, hâlâ da çok ciddiye almam hayatı. Bu galiba filmciliğimde işe yaradı. Bazıları benim için ‘palavradan filmci’ der, hayat palavra be! Hangimiz palavradan değiliz?”
Diyor Çetin İnanç, Pınar Öğünç’ün kendisiyle yaptığı nehir söyleşiyi aktardığı Jet Rejisör adlı kitapta.
Hayata karşı tavrının rahatlığı, özgürlüğü büyük bir keyif vererek yansıyor kitabın her sayfasına.
Sinemayla ilişkisinin kurulduğu gençlik dönemini anlatırken Allah Cezanı Versin Osman Bey filmini hatırlıyor… Yönetmen Atıf Yılmaz. İnanç’a ilk görevini söylüyor…
“Beni üçüncü rejisör yardımcısı ilan etti o filmde. (…) Neymiş benim görevim: ‘Klaket tutacaksın, sufle vereceksin,’ diyorlar. ‘Ulan klaket bu aletlerden hangisi’ diye düşünerek başladım, sonra yavaş yavaş öğrettiler işte…”
Kitapta İnanç’ı dinlerken yukarıdaki satırlara hakim olan duygu sürekli bir fon müziği gibi eşlik ediyor okuyucuya. Sonradan efsaneleşen, adına fan kulüpleri kurulan Dünyayı Kurtaran Adam’ı anlatırken de piyasaya film yetiştirmeyi amaçlayan bir tür “seri üretim” halini anlatırken de: Nasıl yapılacak? Neyse, bir yol buluruz…
Mecburi çözümler
“Böyle filmler (Kral Kim’i kastediyor) için adam uçurtmak lazım; kendimize bir ‘background sistemi’ uydurmuştuk. Normalde nedir: Mavi fonun önünde biri konuşur; videoda sen arkaya istediğin görüntüyü yapıştırırsın. Ama bizim o zaman böyle bir olanağımız yoktu. Uçan adamı siyah fonun önüne koyarsın, vantilatörle pelerinini uçurursun, sonra İstanbul’dan şehir görüntüsü alıp üstüste koyarsın. Bunu üstüste koymak için ikisini ayrı ayrı çekmiyorsun ama, negatifi çekiyorsun, sonra başa alıp tekrar çekiyorsun.”
Yine mecburi çözüm bulduğu bir başka anı da şöyle anlatıyor İnanç: “Samsun eşrafından Necdet Bey diye büyük bir filmci vardı, o girdi içeri. Üç tane renkli film alacak, pazarlık mazarlık yapılıyor. İşte bir tane Ayhan Işık filmi, bir tane Kadir İnanır’la yaptığımız film, bir tane de Yılmaz Köksal’ın oynadığı başka bir film. Pazarlık öyle bir yere geldi ki, bir şeyler daha söylemek lazım, ben birden ‘bak aslında bir tane de siyah–beyaz filmimiz var, istersen onu da sana verelim,’ dedim. Ortağım Mehmet Karahafız bakıyor gözümün içine. Öyle bir film falan yok ortada. Adam da ‘Tamam,’ demez mi? Samsun’a filmleri sattık. ‘Siyah-beyaz filmin afişi yarın geliyor, akşama sana getiririz abi,’ dedim. İşlem tamam… İşlem tamam da 24 saat içinde bir film çekmek lazım şimdi…”
İnanç’ın bu anısının devamını Jet Rejisör’ün “Bir günde film çekilir mi; mecbur…” başlığını taşıyan sekizinci bölümünde okuyabilirsiniz. Okurken bir dönemin ve hatta sonraki kuşaklardan insanların kiminin film adı olarak hatırladığı kiminin nereden hatırladığını bile hatırlamadığı meşhur “Bombala Oski Bombola” ifadesindeki “Oski”nin sırrını da öğreneceksiniz.
Ve orada duramayacağınızı siz de ben de biliyoruz. Sayfaları çevirmeye devam edeceksiniz ve bir başka anıda İnanç’ın dini filmler furyası sırasında bulduğu siyah-beyaz filmden renkli film yaratma yöntemini de “Mono Color”ın anlamını da keşfedeceksiniz.
Kurtaran sinemacı
Çetin İnanç görse (ki görmediğini kim söyleyebilir), ona göre bir cep yaptırıp her daim ceketinde taşıyacağını tahmin ettiğim bir başka muhteşem eserde, Altyazı’nın Gayri Resmî ve Resimli Türkiye Sinema Sözlüğü’nde de yer alıyor “Mono Color” maddesi.
Jet Rejisör gibi o maddeye de imza atan Pınar Öğünç yazının girişinde, “Türkiye sinema tarihinin en fazla sayıda ve türde mahsul vermiş ’rejisörlerinden’, kestirmeden ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ın yönetmeni’ olarak anılan” ifadeleriyle bahsediyor Çetin İnanç’tan. Biz de öyle devam edelim…
Dünyayı Kurtaran Adam’ın yönetmeni o meşhur filme dair içinden ve aklından geçenleri de esirgemiyor okurdan. Türkiye sinemasının üzerine en fazla söz söylenmiş filmlerinden biri hakkında konuşmuş, dinlemiş, dönüp dönüp aynı şeyleri tekrar gevelemiş olmaktan bıkanlar için filmin yönetmeninin sözleri çok değerli olsa gerek.
“…Ama tepemin tasını attıran bir şey var. Bana diyorlar ki, ‘filmin yarısını Star Wars’tan araklamışsın’. Bir kere on altı filmden, belgeselden görüntü kullandım ben, diğerlerini çakabilmişler mi? Yok! Star Wars’un da anlaşılacağını bile bile koydum...
“…Sonuçta insan hakkında sorular soran bir filmdir Dünyayı Kurtaran Adam. Bir kere dünya paralansa da üç dine bir şey olmayacak diyoruz. Varoluşundan beri ölümsüzlüğün peşinde olan insanoğlu, dünya parçalansa da aynı şeyin peşini bırakmayacak diyoruz, Uzay Çağı diyoruz…”
Hayalgücü devam etmekteydi
Ağız dolusu anlatırken sözlerinin bir yerinde, “Fantastik olan bizmişiz” diyor Çetin İnanç.
“Televizyonlara, gazetelere çıkartıp konuşturmak istiyorlar mesela beni, neymiş ‘fantastik sinema’ymış. Biz onları fantastik olsun diye yapmadık ki, biz kendimiz fantastikmişiz.”
Ne kadar haklı olduğunu; İnanç’ın neden Aliye Rona’nın elbiselerini giydiğini, koşarak gelen 20 atlının eksik binicilerinin sırrını, damdan aşağı atlama sahnelerinin kazalarını ve bertaraf etmek için bulunmuş parlak yöntemleri, doru atlara beyaz atları oynatmayı, okullu köpeklerle çekimleri, kostümcülerden Yılmaz Güney, Lütfi Akad gibi efsane yönetmenlere uzanan anıların içinde gezinirken anlıyorsunuz.
İyi ki öyleymişsiniz Çetin Bey. İyi ki hayalgücünüzle hayalgücümüzü beslediniz.
Demişsiniz ya; “…Çeko Meko oyalıyordu beni. Onlar çok iyi işler olduğundan değil, kendi kafamda oyunlar yaratabildiğim için. Herkesin bir hayalgücü var; kimininki su bardağı kadar, kimisi dev bir balon kadar. Sadece film çekmeye, roman yazamaya yaramaz bu. İnsanın eğitim hayatı, evliliği, insanlarla ilişkileri de hayalgücü kadardır. Yanlış mıyım?” diye. Değilsiniz.
Biz biraz da sizin gibilerin sayesinde inanıyoruz geleceğin getireceklerine. Dünyayı Kurtaran Adam’ın açılışındaki o meşhur tiratta söylendiği gibi “Bazı gezegenlerde hayat devam etmekte, yaşam sürmekteydi.” (YY)
* Jet Rejisör Çetin İnanç, Pınar Öğünç, İletişim Yayınları, 2016, 202 sayfa